Silivri’de dosyaları birleştirilerek devam eden Ergenekon davalarının dünkü duruşmasında, merhum Başbakan Bülent Ecevit’in koruma müdürlüğünü yapan Recai Birgün de tanık olarak dinlenmiş.
Ecevit’in ölümünden sonra Rahşan Ecevit’in önerisi ile bir dönem DSP İzmir Milletvekili de seçilen Birgün’ün anlattıkları, eski Başbakan’ın iktidardan ayrılmasını sağlamak amacıyla dış güçlerin düzenlemiş olduğuna kuşku duymadığım bir planı yargı tutanaklarına geçirmek açısından ayrıca önem taşıyor.
Bülent Bey, tam tamına 10 yıl önce, 20 Mayıs 2002 Cumartesi günü makamında çalışırken içtiği bir bardak çaydan sonra sırtında duyduğu ağrı nedeni ile Başkent Hastanesi’ne götürülüyor. Koruma Müdürü Birgün o gün izinlidir.
Başbakanı muayene eden hekimler, uyguladıkları tedavi sonrasında evinde dinlenmesini söylüyorlar.
Tanık koruma müdürü, ondan sonrasını dünkü 185’inci duruşmada “Daha sonra göğüs bölgesinde ağrı oluştuğunu, 10 gün kaldıkları Başkent Hastanesi’nde bir süre sonra omurgada çökme meydana geldiğini, hekimlerin, hastanın felç olabileceği için lavaboya bile gitmemesini istediklerini” anlatmış.
Ecevit’in tez canlı birisi olduğu için hekimlerin söylediklerine uyum sağlamadığını anlatan eski koruma müdürünün tanıklığı, beni o günlerde yaşanmış olan olaylara kadar götürdü.
Ecevit’e iş göremez raporu verilmesini isteyenlerden tutun da, DSP kontenjanından başbakan yardımcısı olan Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’a “Başbakanım” diye hitap eden dönemin Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ve başka iş dünyası mensuplarının övgülerini...
Boş bir kasayı, o günkü ekonomik durumu iyice altüst edecek moral savaşlarının örneği olarak Başbakanlık önünde dolaştıran gizli parmakları…
..Ve o günlerde Irak’a girme hazırlığı yapan ABD’nin askerlerini İskenderun’a çıkarıp güney sınırımızdan geçirmek için yaptığı nabız yoklamasına “olmaz öyle şey” yanıtının verildiğini…
Medyamız da sanki gözleri ile tanık olmuşçasına, Başbakan’ın uzamış kirli tırnakları ve düşmüş çorapları ile “perişan bir şekilde” makamına gelip gittiği iftirasını yazmaktan kaçınmayan kalemleri…
Bugünmüş gibi anımsadım..
Ama, aradan on yıl geçtiği halde, Ecevit’in karnının ve sırtının ağrımasına neden olan o çay bardağının niçin tahlile götürülemediğinin sırrını çözemiyorum.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Yuşçenko’nun da böyle bir operasyon sonunda yüzünde çıkan yaraları ve iktidardan uzaklaştırılmasını düşünüyorum.
Okurların izni ile bu yazıyı, bir anı belgeselinin finali gibi bitirmeyi deneyeceğim:
ABD 11 yıl önce girdiği, üç parçaya ayrılmış Irak’tan hâlâ son birliklerini nasıl çekeceğini araştırıyor.
Türkiye’de, gerçek bir demokrasinin kurulması için çaba sarf eden 100 gazetecinin tutukluluğu sürüyor...
Bugün günlerden salı. Unutmayalım, Başbakan partisinin grubunda aşağı doğru inmeye başlayan ekonomimizin durumunu bir yana bırakarak, icraatın içinden nasıl mucizeler çıktığı masallarını anlatmayı sürdürecek.
CHP bir türlü dışa dönük mücadele vermeyi bilemeyecek. İç kavgalar ve hizipleşmelerin sancıları içinde olacak...
Yorum Gönder