Basın toplantılarını izlerken aklımıza bir fıkra geldi. Öyle sorular sorup cevap isterler ki!
“Ne demek, öyle cevaplar isterler ki!” demek.
Biz bunlara “çanak sorular” derdik, yani basın toplantısını yapan, gazeteci ile anlaşır, “sen bana şunu sor, ben de cevap vereyim!” der.
* * *
Böyle bir ülkede, gazeteciler hemen her gün “Başbakan ne yaptı?” diye sorup dururlarmış, basın merkezi müdürü herkesin kulağına fısıldarmış, “Bak sana söylüyorum kimseye söyleme!”
Ve sonra sır açıklar gibi söylemiş:
“-Bugün başbakan karşıdaki gölü yürüyerek geçti!”
Ertesi gün olayın haberi:
“-Başbakan gölü yürüyerek geçti!”
Bir de başyazı:
“-Yüzme bilmeyen başbakan olur mu?”
* * *
Allah’la kul arasına girip ahkâm kesenler vardır.
Biri Bektaşi babasına sormuş:
“-Baba erenler borcun var mı?”
Bektaşi saymış, “kasaba şu kadar, bakkala şu kadar, oduncuya bu kadar, manava...”
Adam sözünü kesmiş:
“-Hayır hayır, ben namaz borcunu soruyorum!”
Bektaşi parlamış:
“-Onu Allah sorar, sana ne! Manava, kasaba, oduncuya borcumdan sana ne? İstersem söylerim, istersem seni kovalarım!”
* * *
Bektaşi’nin uyuz bir eşeği, besili memelerinden süt akan bir ineği varmış, eşekten bıkıp usanmış, bir akşam dua etmiş:
“-Ey Allah’ım, beni şu uyuz eşekten kurtar!”
Ertesi sabah, ahırın kapısını açmış, inek boylu boyunca yatıyor, ölmüş, eşek dolanıyor.
Bektaşi ellerini açmış:
“-Eyy yüce Rabbim! Kırk yılda bir sana başvurdum, bunda da eşekle ineği karıştırdın!”
* * *
İlyas, kahveye oflaya poflaya girmiş, ayaklarını uzatmış, etraftakiler merak etmiş:
“-İlyas bu ne haldir?”
“-Sormayın derdimi, anam öldü, karım evde hasta, gurbette, elde avuçta yok, borç aldı gidiyor. Ben de kendime 39 numara bir ayakkabı aldım.”
Ayakkabının küçük olduğu uzaktan anlaşılıyor:
“-Niye öyle ufak aldın?”
“-Eve gidince bunları çıkarıp, bir oh çekeceğim ki derdime bedel!”
* * *
Nasreddin Hoca camiye gitmiş, vaaz verecek, çıkmış kürsüye:
“-Ne diyeceğimi biliyor musunuz?”
“-Bilmiyoruz” diye bağırmışlar.
“-O halde niye toplandınız” deyip gitmiş...
Ertesi hafta yine kürsüye çıkmış, sormuş:
“-Ne diyeceğimi biliyor musunuz?”
Cemaat geçen haftadan hazırlıklı:
“-Biliyoruz!”
“O halde niye toplandınız?” deyip yine çekmiş gitmiş...
Üçüncü hafta cemaat ikiye ayrılmış, bir bölümü “Biliyoruz!” diye bağırırken, diğerleri “Bilmiyoruz!” demişler.
Hoca, bilenler bilmeyenlere anlatsın deyip yine çekip gitmiş...
* * *
Karadenizli trene binmiş, biraz sonra kontrol gelmiş, bilete bakmış:
“-Ceza ödeyeceksiniz?”
“-Niye?”
“-Bu tren ekspres, hızlı gider!”
Karadenizli omuz silkmiş:
“-Bana ne, yavaş gitsin!”
Yorum Gönder