Özgürlükçü Yazarlara Soruyoruz: Pkk, 40 Bin Kişiyi Katlederken Siz Neredeydiniz?

Cumhuriyet gazetesinde bir haber çıktı:
“Aralarında Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Zülfü Livaneli ve Oya Baydar’ın da yer aldığı yazar ve aydınlar, İçişleri Bakanı Şahin’i istifaya çağırdı.
Yayımladıkları bildiride şu görüşlere yer verdiler:
BDP’nin temel demokratik haklar kapsamında düzenlemek istediği Diyarbakır Mitingini engellemek için uygulanan devlet şiddetinden utanç duyuyoruz. İktidarın olayları tersyüz ederek BDP’yi suçlu gösterme çabasını kınıyoruz. Göreve geldiği günden beri Kürt halkına yönelik saldırgan tutumuna ek olarak Diyarbakır’da polis tarafından ağır şekilde hırpalanan milletvekillerine ‘zavallı’ deme cüretini gösteren İçişleri Bakanının istifasını talep ediyoruz…”
BDP suçlu değilmiş!
Yazarlarımız, BDP’yi suçlu gösteren iktidarı kınıyorlar.
Çünkü BDP “sütten çıkmış ak kaşık…”
Sütte leke var, onda yok…
BDP milletvekilleri Diyarbakır’da polis tarafından hırpalandığı için yazarlarımız çok üzülmüşler.
Peki, ömrünü zindanlarda geçiren ve şu anda tutuklu bulunan milletvekillerine de üzülüyorlar mı acaba?
Tekel işçilerimiz, kış ortasında, havuzlarda coplanırken, öğretmenlerimiz, memurlarımız gazlı, tanklı saldırılarla yerlerde sürüklenirken onlara da üzüldüler mi?
Peki, bu kadar yufka, ince, duygu yüklü, merhamet dolu bir yüreğiniz vardı da PKK 40 bin kişiyi katlederken siz neredeydiniz?
Çoluk çocuk, bebe-dede, genç – yaşlı, kadın – erkek demeden, önüne çıkanı biçerken, neden hiç yüreğiniz sızlamadı, neden “İçişleri Bakanının istifasını talep etmediniz”?
PKK saldırılarında yüzleri, gözleri parçalanmış, kolları bacakları kopmuş bebelerin resimlerini gördünüz mü hiç? Bu görüntüler karşısında yüreğiniz azıcık kabarmadı mı?
Hiç isyan duygusu yaşamadınız mı?
Diyarbakır Mitingi engellenip, toplantı ve yürüyüş özgürlüğü kısıtlandığı için yazarlarımız, “Devlet şiddeti”nden utanç duyuyormuş…
Peki, 5-6 yıldan bu yana birçok gazeteci, yazar, politikacı, bilim adamı, komutan delilsiz – kanıtsız, 25 kuruşluk CD’lerle ve uydurma gerekçelerle zindanlarda tutulurken devlet şiddetinden hiç utanç duymadınız mı?
700 bin kişilik bir ordunun Genel Kurmay Başkanı “Çete kurma ve yönetme” suçu ile yargılanırken vicdanınız hiç sızlamadı mı?
Hiç rahatsız olmadınız mı?
Deniz Feneri sanıkları “AK”lanıp, onların yerine davayı soruşturan, kovuşturan savcıların suçlu bulunup yargılanması karşısında yüreğinizi hiç nefret duygusu kaplamadı mı? Hiç isyan duygusu yaşamadınız mı?
İnsanları “Dinsiz” diye domuz bağı ile boğup, toplu mezarlara gömen Hizbullahçılar, 7 TİP’liyi, emniyet müdürünü, CHP il parti başkanlarını öldüren katiller serbest bırakılırken, milletin milyonlarca oyu ile seçilen milletvekillerinin hâlâ dört duvar arasında tutulması, özgürlüklerinin elinden alınması karşısında “iktidarın istifasını talep etmek” hiç aklınıza gelmedi?
BDP milletvekillerinin hırpalanması devlet şiddeti sayılıyor da mapusanelerde tedavisizlikten, ilgisizlikten, kötü muamelelerden yaşamlarını yitiren, bilincini kaybeden tutsakların karşılaştığı uygulamalar devlet şiddeti sayılmıyor mu sizce?
“Ergenekon Örgütünün Kasası” ilan edilen Kuddisi Okkır’ın Bağ-Kur’a 35 bin TL borcu olduğu için cenazesini belediye kaldırdı.
Orgeneral Şener Eruygur adını bile hatırlayamıyor şimdi?
Bu özgürlük kısıtlamasının da ötesinde bir işkence, bir zulüm, bir cinayet değil midir?
Ya Başbakan’a suikast suçlaması ile tutuklanarak, 6 yıl haksız yere zindanlarda alıkonan, sonra da “Suçsuzmuşsun, artık çıkabilirsin, pardon, kusura bakma” diye salıverilen, ama bu arada eşinden işinden olan subaylarımız için ne düşünüyorsunuz?
Bu uygulamalar karşısında “Hükümetin İstifasını istemek” niçin aklınıza gelmedi hiç?
“İstifa talebi”nde bulunmak için mağdur olan kişinin illa da BDP’li, PKK’lı mı olması gerekiyor?
Özgürlük, insan hakları, adalet, hukuk sadece onlar için mi geçerli? Etnik ve dinsel gruplar söz konusu olunca mı var?
AB de, Avrupalı liberal aydınlar da insan haklarını, özgürlüğü sadece PKK hakları ile sınırlı görüyorlar. Binlerce haksız, hukuksuz uygulama karşısında dut yemiş bülbüle dönüyorlar.
Yoksa sizler de aynı yolun yolcusu musunuz? Orhan Pamuk’lara mı özeniyorsunuz?
Ama yeri gelmişken burada şunu hemen anımsatalım:
Siz hiç üzülmeyin, Kürtler ve Türkler bir bayrak altında yaşıyorlar. Yaşamaya devam edecekler.
“Onların haklarını alacağız” diye kendinizi boşuna paralamayın. Rahatınızı, keyfinizi bozmayın.
Bir avuç PKK’lı ve onun siyasal uzantısı bir avuç BDP’li bu ülkeyi bölemez.
Bu topraklarda ne İkinci Cumhuriyetçilik ne de liboşluk yeşerir, boy atar…
Kemalist Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve Atatürk devrimleri sonsuza dek yaşayacaktır…
“Cumhuriyetimiz, öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmaya hazırız. (Mustafa Kemal Atatürk, 1923, Atatürk’ün S. D. III, S. 80)
Bunu asla aklınızdan çıkarmayın…
Uğur Mumcu’nun deyişi ile:
Emperyalizmin çıkarları doğrultusunda “Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye, Alevi’yi Sünni’ye, Sünniyi Alevi’ye düşman edemeyecekler. Buna ne ABD’nin, ne AB’nin, ne de AKP’nin gücü yeter.
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı, Kurtuluş Savaşında, Kürt’ü ile Türk’ü ile Laz’ı, Çerkez’i ile bu vatan için Yemen’lerde, Çanakkale’lerde nasıl birlikte can verdiyse, zamanı geldiğinde yine Amerikan Coni’lerini ve işbirlikçilerini silip süpürmek, tarihin çöplüğüne atmak için birlikte can vermesini de bilir…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget