Türkiye, eşsiz bir Japon dostunu yitirdi! Japon İmparatoru Akihito’nun kuzeni Prens Tomohito Mikasa (66) Tokyo’daki bir hastanede öldü.
1926’da kurulan “Türkiye-Japonya Dostluk Cemiyeti”nin yıllarca başkanlığını yapan babası Prens Takahito’nun ölümünden sonra Prens Tomohito iki ülke arasında dostluğun izleyicisi ve kültürel ilişkileri geliştirmenin başmimarı olmuştu.
Çoğu zaman yılda iki kez gelip karış karış gezdiği Anadolu’daki tarihsel ören yerlerinden Kırşehir Kaman’da Kalehöyük’ün gün ışığına çıkışını adım adım izlemiş, dev katkılarda bulunmuştu.
2002’nin Aralık ayında Japonya’da kendisinden görüşme istemimi imparatorluk ailesinin ilke kararının dışına çıkarak kabul etmişti. İmparatorluk ailesi üyeleri basına demeç ve röportaj vermiyorlardı. Ancak gazete “Cumhuriyet” ve konu “Türk-Japon Kültürel ilişkileri” olunca Prens Tomohito, “Evet” demişti.
Üstelik ortanca kardeşi Prens Takamado, tenis oynarken kalp bunalımı geçirerek öldüğü için o günlerde tüm imparatorluk ailesi yastaydı. Bu koşullar altında ben de “siyah kravat takarak” ve “terlikle” girdiğim sarayda kendisiyle görüşmüştüm. Söyleşimize Kalehöyük kazı başkanı Sachihiro Omura da çevirisiyle katılmıştı.
1986’da ilk kazmanın vurulduğu Kalehöyük’te bir höyük biçiminde düzenlenip içine müze, dışına Japon Bahçesi yapılan bu alanın dünyada bir benzeri yoktu. Höyüğün kazısı, müzesi, arkeoloji enstitüsü, laboratuvarları, kütüphanesinin yanı sıra yakınlardaki öteki iki Japon kazısının da ortak yaşam dünyası ile birlikte sıfırdan yaratılmıştı.
Tokyo’daki konuşmamızda, Japonya’daki 47 ilin 41’inde Türkiye ve Kalehöyük hakkında konuşmalar yaptığını söyleyen Prens Tomohito, ülkemize her gelişinde zengin Japon turistlerine kendisi rehberlik yaparken onlardan da çeşitli uluslararası ödüllere konu olan bu bilim yuvasına önemli maddi kaynaklar sağlıyordu.
Görüşmemizde bana “1991’den beri kanser tedavisi gördüğünü ve ameliyatlar geçirdiğini” söylerken de sigarasını zincirleme tüttürüyordu. Yanından ayrılırken “Kendisini düşünmese bile, biz Türklerin, Dr. Omura’nın, Kaman’ın kendisine gereksinimimiz bulunduğunu, sigarayı bir an önce bırakmasını” önerdiğimde “Haklısınız” demekle yetinmişti.
Bugün Kaman’da dünya çapında böylesine bir bilim yuvası varsa, onun da başmimarının Prens Tomohito Mikasa ve kaybımızın da büyük olduğunu ne yazık ki üzülerek söylemek durumdayım.
Çorum’da Sevinç ve Üzüntü...
Çorum’da bir şeyler oluyor! Hem de çok iyi şeyler… Hemen hemen Çorum’a yıl aşırı giderim. Ancak “34. Uluslararası, Kazı, Araştırma ve Arkeoloji Çalıştayı”na gittiğimde ildeki üç müzeyi tanımakta zorlandım!
Kent merkezinde tarihsel bir bina içindeki müze almış başını gitmiş! Eskiden birer depo görünümündeki Boğazköy ve Alacahöyük müzelerini ise olağanüstü değişmiş buldum. Bu müzelere daha sonra ayrıntılı değineceğim. Bu değişiklikte önemli rolleri olan Vali Nurullah Çakır’ı ve Çorum Müze Müdürü Dr. Önder İpek’i öteki meslektaşlarının da örnek almalarını dilerim.
