Gizli Sorun: Gizli Tanık - Mustafa Balbay

Dün, özel yetkili mahkemelerle ilgili tartışmalara genel çerçevede değinmiştik. Bugün, ilk kez bu
mahkemelerle birlikte başlayan “gizli tanık” uygulamasında kamuoyunun gözünden kaçan kimi unsurlara değinelim.
Silivri’de ziyaretime gelen milletvekillerimizden hukukçu kökenli olanlarla ayrıca bu konuyu konuştum.
Mayıs ayında bu sütunlarda dile getirdiğimiz kimi eleştirilerden daha öte bilgiler verdiler.
O bilgiler ışığında gizli tanıklığı yeniden sütuna yatıralım.
Her şeyden önce dünyada bizde uygulanan şekliyle “gizli tanık” diye bir kavram yok. Çünkü mahkeme önüne getirilip dinlenen bir kişinin, bütün taraflar için hiçbir tartışma götürmeyecek netlikte olması gerekiyor. Eğer tanıklık sırasında en küçük bir şüphe oluşursa bu, sanığın lehine bir durum olarak değerlendiriliyor.
***
Özellikle çete suçlarının çok yoğun olduğu Amerika’da yasadışı organizasyonların çökertilmesi için onların faaliyetlerinin içinde yer alan ya da buna tanık olanların anlattıklarından yararlanılıyor. Mahkemeler bu kişilerin tanıklığının yaşamları için tehlike oluşturacağını dikkate alarak, ifade sonrasında kimliklerinin, fiziki görünümlerinin değiştirilmesini sağlıyor.
Yani tanıklar ifadelerini açık kimlikleriyle mahkeme önünde veriyor. Taraflar tanığa her türlü soruyu sorup kendileri açısından durumu netleştirmeye çalışıyor. Yargıç, tanığın işlevini kesin olarak tamamladığı kararını verdikten sonra kimliği gizli hale getirilip korunuyor.
Bunun adı “tanık koruma”.
Bizdeki yasal adı da böyle. Ancak içeriği adil yargılama ilkeleriyle ters maddelerle dolu.
Halen yürürlükte bulunan 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu 5 Temmuz 2008’de uygulamaya kondu. Yani ilk Ergenekon iddianamesinin açıklanmasından birkaç hafta önce.
Bugünkü tablodan bakınca şu rahatlıkla söylenebilir:
Gizli tanıklık Silivri yargılamaları için getirildi.
Ceza hukuku uygulamaları dünyada da katılaşıyor. Başta Almanya, İngiltere olmak üzere pek çok ülkede gizli tanık yasası hazırlandı. Ancak daha önce vurguladığımız gibi, bizdekine benzer adil yargılamayı zaafa uğratan maddelerin tümü ayıklandı.
Örneğin İngiltere şu ilkenin altını 2008’de bir kez daha çizdi:
“Bir sanığın, kendisini suçlayan tanığı bilme hakkı vardır.”
Silivri’deki uygulamayı bir kez daha özetleyelim:
Gizli tanık, spor salonundan bozma mahkeme binasının içinde sanıkların bilmediği bir odaya konuyor. Mahkeme salonundaki büyük ekrana buzlu cam görüntüsüne benzer alaca ışık yansıyor. Bu, gizli tanığın gizlenen yüzü! Sesi de kayıt cihazlarındaki hızlandırılmış sese benzer biçimde metalikleştiriliyor.
Mahkeme heyeti, tanığın ne ölçüde güvenilir olduğunu anlamak için yöneltilen sanık ve avukat sorularını şu gerekçelerle engelliyor:
“Burada tanığı yargılamıyoruz... Tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru soramazsınız... Tanığı tedirgin edici soru yöneltemezsiniz...”
Kendisini böylesine güvencede hisseden tanık için artık atış serbest! Tutarlı olmak zorunda değil, söylediklerini destekleyecek kanıtlar sunmak zorunda değil. O kadar ki, “Şimdi aklıma geldi, şunları da söyleyeyim” diye ifadesine devam edenler bile oldu.
***
Algıda seçicilikten olsa gerek, adalet, yargılama, hak arama ağırlıklı filmleri ayrı bir ilgiyle iziyorum.
O filmlerden birinde mahkeme, cinayet suçundan yargılanan bir kişiyle ilgili delillerin güvenilirliği konusunda şüpheye düştü. Sonuçta polisin, sanığın lehine olabilecek bazı delilleri tam olarak mahkemeye taşımadığı, sanığın aleyhine ifade veren tanıkların da bu durumun tamamlayıcısı olduğu kanısına vardı. Şu gerekçeyle beraat kararı verdi:
“Delillerin gizlenmesi ve yanlış tanıklık, cinayetten daha kötüdür!”
Bugün başka unsurlar tartışma konusu ama, ileride gizli tanıklık Silivri davalarının sakat yanlarından biri olarak gündeme gelecek.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget