Afyonkarahisar Valiliği’nde biraz gerilere gidelim… Fazla da geriye değil! Nisan ayının sonlarında duralım…
Gazetelere özetle şu haber yansıdı: “Afyonkarahisar valisi İrfan Balkanlıoğlu, ilde 2012/3 sayılı bildirisi ile açıkta alkol kullanımı ve satışını yasakladı.”
Sonrasında gelen tepkiler üzerine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, “Valiliklerimizin genelgesi kendi illerini kapsar. Afyonkarahisar Valiliğimizin genelgesinin mahiyetine bakar, değerlendiririz” dedi.
Evet, valiler “devleti” temsil eder. Sözü, devlet adına ancak o ilde geçer. Osmanlı, devlet içinde başına buyruk valilerden çok çekmedi mi? Genelgenin mahiyetine baktınız da ne yaptınız? Valiye dokunabildiniz mi? Yooo…
***
Biraz daha gerilere gidelim… CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, İçişleri Bakanı’na o valinin 2006 yılı bağlantısı hakkında şu soru önergesini yöneltti:
“Vali İrfan Balkanlıoğlu bu ciddiyetsizliği, bu sorumsuzluk ve duyarsızlığı yapabilecek ve hâlâ görevde kalmaya devam edecek gücü kimden ya da kimlerden almaktadır? İrfan Balkanlıoğlu’nun ağabeyi Metin Balkanlıoğlu, İsmailağa Cemaatinin önde gelen kişilerindendir.
Aynı Cemaatin önemli ismi Bayram Ali Öztürk’ün 3 Eylül 2006’da İsmailağa Camisi’nde öldürülmesi, ardından zanlı Mustafa Erdal’ın camideki Cemaat tarafından linç edilmesi olayından sonra, İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Hoca için Ankara Savcısı’nın yapmış olduğu silahlı çete suç duyurusunda Metin Balkanlıoğlu’nun adının geçtiği anımsandığında, Vali Balkanlıoğlu’nun da söz konusu cemaatle ilişkisi olup olmadığı bakanlık müfettişlerince araştırılmış mıdır? Araştırıldıysa söz konusu raporu kamuoyuna açıklayacak mısınız?
İsmailağa Cemaatinin önde gelenlerinden ‘Abdülmetin’ lakaplı Metin Balkanlıoğlu’nun oğlu Halil Balkanlıoğlu 3 Eylül günü yaşanan şaibeli çifte cinayetten 21 gün önce karnından vurularak yaralanmış, ancak bizzat Metin Balkanlıoğlu tarafından olayın üstü örtülmeye çalışılmıştır.
Adı cemaati dolandırdığı iddialarına da karışmış olan Metin Balkanlıoğlu’nun, yine İsmailağa Cemaatinin medresesinde eğitilen ve ‘Sauna Çetesi’ operasyonu kapsamında tutuklanan Kasım Zengin’i, kurulan bir kadı mahkemesinde tabanca tehdidi ve ağzına bomba sokarak yargıladığı iddia edilmektedir.
Bu iddialara rağmen Metin Balkanlıoğlu’na dokunulamamaktadır. Kardeş İrfan Balkanlıoğlu’na dokunulamamasının da aynı cemaatin korumasında olmasıyla ilgisi var mıdır?”
***
Gelelim günümüze… 25 askerimizin şehit olduğu patlamayı incelemeye giden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in Afyonkarahisar’daki “devletin valisini” ziyaretine…
O vali, bu komutana kilim, Afyon lokumu hediye edip şilt üzerine şilt veriyor. “Şilt” başarı gösterenlere verilmez mi? O vali, bu komutanı 25 kişinin şehit olmasındaki başarısından dolayı mı “şilt” ile ödüllendirdi? O vali hediye olayına tepki gösterenlere şu yanıtı verdi:
“Genelkurmay Başkanımız çevresi olan bir insan. Bir yere o kilimi koysa, biri de ‘Nereden aldınız’ diye sorup, Afyon’a gelip satın alsa, fakir insanlar nasiplenecek. Emrivaki yapıp eline tutuşturmuşuz. ‘Hayır’ mı diyecekti? Hayat devam ediyor. Bir acımız varken buna ara mı verelim?”
O valinin bu sözleri Nasrettin Hoca’nın öyküsünü anımsattı… Hani Hoca, eşine, “Yakında zengin olacağız!” demiş ve eklemiş: “Bak, şimdi bu yola dikenli çalı ekiyorum. Bunlar büyüyecek, yoldan geçen koyun sürüleri dikenlere sürtünecek. Yünleri dikenlerde birikecek. Yünleri toplayıp satacağız!”
