10 gün kadar evden uzak kaldım. Döndüğümde baktım ki yatak odamın penceresinin dışına bir çift güvercin yuva yapmış. Panjurla cam arasını otla doldurmuşlar; dişi olanı yumurtlayıp üstüne yatmış bile. Tül perdenin arkasından kuşkuyla, korkuyla bana bakıyorlar. Erkek; karaltımı görüp kaçtı; dişi öylece yatıyor. Küçük mercimek gözlerinde siysiyah korku...
Oğlumu çağırıp ona da gösterdim. “Aman ha baba, ürkütme!” dedi.
Ona gülümsedim... Artık bu güvercinler de ailemizin bir parçası sayılırlar. Rahatsız olmasınlar diye odamdaki ışığı bile açmam.
Bunu düşünürken aklıma Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Sançar (sançmak: Vurup yaralamak, öldürmek) geldi. Bu büyük Türk Sultanı bir sefere çıkmış; yolda otağını kurdurup üç gün kalmış. Tam yola çıkılacak iken bir görevli gelip, “Sultanım, otağınızın üstüne bir güvercin yuva yapmış.” diye haber vermiş. Sultan Sançar (Sencer), büyük çadırından çıkıp yuvayı görünce adamlarına emir vermiş:
-Otağıma sakın dokunmayın. Burada yeterli adam kalsın; güvercin yavruları çıkıp da uçana kadar beklesinler; sonra otağımı söküp getirsinler.
Ve öyle de yapılmış.
Bizim atalarımızın hayvan sevgisi yeryüzündeki hiçbir millete nasip olmayan; ulu, derin, kutsal bir sevgidir.
Kuşlar için evlerine kuşevleri yaptıranları mı dersiniz? Sokak köpekleri ve kedileri için vakıflar kurarak onlara her gün ciğer dağıtanları mı?
Ya İstanbul’daki erenlerden birisi? O, çok sevdiği kedileri evine almıyormuş. Neden mi?
-Komşumuz fareler rahatsız olmasın, diye...
Dünyanın en savaşçı milleti olan Türk milleti; gerektiğinde fareleri bile rahatsız etmekten çekiniyor. Öyleyse bu ulu atalarımıza layık olmaya çalışalım.
HAYVANLAR İMDAT DİYOR
HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) Gönüllüsü Burçak Bike elektronik mektup yollamış diyor ki:
“Yüzyılın en sıcak yazı geliyor. Yüz binlerce hayvan kavrularak bir damla suya hasret, can verecek.
Çaresiz hayvanlar, dağlarda, kırsalda, yaban hayatında, belediye bakımevleri, petshoplar, üretim çiftlikleri, hayvanat bahçelerinde tel kafesler arkasında, “beton ve demire” teslim olmuş şehirlerin sokaklarında, bir yudum su bulamadıkları için, sıcaktan kavrularak acı içinde “ölüm”e teslim oluyorlar.
Bakımevlerini, petshoplari, hayvanat bahçelerini ziyaret edip su koyduralım.
Yaban hayvanlarına su yalakları yaptırtalım. Sokaktaki dostlarımız için de, kapımızın önüne bir kap su koyalım.”
Ben de diyorum ki: Cennete inanıyorsanız; oraya gitmek için bir hayvana iyilik edin.
“EŞEK” DEYİP GEÇMEYİN
Halkbilimci Öznur Tanal’ın yazısını olduğu gibi aktarıyorum:
“Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları eşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır...
Örneğin ‘’Eşek, iyi bir yol mühendisidir. Yokuşları en fazla yüzde 7 eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar.’’’’ dediklerinde. .. Ben de inanmamış ve nivelman yaptırmıştım; yani topoğrafik aletle ölçüm. Sonuç şaşırtıcıydı: Yüzde 7.
Hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir Anadolu fıkrası vardır:
1950’’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’’ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafia (bayındırlık) mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış . Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
- Ne yapıyorlar böyle?
- Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
- Nasıl yani, anlayamadım?
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
- Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili bozgun... Cevap vermiş:
- Amerika’ dan mühendis getirtiyoruz...
Eşek iyi bir kılavuzdur: Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir eşeği kılavuz olarak koyarlarmış.
Evet, eşek akıllıdır... Düştüğü çamura bir daha, asla düşmez. “Eşek çamura bir defa düşer!” deyimi bundandır.
Biz eşek miyiz, diye düşündüm; genele vurursak o kadar bile olamamışız, çamurdan çıkamıyoruz...”
Yorum Gönder