O yıllarda Türkiye'nin hazinesini ve bankalarını hortumlamak üzere, İngiltere'nin güneyindeki adalarda (Isle Of Man) tabela şirketleri kurulur, vurgunu yapanlar, daha sonra sırra kadem basarlardı .
Vurguncuların izini sürmeye Londra'daki Company House'dan başlardık. Çünkü burada, bizdeki Ticaret Sicili Gazetesi'ne benzer biçimde, tüm şirketlerin kayıtları tutulurdu. Araştırmalarımız sırasında karşımıza genellikle Matruşka bebeklerini andıran iç içe geçmiş şirketler çıkardı.
Vurguncular için iz kaybettirmenin yolu buydu!
***
Bugün Londra'ya gidip baksak, acaba KANDİL COMPANY isimli bir şirkete rastlar mıyız? Sanmıyorum. Ama Company House'dan birkaç mil uzaktaki İngiliz Gizli Servisi'nin (MI-5) Times Nehri kenarındaki merkezinde, yığınla kayıt bulunduğundan adım gibi eminim.
Çünkü ben KANDİL COMPANY tanımıyla, Kandil Dağını yıllardır üs olarak kullanan çok uluslu bir şirketten, yani PKK Terör Örgütünden söz ediyorum. Bana göre, KANDİL COMPANY, eşittir PKK...
Bu nedenle İngiliz Gizli Servisinde tüm kayıtların bulunduğundan hiç kuşku duymuyorum. Hem de çok ayrıntılı biçimde.
PKK ne zaman, kimler tarafından ve ne amaçla kuruldu? Uluslararası bağlantıları neler? Destekçi ülkeler hangileri? Bugüne kadar kaç eylem yaptı? Maddi gücü nereden geliyor? Kaçakçılık, uyuşturucu, haraç ve kara para trafiği nasıl yürütülüyor? Bu yolla yılda kaç milyon dolar sağlanıyor? PKK hangi tür silahlara sahip ve bunları kimlerden, hangi ülkelerden alıyor? Bünyesindeki terörist (onlara göre gerilla) sayısı kaç? Dağa katılıma kaynaklık yapan ülkeler ve kentler hangileri?..
Gizli servisin arşivinde bu bilgilerin yanı sıra, Abdullah Öcalan'dan tutun da Murat Karayılan'a kadar tüm önde gelen isimlerin, öyküleri hatta sağlık durumları, en ince ayrıntısına kadar mevcuttur.
İngiliz istihbaratçılar, Kandil'deki Murat Karayılan'ın dün neler yediğini, kaç kez tuvalete gittiğini bile biliyorlardır!
Aynı bilgilere, hatta fazlasına, günümüz dünyasının süper gücü ABD'nin gizli servisi CIA ve Pentagon da sahiptir.
Çok uluslu şirketin diğer ortaklarına gelince... ABD'nin kankası İsrail'i, dolayısıyla onun gizli servisi MOSSAD'ı, PKK'nın Avrupa'daki hamisi Almanya gizli istihbaratını da unutmamak gerekir... Aslında önde gelen diğer Avrupa ülkelerinin de işin içinde olduklarını söylersek durumu pek abartmış olmayız.
***
Bize gelince... Milli İstihbarat Teşkilatımızın, uzun yıllar boyunca PKK'nın yurt dışı örgütlenmesi konusunda, yukarıda adlarını verdiğim ülkelerin gizli servisleri kadar bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Hatta o yıllarda MİT'e ulaşan bilgilerin çoğu, Amerika ve İsrail kaynaklıydı.
Abdullah Öcalan'ın Suriye'de yaşadığı yıllarda MİT'in mafya babalarını, Yeşil gibi cinayet makinelerini kullanarak yapmaya çalıştığı ''imha operasyonları'' (!) tam bir beceriksizlik ve başarısızlık örneğiydi!
MİT'in son yıllardaki çağdaş yapılanmasını bu nedenle önemli buluyorum.
Düşünün gazeteci Mehmet Ali Birand, Bekaa Vadisi'ndeki PKK kamplarında Abdullah Öcalan'la röportaj yapıp top oynuyor, ama bizim MİT bir türlü bulamıyor!
Devlet Öcalan'ı etkisiz hale getirmeye çalışırken Türkiye, on binlerce evladını şehit verdi... Analar ağladı, yürekler yandı. Hemen her kent, hatta her ilçe, şehit mezarlarıyla doldu...
Terörle mücadelede yüzlerce milyar dolar harcandı.
Büyük ölçüde silahlanma için harcanan bu para, eğer yatırımda kullanılmış olsaydı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlık sorunu çoktan çözülmüştü. Ne yazık ki böyle olmadı. Türkiye kan ve enerji kaybederken, silahları satan KANDİL COMPANY'nin ortakları kazandı...
Bıçak kemiğe dayanınca, Öcalan'ın hangi deliğe saklandığını, hatta nefes alışın bile bilen Amerika, paketleyip teslim etti. Kenya'daki bu teslimatın en önemli koşulu, Abdulah Öcalan'ın kılına bile dokunulmayacağının garanti edilmesiydi. Bizimkiler de bu garantiyi hiç düşünmeden verdi!
Peki Öcalan yakalandıktan sonra çok uluslu şirket, yani KANDİL COMPANY dağıldı mı? Ne gezer! İmralı-Kandil-Yurtdışı üçgenindeki istihbarat faaliyeti daha da yoğunlaştı.
***
Yıllardır Kandil'de acı bir oyun, kanlı bir tiyatro sahneleniyor.
Millet de bu oyunu, çaresizlik ve gözyaşları içinde seyrediyor!
Türkiye kanlı oyuna son verebilmek için uçaklar, helikopterler, ağır silahlar, tanklar, toplar, insansız hava uçakları satın alıyor. Her yıl milyarlarca dolar harcanıyor!
Bu arada Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ve Kuzey Irak'taki Özerk Kürt Yönetiminin liderleri, ikide bir Türkiye'ye geliyor. Kırmızı halılı karşılamalarda, teröre karşı ortak mücadeleden söz ediliyor. Bizimkiler de karşı ziyarette bulunuyor. Eller sürekli sıkılıyor ama sonuç hep başka baharlara kalıyor!
Oysa Kandil Dağı uzayda değil, Kuzey Irak'ta... Neredeyse otobanla gidiliyor!..
Hadi diyelim Talabani ve Barzani, Kandil'in lojistik desteğini keserek oradakileri teslim olmaya zorlamıyor.
O halde bunların hamisi Amerika'yla giderek güçlenen stratejik ortaklığımız ne işe yarıyor? Sadece uygun gördükleri ölçüde istihbarat alış verişine mi?
Oysa Amerika Kuzey Irak'a dönüp ''höt'' dese, Kandil Tiyatrosu o dakika perdeleri indirmek zorunda kalır!
Ama demiyor. Büyük Ortadoğu Projesinde taşeronlara ihtiyacı olduğunu biliyor. Bu nedenle PKK'yı el altında tutuyor... Çok uluslu şirketin diğer ortakları da...
İçeride her fırsatta esip gürleyen Başbakan Erdoğan da, bu büyük güçten hesap soramıyor!
***
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan'la CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''Kürt Sorunu''nu çözmek için yaptıkları zirvenin yankıları sürüyor. Ben de bu süreçte, KANDİL COMPANY adlı çok uluslu şirketin faaliyetlerini şöyle bir hatırlatayım istedim...
Yorum Gönder