Şu meydanlardaki kadınlar...
Demek ki kendi çocuklarını öldürmek istiyorlar...
Ama sen izin vermiyorsun...
Öyle mi?..
*
Seni doğuran kadın diyelim:
Doğurduğu gün sevincinden uyuyamadı...
Acıları mutluluğu, bulantısı huzuru, yaraları umudu olmuştu...
Yaşam bir tek amaca dönüşmüştü; aklında sadece seni sağlıklı büyütmek vardı...
*
Küçük suratını, çenesi ile göğsü arasına bastırıp ha bire ateşini ölçtü...
Biraz ısın arttığında, o yanardı...
Kaç kez uyandı geceleri bezini değiştirdi, hiç sayısı tutulmadı...
Çişin bile mis gibi koktu ona...
Yürüdüğün gün...
O uçtu...
Düştüğünde, onun dizi kanadı...
*
Sen büyüdükçe, her adımla uzaklaştıkça, korku, endişe, evham çemberi genişledikçe genişledi... Odadan salona, salondan dış kapıya, dış kapıdan sokağa uzandı endişeleri senin peşinden, seni doğuran kadının...
Sen eve dönene kadar uyumadı...
Kapı tıkırtısı olmuştun...
O ise uyku taklidi yapan tilkinin dişisi...
*
Gururu olmuştun aynı zamanda...
Durup durup senden söz ederdi kabul günlerinde, sırf adın geçsin... Sevgi de, özlem de, hasret de, ne dersen de...
Sen kapıdan çıkıp giderken arkadan bir bakışı vardı...
“Çabuk dön” diye yalvarmanın yanında sözü olmazdı...
*
Senin badem bıyıkların henüz çıkmamıştı...
*
Ve şimdi sana göre; o kadınlar kendi çocuklarını öldürmek istiyorlar...
Sen izin vermiyorsun...
Öyle mi?..
*
Çok saygısızsın...
Oysa o kadınlar; bedenleri üzerinden dinci siyaset yapılmasını... Kendi yaşamları yetmiyormuş gibi, çocuklarının da sana ait olmasını... Yuvaları yetmiyormuş gibi rahimlerine de el uzatılmasını istemiyorlar sadece...
Tıpkı sen kenara yaklaştığında, annenin çığlık çığlığa peşinden koşması gibi...
Sende o izan olmadığı için...
Nereden hatırlayacaksın?..
Daha badem bıyıkların çıkmamıştı...
Yorum Gönder