Antik Milet’te 600 yıllık İlyas Bey Külliyesi hayata döndü:
Ege uçsuz bucaksız uzanıyor önümde. Tarih de öyle, coğrafya da… Havada zeytin kokusu, deniz kokusu, İyonya kokusu… Efes’in komşusu Milet Antik Kenti’ne vardık bile… Dar toprak yol, kıvrıla kıvrıla, zeytin ve menengiç ağaçlarının arasından geçiyor… Yolun bitiminde bir mücevher!
Burası Söktaş’ın restore ettirdiği İlyas Bey Külliyesi. Anadolu Beylikleri döneminden kalma. 1404’te Menteşoğulları’nın son hükümdarı İlyas Bey yaptırmış.
Geçen hafta sonu Bakan Ertuğrul Günay’ın katılımıyla İlyas Bey Külliyesi ziyarete açıldı. Ve bu şaheser yeniden soluk alıp vermeye başladı!
Açılışa davetli gazetecilerden biri de bendim. İtiraf edeyim ki, açılış töreni boyunca benim gözlerim ve yüreğim, ışığı yansıtan mermer işçiliğinden, yapı sanatından çok, açılış konuşmasını yapan genç kadındaydı! Çünkü külliyenin restorasyon çalışmalarıyla yakından ilgilenen ve projeyle eşzamanlı hazırlanan dev kitabın iki editöründen biri olan o genç kadın, benim elime doğmuş olan yeğenim, Leyla Kayhan Elbirlik’ti. İki editörden diğeri ise İstanbul Üniversitesi Türk İslam Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Baha Tanman…
Şimdi, Harvard Üniversitesi tarih bölümü doktora öğrencisi Leyla’nın peşine takılıp İlyas Bey Külliyesi’nin geçmişine dalıyorum:
Dünden bugüne
İlyas Bey Külliyesi, cami, medrese, çifte hamam, çarşı gibi birimleri içeriyor… Dönemin mimarisinin tüm özelliklerini yansıtıyor… 1890’larda Büyük Menderes havzasındaki deprem buraya ciddi hasar veriyor. Söke eşrafından Hacı Halil Paşa, 1900’lerin başında külliyeyi o günün olanaklarıyla tamir ettiriyor. Bu çalışması ve Milet kazılarına yaptığı katkılar nedeniyle hem Padişah 2. Abdülhamit hem de Kaiser 2. Wilhem kendisine nişanlar veriyor.
Gelelim Söktaş bağlantısına: Nişanlarla ödüllendirilen Hacı Halil Paşa, Söktaş’ın kurucuları Hilmi Kayhan ve Muharrem Kayhan’ın büyük dedesi… 5 yıl önce karar veriyorlar. Tekstilde, antibiyotiksiz süt ve peynir üretimindeki iddialarına yeni bir sosyal sorumluluk projesi ekliyorlar; restorasyon ve 340 sayfalık kitap Söktaş’ın 40 yıldönümünde tamamlanıyor. Bu süreçte hem bilimsel veriler elde ediliyor hem de harap durumdaki eser yeniden hayata döndürülüyor.
Başarının sırrı
Son yıllarda “restorasyon” adı altında korkunç düzenlemelere öyle çok tanık olduk ki…
Ama burada böyle bir tehlike söz konusu değil. Çünkü onarım ve restorasyon mimar Cengiz Kabaoğlu’nun başkanlığında işin uzmanlarına bırakılmış. Koskoca bir ekip kurulmuş. ODTÜ, Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi’nden arkeolog, jeolog, sanat tarihçisi, mimar, mühendis, farklı alanlar, farklı disiplinler arasında bir işbirliği sağlamışlar. Tartışarak, birbirlerini ikna ederek çalışmışlar… Gertrude Bell’in 1910’larda çektiği siyah beyaz fotoğraflardan yararlanmışlar… Tamamlanmamış yapıları tamamlamaya kalkmamışlar… Farklı kararların ürünlerine, belirsizliklere saygı göstermişler…
Sonuçta sadece bir sanat ve mimari şaheser değil, aynı zamanda bir kültür laboratuvarı ortaya çıkmış.
Aynı uzmanlık ve disiplinler arası çalışma Türkçe ve İngilizce iki dilde yayımlanan kitapta da var. Birçok yerli ve yabancı bilim insanının katılımıyla, bu eser, araştırmacılar için bir hazine niteliğinde. Şimdiden dünyanın belli başlı kütüphanelerinden büyük talep ve kutlama mektupları geliyor.
Europa Nostra Ödülü
İlyas Bey Külliyesi’ni meslektaşım Gila Benmayor “Tarihe saygı böyle olur” başlığıyla okurlarına sundu. Ben daha da ileri gidip “Doğaya, tarihe, sanata saygı böyle olur” diyeceğim.
Leyla Kayhan açılış töreninde yaptığı konuşmada dikkatimizi çekmeseydi belki fark etmeyecektim. Sadece yapıları, hamamı, camiyi ya da mezar taşlarını korumamışlar; asırlık ağaçları, kimi 150 yıllık halk dilinde “çitlenbik” diye bilinen menengiç ağaçlarını da korumaya almıştır.
Doğaya, tarihe, mimariye, sanata saygı bu projeye geçen günlerde Eurapa Nostra Ödülünü kazandırdı. 31 ülkeden 226 proje katılmıştı yarışmaya; 28 proje ödüle hak kazandı. “Koruma ve kültürel mirasın değerlendirilmesi” kategorisinde Türkiye’den ödül alan tek proje İlyas Bey Külliyesi oldu.
Açılış töreninde bakan da dahil olmak üzere herkes külliyenin müze statüsü kazanması gerektiğini vurguluyordu. Böylelikle buradan çıkan eserler (muhteşem İslam mezar taşları, Dionysos heykelleri - ne sandınız Milet bir bütün!) burada sergilenebilecek, külliyenin kültürel ve turistik değeri artacak, kültür labaratuvarı işlevi güçlenecekti.
Katkıda bulunan, emeği geçen herkesi kutluyorum.
Yorum Gönder