Olmuyor, yapılanlar bir türlü rayına oturmuyor!..
Cumhuriyetin tüm kurumları “fethedildi”... Yetmedi, Milli Eğitim Bakanlığı, kanun hükmünde kararnameyle “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı yurttaş yetiştirme” amacını sildi attı... Olmadı, Cumhuriyet Bayramı punduna getirilip kutlanmadı, 19 Mayıs Bayramı kutlamaları kaldırıldı... Iıh, yine bir şeyler eksikti, okullardaki “Andımız” tartışmaya açıldı... Ama o da kesmedi, kesmiyor çünkü hedefledikleri amaca ulaşmalarının önünde çok güçlü bir engel var.
- Mustafa Kemal Atatürk!..
Atatürk engelini aşmadan, en azından çocukların, gençlerin beyninden silmeden “o hedefe” ulaşmalarının olanaksız olduğunu görüyorlar!.. İşte bu nedenle yeni bir aşamaya geçtiler; “madem Atatürk’e direkt olarak saldırmanın zamanı henüz gelmedi, o halde en önemli eserlerini yıkalım!” Peki, ilk hedef ne olmalıydı?.
- Tabii ki ‘Gençliğe Sesleniş’!..
***
İşaret fişeğini Star gazetesinde Mustafa Akyol attı...
Akyol, gençlere anlayış, empati, hoşgörü, farklılıklara saygı, özeleştiri gibi evrensel demokratik değerleri tavsiye etmeyen bir metin şeklinde değerlendirdiği “Gençliğe Sesleniş”in okullardan tamamen çıkarılmasını öneriyor; başlangıcından ve içinden seçtiği bazı cümleleri eleştiriyor. Akyol bunu eski metin üzerinden yapıyor. Ben gençlerin daha iyi anlaması açısından bugünün Türkçesini kullanacağım. Bu arkadaş öncelikle giriş cümlesine takılmış.
- Ey Türk Gençliği! Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar savunmak ve kollamaktır.
Akyol’a göre bu sorunlu bir ifade!.. “Kimsenin bunu her daim ‘birinci vazife’ olarak kabul etme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir birinci vazife olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, dini inancını yaymayı ya da sokak kedilerine bakmayı” diyor... Bunu da “herkes kutsallarını belirleme ve onun için çalışma hakkına sahiptir” diye açıklıyor, iyi mi?!. Bu arkadaş, ya bağımsızlığın ne demek olduğunu bilmiyor ya da hiç önemsemiyor... Yerine saydığı demokratikleştirme, dinini yayma ya da sokak kedisi bakmanın ise bağımsızlıkla hiçbir bağlantısı olamayacağını bile göremiyor!.. Tam tersine bağımsızlığını yitirmiş bir ülkede ne demokratikleşme ne de dinini yayma işlevlerini rüyasında bile göremeyeceğini dahi anlayamıyor...
- Yalnızca son maddede, sokak kedilerine köle bir ülkenin insanı olarak bile bakabileceği konusunda haklı!..
‘Sesleniş’in devamını daha da sorunlu buluyor Akyol:
- Gelecekte de, yurtiçinde ve dışında seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek düşmanlar bulunacaktır.
Bu cümleyi 28 Şubat süreçlerine, Batı Çalışma Gruplarına yol açan konsept olarak nitelendiriyor. Sonra ‘Sesleniş’in en yaşamsal bölümlerini atlayıp şu bölümü alıyor:
- Yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler.
Cemaat kafası, doğal olarak ve de bilinçli bir şekilde o paragrafın hemen öncesinde bulunan, “Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün tersaneleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir” bölümünü atlıyor!.. Başka türlü olması olanaksız tabii:
- Çünkü o bölüm ülkenin bugün içinde bulunduğu koşulları anlatıyor!..
Cumhuriyeti ve bağımsızlığı “sokak kedisine bakma kutsallığına” indirgeyebilen bir kafanın “Gençliğe Sesleniş”i vahim bir tehlike olarak işaret etmesi gayet normal!..
Akyol, “sana gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır” cümlesini de vahim bir “biyolojik ırkçılık” olarak nitelendirmiş. Cemaatçi nefret, büyük devrimcinin ülkesine ve gençliğe güven duygusunu vurgulayan bu sözcüklere bile tahammül edemiyor, ne yazık!..
Pekii, bu yazıda kıssadan hisse ne?.. Çok basit; MEB-cemaat el ele yeni rejime!.. Slogan neydi?.
- Hedef 2023!..
Ümit Zileli/Cumhuriyet
Yorum Gönder