Köln'den Erdal Tekin anlattı:
Mehmet Haberal ve Unutulmayan Bir Anı
Araba bozuk yolda hızla ilerliyordu. Şoförün yanında iki kişi daha oturuyordu. Onlardan biri şoförü uyardı...
“Yavaş git. Üstelik sis basıyor. Unutma arkada hasta var.” Arka kanepede, çıplak bedeni beyaz çarşafa sarılı bir hasta yatıyordu. Şoför gözünü yoldan ayırmadan cevap verdi:
“Yolumuz uzun. Ankara'da doktor bekliyor. Hızlı gitmezsek yetişenleyiz.Sis mis dinlemem...”
Erzincan'dan gece yarısı yola çıkmışlardı. Ankara'daki hemşehrileri yanık uzmanı doktordan randevu aldığını geç saatlerde onlara bildirmişti.
“Arkadaşına ne olmuştu?”
“Kader mi diyeyim, bilmiyorum. Arkadaşım benzin deposuna kaynak yaparken müthiş bir patlama olmuş. Vücudunun büyük bölümü yanmış. Neredeyse hayatından umut kesilmişti. Herkes ağlıyordu. Dediler ki 'Ankara' da bu işin uzmanı var ona götürün.' Erzincan'dan kalkıp Ankara gittik. O doktoru bulduk. Bir sevecen doktor ki anlatılamaz. O beynimizdeki kara bulutları dağıttı. Hastasını sevgiyle kucakladı. Tedaviye başladı.”
“Arkadaşın iyileşti mi?”
“Müthiş bir şey oldu. Ölecek diye gün sayılan arkadaşım onun tedavisiyle ayağa kalktı. Aynı doktor o günlerde Ankara'da bir de 'Yanık tedavi vakfı' kurmuş. O vakıf da masrafların bir bölümünü karşılamıştı. Bu durum karşısında da bu kez hepimiz sevinçten ağlamaya başlamıştık.”
“Siz uzaklardan geldiğiniz için mi doktor yakınlık gösterdi?”
“Yok canım. O doktor sadece bize değil tüm hastalarına sevgi ve şefkat gösteriyordu. İnanıyorum ki Türkiye de yüzlerce, binlerce kişinin anılarında o doktor vardır.”
“Kimdi o doktor?”
“Mehmet Haberal.”
***
“Erdal Tekin, sen vücudu yanık arkadaşını Ankara'ya götürenler arasında mıydın?”
“Evet biz üç kişi arkadaşımızı Ankara'ya götürdük. Çok zor bir yolculuktu. Her kilometrede karamsarlığımız bir kat daha artıyordu. Ankara' ya umutsuz bir vaziyette girdik. Ama Ankara'da tanımadığımız, adını duymadığımız bir doktor bize ışık oldu.”
“Sonra neler oldu?”
“Bu olay sırasında ben üniversitede öğrenciydim. Üniversiteyi bitirdim. Evlendim. Almanya'ya geldim. İki çocuğum oldu. Sonra... Günlerden bir gün. gazeteler 'Dr. Haberal tutuklandı' diye yazmaya başladı. Önceleri pek inanmadım. 'İsim benzerliğidir' dedim. Erzincan'lı hemşehrilerimle de konuştuk. Üzüntüyle o doktorun bizim doktor olduğunu öğrendik ve olanları dikkatle izlemeye başladık.”
“Nasıl izlediniz?”
“Uzaktan izlemek olur mu? Öncelikle onu görmek yanında olduğunu onu unutmadığımızı söylemek istiyordum. Çünkü, herkes bilir ki, Türk milletinde vefa duygusu güçlüdür. Sonunda bu fırsatı buldum.”
“Nasıl bir fırsat?”
“Almanya'da merkezi bulunan Türk Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu (HDF) Türkiye'deki gelişmeleri yakından izler. Bir arkadaşımız tutuklu mahkûmları ziyaret etmemiz teklifinde bulundu. Federasyon yönetimi bu teklifi kabul etti. Ben de sevinçle bu gruba katıldım.
“Ziyaret iznini kolay alabildiniz mi?”
Hiç kolay olmadı. CHP milletvekilleri Atilla Kart ve Prof. Dr. Nur Sertel'in destek ve katkılarıyla bu izni alabildik. Zaten onlar da bizimle birlikte cezaevine geldiler.”
“Heyette başka kimler vardı?”
“Federasyon yöneticilerinin yanı-sıra Haberal'ın arkadaşları Avusturalya'dan Prof. Dr. Jeremy Chapman, İngiltere'den Prof. Dr. Nadey Hakim ve İspanya'dan Dr. Joseph Loveras. Tam onbir kişi olduk.”
“Kapılardan geçişte nasıl bir arama yapıldı?”
“Çok sıkı arama var. Ayakkabılarınızı, pantolon kemerinizi bile çıkartıyorsunuz. Benim ilgimi çeken başka bir şey oldu. İki yerde bir monitörün karşısında duruyorsunuz. Yüzünüzü ekrana yaklaştırarak bakıyorsunuz.
