Sayın Başbakan, hızını alamadığı için olmalı, artık sadece ülkemizdeki medyaya gözdağı vermekle yetinmiyor. Hapiste yatan gazeteciler nedeniyle Türkiye'ye gelmeyi reddeden Amerikalı yazar Paul Auster'e, yarı.alaylı bir söylemle "Biz sana çok muhtaçtık; aman ne olur gel. Gelsen ne olur, gelmezsen ne olur" diye bir tür meydan okuyor.
önceki gün, AKP il başkanları toplantısında yaptığı konuşmayı televizyondan izlerken Erdoğan'ın niçin bu kadar hırçın olduğunun yanıtını aradım.
Ve galiba aradığımı da yine ABD'li meslektaşın kendisine aynı gün verdiği yanıtta buldum. Auster, "Bay Başbakan, kesin suçlamam şudur ki şartlar iyileştirebilmemiz için her ülkede, sansürsüz veya hapis tehdidi olmadan serbest düşünce ve yayın tüm erkek ve kadınlar için kutsal bir haktır" eliyordu.haberguncel.blogspot
Erdoğan'la ABD'li gazeteci arasında bu sınır ötesine taşan tartışma. Başbakan'ın medya üzerinde sürdürdüğü otosansürün ve hapis tehdidinin devam ettirileceğini gösteriyor. Başbakan, "Bizim ülkemizde ifade özgürlüğü tıpkı ABD ve AB ülkelerinde olduğu gibi siyasi iktidarın baskısı altında değildir" demiyor. Diyemiyor!
CHP Genel Başkanı ile bu konu üzerindeki tartışmalarında yaptığı gibi hemen 1950, hatta 1946 yılı öncesine uzanarak tek parti döneminin belgelerine başvurmayı yeğliyor.haberguncel.blogspot
O belgeleri elinde sallayarak tek parti döneminin Cumhurbaşkanı ismet İnönü'nün onayını taşıyan Bakanlar Kurulu kararnamelerini, mal bulmuş gibi 2012 yılındaki CHP'nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun karşısına çıkartıyor.
İkinci Dünya Savaşı boyunca, ülkesinin soğuk savaş koşullarından sıyrılır sıyrılmaz çok partili parlamenter düzene geçmesini hayal eden ve kendisine TBMM tarafından verilmiş olan Milli Şeflik sıfatından kurtulmanın yollarını açan İsmet İnönü döneminin uygulamalarını bugün politik tartışmalarının aracı yapmaya kalkışmak yerine,o dönemi koşulları ile okuyarak anlamaya çalışmak hafızlık becerisi de olan bir siyaset adamı için çok mu zordur?haberguncel.blogspot
Ben o dönemin sonunda mesleğe başlamış bir gazeteci olarak isterse kendisine yardımcı olmaya hazırım.
Sayın Başbakan, gazetelere yasak sadece Bakanlar Kurulu kararnameleri ile yürürlüğe konmuyordu kil Başbakanlığa bağlı Matbuat . Umum Müdürlüğü denen bir oluşum, yani Basın Yayın Genel Müdürlüğü vardı. Başında da bir büyükelçi olan merhum Selim Sarper'in görev yapması, hükümetin gazetelerin ağırlıklı olarak dış politika koşullarını dikkate alan bir yayın politikası izlemesi isteğine dayanıyordu.
Bakanlar Kurulu kararnamelerine bile bazen gerek kalmadan Matbuat Umum Müdürü'nün imzasıyla gazetelere gelen yasak kararlan arasında, mesela dönemin Cumhurbaşkanı'nın Trakya Manevraları,na gidişinin haber yapılması da olabiliyordu. İstanbul Boğazı ve Marmara Bölgesi'nde uygulanan sıkıyönetimi, Ankara-İstanbul tren yolcularının İzmit Körfezi'nde seyahat ederken fotoğraf çekmelerini bile casusluk olarak değerlendirebiliyordu!
Başbakan'ın hiç sevmediği bilinen İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı biter bitmez ülkede tek parti egemenliğine son veren, çok partili tek dereceli genel seçimleri uygulayan bir düzenin yürürlüğe girmesini sağladı.
Hem de o uygulama ile başında bulunduğu CHP'nin 25 yıllık iktidarının sona ereceğini gün gibi bilerek ve eşi Mevhibe İnönü'ye "Hanımefendi, seçimden sonra Çankaya'daki Pembe Köşk'e taşınacağız! Hazırlanın" diyerek...
Ya siz Sayın Başbakan. Bugünkü seçim sistemimizde 12 Eylül cuntacılarının armağanı olan yüzde 10'luk barajın kaldırılması için hâlâ niçin bu kadar "Muhafazakârca davranıyorsunuz?
CHP Genel Başkanı Sayın Kıhçdaroğlu bu barajın kalkmasını ısrarla savunuyor. Siz duymazdan geliyor, tartışma konularınızı 4&i> yıllara götürmeyi yeğliyorsunuz!haberguncel.blogspot
Dış dünyada icraatınızı eleştiren gazetecilere hem ülkenin hem de çalışma ofisinizin kapılannın açık olduğunu söyleyin. Gelsinler ve onlara inandırabiliyorsanız ülkenizde gazetecilerin korkmadan görev yaptıklarını kanıtlayın. Türkiye'nin bir Kuzey Kore olmadığını anlatın....
Orhan Birgit/Cumhuriyet
Yorum Gönder