Bu arada, alçakgönüllü olmayacağım! Boğazköy Müzesi’ni gezerken, ilk kez 1968’de Berlin Müzesi’nde gördüğüm, 1986’da gündeme taşıdığım Hattuşaş’ın dişi sfenkslerini bu müzede buluşmuş gördüğümde, gözümde iki damla yaş belirirken, çok mutlu olduğumu algıladım. Gerçekten tarih yerinde güzeldi…
Ardından üzüldüm… Görevlilere günde kaç kişinin müzeyi ziyaret ettiğini sorduğumda, “Hafta içinde günde 100 kişiyi zor bulduğunu, hafta sonuna 200’e ancak yaklaştığını” söylediler. Üstelik müze ücretsiz geziliyordu. Oysa Berlin’de her gün “binlerce” insan sfenkse hayranlık duyuyordu!
İşin ilginç yanı, Türk seyahat acentalarının çoğu Hattuşaş kentini gezdirdikleri turistleri, yollarının üzerindeki bu müzeye uğratmıyorlardı. Bakanlık’a, acentaların ve rehberlerin kulaklarının çekilmesi konusunda önemli görev düşüyor.
Müzeyi gezerken ilçenin elektrikleri bir geldi bir gitti. Müzenin güç kaynağı anında devreye giriyordu. Ama bu arada bazı ampuller de patlıyordu. Müzenin ampul ödeneği yoktu!
Çorum kent merkezinde, bazıları Hititlerden kalma ünlü yerel yemeklerin yeneceği çok güzel lokantalar var ancak içki yok... Şarabı, sanata dönüştüren Hititlerin başkenti olan önemli turizm ilimizden acıklı bir gözlem!
***
Çalıştayın kapanış konuşmalarını gelenekler gereği yabancı arkeologlar yapar. Bu yılki konuşmayı, Kargamış kazılarının başkanı İtalyan Dr. Nicolo Marchetti yaptı.
İtalyan arkeolog konuşmasında son yıllarda Anadolu’daki görkemli buluntuları övdü. Marchetti, özellikle kazılardaki koruma çalışmalarına ek olarak bazı yörelerde oluşturulan “arkeopark” alanlarının ziyaretçileri daha çok çekmeye başladığını belirtti.
Dr. Marchetti kazı heyetlerince oluşturulan bu arkeoparkların bakım ve yönetimlerinin aşamalı olarak yöre müzelerine ve eğitilmiş yerel işçilere devredilmesini önerdi. Ayrıca, Atatürk’ün anlayışı doğrultusunda, Türkiye’nin tüm kültürel mirasının eşit önemde olduğunu ve uzun soluklu, yenilikçi araştırma ve koruma koşulları altında çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini vurguladı.
Bakanlık adına son konuşmayı yapan Kazılar Dairesi Başkanı Melik Ayaz da “yabancı bildirilerin Türkçe sunumunun her yıl artışından duyulan memnuniyeti” belirtirken “yayınların Türkçe olarak da yapılmasını” önerdi.
Daha önce çeşitli kereler bazı arkeologların sundukları bildirileri göndermedikleri için çalıştay kitaplarında yer almayışından yakınmış, bu ilgisizliğin önlenmesi gerektiğine değinmiştik. Bu kez Ayaz da, kazı başkanlarının bildirilerini kendilerinin değil, yardımcılarının çalıştayda sunmalarından yakındı.
Ayaz, yalnızca kazı yapmanın yetmediğini “koruma, onarım ve çevre düzenleme çalışmalarına” da ağırlık verilmesini kazı heyetlerinden istedi. Ayaz, yerli ve yabancı kazı ayırımı yapmadan, verimli çalışma yapmayanların izinlerinin iptal edildiğini anımsattı.
Salı günkü yazımızda her yıl çalıştaya sunulan bildirilerin kitap olarak basıldığını, ancak “33 yıllık geleneği yok ederek bu bildirileri kitap olarak basmaktan bu yıl vazgeçildiğini” üzülerek yazmıştık. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü, “33. yıl bildirilerinin Bakanlıkça, 34. yıl bildirilerinin ise Çorumlu ev sahiplerince bastırılacağını” söyledi.
Yorum Gönder