Yeşil bir ışık yanıyor. O zaman kapıdan geçiyorsunuz. Bu ne araması diye sordum. Göz muayenesi dediler. Daha sonra açık görüşmelerin yapıldığı büyük salona geçtik. Haberal bizi orada bekliyordu.”
“Onu çok değişmiş mi gördünüz?”
“Hayrettir. Hiç değişmemiş. Aynı ses tonu, gözlerindeki şefkatli bakışlar. Kibarlığı sevecenliği... İnsana sevgiyle sarılması. Çok heyecanlandım. Sanki, karşımda, yıllar önce vücudu yanıklar içindeki arkadaşıma hastane odasında yaşam umudu veren doktor vardı. İnanın çok duygulandım. Gözlerim yaşardı. Ama belli etmedim.”
“Sağlıklı mı görünüyordu?”
“Bu defa onu çok iyi gördüm. Lacivert bir elbise giymişti. Beyaz noktalı lacivert bir kravat takmıştı. Zindeydi. Saat tuttum bir saat beş dakika ayakta konuştu. 'Oturun yorulmayın' dedik. Kabul etmedi. Biz veda edene kadar ayaktaydı. Biz Mart ayında da Onu ziyaret ettik. O zaman böyle değildi. Daha içine kapanık ve suskundu. Hatta, 'Ben ülkem için bu kadar şey yaptım sonum Silivri cezaevi olmamalıydı' diyordu.
“Son görüşmenizde nasıldı?”
“Mücadeleci bir ruh yapısı içindeydi. İlahi adalete de, dünyevi adalete de inandığını belirterek, ' Üç yıldır cezaevinde tutuluyorum. Neden suçlandığımı da bilmiyorum. Ancak, adaletin yerini bulacağına inanıyorum.' dedi.
Mücadelesinde kararlı bir hali vardı.”
“Başka neler söyledi?”
“Çok ilginç şeyler söyledi. Örneğin, 1999 yılında koalisyon hükümeti adına Ecevit'in kendisine Cumhurbaşkanlığı adaylığını teklif ettiğini, ancak parlamento dışından seçilen bir cumhurbaşkanının demokratik olmayacağı gerekçesiyle bu teklifi kabul etmediğini açıkladı. Askerlerin kendisini görevlerinden aldığını, çalışmalarını engellediğini vurguladı.”
“Yabancı profesörler için ne dedi?”
“Onların bu ziyaretinden hem mutlu hem de mahcup oldum. Bu arkadaşlarımın beni cezaevinde tutuklu görmelerinden büyük mahcubiyet duyuyorum. Çünkü onlar diyecekler ki; 'Mehmet, sen ülkeni o kadar övüyorsun ama başına gelenlere bak. Ben ülkemi her zaman öveceğim.'
Bu arada İngiltere'den gelen Prof. Dr. Nadey Hakim Mehmet Haberal'a seslendi: ' Mehmet sen buradan çık. Senin yerine ben cezaevinde kalayım. Çünkü tüm insanların sana ihtiyacı var.' demesiyle salonda duygusal anlar yaşandı. Sonradan duydum Avusturalya'lı profesör Jeremy Chapman'rn İstanbul'da katıldığı Dünya Organ nakli 12. Sempozyumunda , ' Prof. Dr. Haberal'ı cezaevinde ziyaret ettim. Hepinize selamları var. Onu en kısa sürede yanımızda göreceğimizi umut ediyorum.' şeklindeki sözleri salondaki bilim adamları tarafından alkış ve tezahüratla karşılanmış.”
Duraladı. Hüzün dolu bir sesle konuştu:
“Onun ruh ve karakter yüceliğine bir kez daha inandım.”
“Nasıl?”
“Almanya'dan gelmemiz ve aramızda yabancı profesörlerin de bulunması nedeniyle üzerine bastırarak şu uyarıda bulundu: 'Ben, bunun bedelini nasıl ödersem ödeyeceğim. Şu ana kadar neyle suçlandığımı bilmememe rağmen Türkiye'yi dış ülkelere şikayet etmeyeceğim. Bu ülke benim ülkem. Ülkemi hiçbir zaman küçük düşürmeyeceğim. Benim konuşmalarımı, lütfen bu çerçevede değerlendirin '
Gerçek bir vatanseverin sözleriydi bunlar.”
Suat Türker/Bütün Dünya
‘Prof. Haberal Sen Çık Silivri'de Ben Yatayım’
İrem ve İlker Kardeşlerden “Canım Hocam”a Mektup Var
Bir Haberal Klasiği : Sabahat,Karaciğer Nakli Olduğu Hastanede 19 Yıldır, Çalışıyor
Prof. Haberal Erkan'ı Önce 3 yaşında sonra 23 yaşında yaşama kavuşturdu
Haberal Hastane, Üniversite Bir de Teterör Örgütü Kurmuş
Yorum Gönder