Eşi gülmeye başlayınca Hoca, “Bak” demiş, “peşin parayı görünce nasıl da gülüyorsun!”
Gözümüz aydın, “tarihi tekerrür ettiren yeni hocamız” galiba İsmailağa Cemaatinden doğuyor!
***
“Alkol yasağından” sonra o valiye dokunamayan şu İçişleri Bakanı’ndan bu olayda “çıt” çıkmadı. İlk tepki Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’tan şöyle geldi:
“Valinin yaptığı alaturka davranıştır. O atmosferde bu gerekli miydi? Bence hiç gerekli değildi. İnsanların ağıtları göğe yükselmişken, usulen yapılan ziyarette hediye takdim ediliyor. Madem bu hediyeleşmeyi teamül olduğu için yaptınız, kamuoyuna ilan etmek neyin nesi? Düşünülmemiş, tepkisi hesaplanmamış bir davranış. Hem hediye vereceksin; hem de valiliğin sitesine koyarak cümle âleme ilan etmesi bakımından vali özensiz davranmıştır.”
Ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, o vali hakkında şöyle konuştu:
“Genelkurmay Başkanımızın valiyi ziyareti normaldir. Ancak oradaki her zaman rutinde yaptığı hediyeleşmeyi böyle bir günde yapması yanlış bir hadisedir. Orada fotoğraf çektirip onu daha sonra sitesine koyması da ayrı bir yanlıştır. Bunu yayınlaması ayrı bir yanlıştır. Bu durum karşısında halk haklı bir davranış sergiledi. Biz de gerekli uyarıları bizzat Valimize yapmış bulunuyoruz.”
Gerek Arınç, gerek Erdoğan açıklamalarında “hediyenin olağan olduğu, ancak bunun kamuya açıklanmadan, gizli kapaklı yapılması gerektiği” görüşünde birleşiyorlar. Yani resmen “hediyeleri halka çaktırma” demeye getirmiyorlar mı?
O vali, bu hediyeleri kendi cebinden mi aldı, yoksa vilayet bütçesinden mi? Parası kimin cebinden çıktı? Elbette Afyonkarahisarlı vatandaşlarımızın ödedikleri vergilerden karşılandı. Peki, bu komutan hediye kilimi demirbaşa mı kaydettiriyor yoksa görevden ayrıldığında, odasında özel eşyasını topladığında onu da alıp evine götürüyor mu?
Peki, Arınç ve Erdoğan görevlerindeyken yerli-yabancı resmi konuklarına verdikleri hediyeleri “devlet bütçesinin ödeneklerinden” almıyorlar mı? Alıyorlar… Peki, konukların “devletin makamına” getirdikleri hediyeleri, demirbaşa kaydettiriyorlar mı; yoksa Bülent Bey Münevver Hanım’a, Recep Bey de Emine Hanım’a mı “emanet!” ediyor?
***
Anımsıyorum Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ndan Çankaya Köşkü’ne Cumhurbaşkanı olarak çıkan Ahmet Necdet Sezer, “kendisine verilen devlet hediyelerini” eşi Semra Hanım’a “emanet!” etmeyip görevi sona erdiğinde devletin demirbaşına geçirtmişti.
Bugün Topkapı Sarayı’nın görkemi nereden gelir? Hazinelerinden… Bu hazinelerin bir bölümü saraya “savaş ganimeti”, bir bölümü de yabancı devlet adamlarının padişahlara gönderdikleri “devlet hediyesi” olarak Topkapı’ya girmişlerdir. Eski deyimiyle hepsinin “kaydı kuydu” vardır.
Oysa günümüzde o vali, bu komutan, şu bakan ve başbakan; devlet hediyelerinin geleceğini belirlemede, demirbaşa mı geçirtiyorlar yoksa eşlerini İstanbul’un yakın tarihi ünlülerinden “Emanetçi Sultanağa!” gibi mi kullanıyorlar?
O valiyi, şu bakan, görevden almıyor, alamıyor! Ama Afyonkarahisar’da “devleti” yani “makamını” temsil eden Cumhurbaşkanı neden görevden almıyor ya da alamıyor? Sahi söz açılmışken bu arada soralım… Çankaya’ya gelen devlet hediyeleri demirbaşa geçiyor mu, yoksa başham’fendiye mi emanet ediliyor?
Yorum Gönder