AKP ile birlikte belediyelerde “iftar çadırı” modası başladı. Siyasetçilerin beş yıldızlı otellerdeki gösterişli iftar sofralarının yanı sıra, kamu kuruluşları da “personele iftar” adı altında siyasetçileri iftara davet ediyor, iftar paralarının ödenmesi de daha sonra sorun yaratıyor. İki yıl önce verilen iftarların parasını alamayan, bunun için siyasetçilerden yardım isteyen otel sahiplerinin olduğunu bildiğim için bunları belirtiyorum.
Şu günlerde otel sahiplerinin, iş adamlarının en çok yakındığı konu, belediyelerin ve parti yöneticilerinin “iftar çadırı”, “otelde iftar” için kendilerinden yardım istenmesidir. Geliyor, belediye yetkilisi, “üç günlük iftar parası senden” diyor. O üçü, bire indirmeye çalışıyor, sonunda iki günlük iftarda anlaşılıyor.
İş adamı, belediye ve parti yöneticilerinin istediğini yerine getirmemesi halinde başına neler gelebileceğini tahmin ediyor. Olup bitenleri şikayet de edemiyor. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin de,tanık olduğu bir olayı dinliyorum:
“AKP’li iki kişi geldi. Otel sahibiyle görüşmeye başladı. İftar çadırında verilecek iftarın parasının karşılanmasını, ayrıca otelinde parti tarafından verilecek iftarın karşılanmasını istiyor. Kimse dinini-diyanetini bunlardan öğrenecek değil. İftarı gösterişe çevirmeye de, istismar etmeye de kimsenin hakkı yok. Ancak, iş adamları çekindikleri için istekleri karşılamak zorunda kalıyor. Herhangi bir şikayet halinde başına nelerin geleceğini tahmin ediyor. İnsanların dinini, nereye yardım yapacağını AKP’lilerden öğrenecek hali yok.”
Yazdıklarımız hep gerçekleşti
Suriye’den ülkemize sığınmacı akını gerçekleştirilmesi için başta büyük çaba gösterenler, bugün olup bitenlerin sorumlusudur. Gelenlerin önemli bir bölümünün bölücü örgütle iç içe olduklarını belki de izlenen politika gereği bilerek görmezden gelenler, terör örgütünün bez parçalarını hem Türkiye’de, hem Kuzey Suriye’de görmeye başladılar. Sığınmacı diye gelenler yakıp yıkmaya, kırıp dökmeye devam ediyorlar.
Bugün yaşananları önceden tahmin etmek de zor değildi. Bu köşenin okurlarına 4 Mayıs’ta, sığınmacılarla ilgili şunları aktarmıştım:
"Suriye’den gelenler o kadar ileri gitmişler ki, bir şey olduğu zaman onların ileri gelenleri 'Bana Tayyip'i bağlayın, Davutoğlu'nu bağlayın' diyorlar. Orada bulunan Dışişleri mensupları, polis, asker ve diğer kamu görevlilerini canlarından bezdirmişler. Onlara bir şeyi beğendiremiyorlar, ağır hakaretleriyle, saldırılarıyla karşılaşıyorlar. Her fırsatta, 'Türkiye bize verdiği sözlerine yerine getirmedi. Paramızı vermiyorlar. Türkiye, BM'nin bizim için gönderdiği paraların üstüne yattı' iddialarında bulunuyorlar. Açıkçası bunlar savaştan kaçan insanlara benzemiyor. Savaştan kaçan kişi beraberinde güvercinlerini getirebilir mi? Türkiye, büyük bir akın bekliyordu. Ancak beklediği olmadı."
Aynı yazıda, sığınmacılara para verildiğini de söylemiştik. O ödemelerin yapıldığını, hatta daha da artırılması için çalışdığını da ekleyelim. Sığınmacıların askerimizi, polisimizi rehine aldığını belirtmiştik, önceki gün bu olaylara tanık olurken, bayrağımıza yapılan saygısızlığı da yine sineye çektik…Bayrağımızdan rahatsız olmuş olacaklar ki, bayrağımızı indirip yerine terör örgütünün bez parçalarını asmak için çalışıyorlar… İşte, isyanın bir nedeni de bayraktan kaynaklanıyor…
Kimlik kontrolleri terör örgütünden
Türkiye’nin, Suriye’nin iç işlerine karışmasının faturası da ağır oldu. Suriye ile sınır komşusu olan Hatay, Gaziantep, Kilis, Mardin, Şırnak, Şanlıurfa’nın ekonomik yönden kayıpları çok büyük. Yatırımlar büyük ölçüde durdu, Suriye üzerinden başka ülkelere yapılacak ihracat da durdu.
Paradan çok, terör örgütünün yeni bir mevzii elde etmesi, yeniden Suriye’nin müttefiki olmasının faturası ise daha da ağır olacak. Türkiye, Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin birliğinin bozulmamasını istiyor. Irak’ta söylenenlerin tam tersi gerçekleştiğine göre, Suriye’de farklı şeyler mi bekliyoruz?
Dün, Hatay’dan aldığım son bilgileri de aktarayım. Antakya ve Hatay’ın ilçelerinde “rejim muhalifi” diye Türkiye gelen ve tamamen kontrolsüz olan Suriyeliler dolaşıyor. Bunların ne yaptıkları belli değil. Yöre ajan kaynıyor. Türkiye üzerinden Suriye’ye giden rejim muhaliflerinin orada eylem yaptıktan sonra Türkiye’ye “dinlenmek, gizlenmek” için döndükleri o kadar yaygın ki, bunlar artık “normal” sayılıyor.
Sınırın öte yakasında, terör örgütü faaliyette. Bir zamanlar terör örgütüne ev sahipliği yapan ve her türlü desteği veren Suriye ile ilişkilerimiz 1999’dan sonra normalleşmiş, terör örgütünün kampları, büroları kapatılmış, hatta bankalardaki paralarına da el konulmuştu.
Türkiye’nin uyguladığı politika karşısında, sıkışan Suriye yönetiminin PKK’yı da kullanıyor olması da yadırganmamalı.
Yorum Gönder