Bir Kitap Okudum, Kafam Karıştı: Çay Kaşığı - Deniz Kavukçuoğlu

“Otoyolda otostop çeken görünmez adam gibiydim. Yaptığım her şey aleksi hastasına mektuplar yazmaktan farksızdı. Ne yaparsam yapayım kaçınılmazdan kaçamıyordum. Sanki düşmek üzere olan ve bir dâhinin(!) fırlatma koltuğu koyduğu bir helikopterdeydim. Her yol güneye gidiyordu. Hayatım boyunca ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum.”
***
“Kendini savunmaya çalışmaktan vazgeç. Üç yaşındaki bir çocuğu öldürüp nefsi müdafaa iddiasında bulunan adamın, suçu ölüye atan nekrofili sanığının ve annesiyle babasını öldürüp yetim savunması yapan çocuğun savunması bile senin kendini savunmandan daha mantıklı olurdu. Kendini savunman kanseri savunman gibi… O kadar günahkârsın ki, sapıkları bile yoldan saptırabilirsin. Affedilmenin belki de tek yolu, şeytanı imana gelmeye ikna etmek. Ama maalesef onun da geçenlerde emekliye ayrıldığını duydum.”
***
Bu alıntılar geçenlerde Hayal Yayınları’ndan çıkan “Çay Kaşığı” adlı romandan… Yazarı kendini Ottoman olarak tanıtıyor; genç bir adam olmalı, yazma/kurgu biçeminden varıyorum bu sonuca. Bir tür “underground” (yeraltı) yazarı, fakat yerüstüne çıkmış. Bence iyi de yapmış! Başka kitapları var mı, bilmiyorum. Eğer ilk kitabı ise arkası mutlaka gelir diye düşünüyorum. Çünkü “kumaşı iyi”.
Facebook’a baktım; 37.232 beğeneni var Ottoman’ın. Sayfasındaki özlü sözlerinden bir ikisini alıntılıyorum.
“İnsanlar sana, işleri bittikten sonra bardaktan çıkarttıkları çay kaşığı gibi davranıyorsa; hayatı şekersiz içmeye alıştırmalısın kendini…”
“Bu dünyadaki hiçbir canlı için ölümsüzlük diye bir şey söz konusu dahi olamaz. Ölmeyen yaşamıyor demektir. Yaşam ölümün icadıdır.”
Ya da
“Sana dünyayı değiştiremezsin diyenlere sakın inanma. Küçük bir taşın bile yerini değiştirsen dünyada da bir şey değişmiş olur. Asıl mesele ‘sadece bir taş’ deyip geçmemekte.”
***
Bu alıntı da kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından:
“Stephan Brooks bir sabah uyandığında kapısının kırılmış ve evinin alabildiğine dağılmış olduğunu görür. Kulağında çınlayan bir fahişenin çığlığı hariç, dün ne olduğuna dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. Ama Stephan’ın aklında dün ne olduğundan çok daha mühim bir soru vardır: ‘Acaba burada çay kaşığı var mı?” O andan itibaren talihsizlik peşini bırakmaz. Saatler içerisinde başına gelmeyen bela kalmaz. Yaşadıkları ayrıca kim olduğunu sorgulamasına da sebep olur. Ama bulduğu cevap daha da büyük bir sorundur.
Stephan ilk başlarda çay kaşığının anlamsız bir takıntı olduğunu düşünür. Ama sorunlar arttıkça kafasının içindeki çay kaşıklarının da arttığını fark eder. Bu yüzden başına gelen her şeyin çay kaşıklarıyla da bir ilgisi olduğunu düşünmeye başlar. Çay kaşıklarının kaynağı sorunun da kaynağıdır.
Stephan’ın her şeyi halledebilmesi için önünde sadece dört günü vardır. Bu dört gün içerisinde sorunlarını çözemezse geriye sadece iki seçeneği kalacaktır: Ölmek ya da yaşamamak…”
***
İşte böyle bir kitap Çay Kaşığı… Yarısındayım ve kafa karışıklığım sürüyor… Doğrusu iyi de geldi; çünkü her Allah’ın günü kafalarımızı karıştıran onca olaya tanık olmak zorunda kaldığımız bu ülkede Ottoman’ın romanı bir panzehir işlevi görüyor! Hoş bir yaz kitabı.
Yolu açık olsun!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget