Kuşku!.. - Ümit Zileli

Son günlerde beynimde bir kuşku, hiç rahat bırakmıyor beni...
Hep aynı sorular dönüp duruyor aklımda; hele sürecin gelip dayanmış olduğu noktaya bakınca ister istemez bir “aldanmışlık” tadı hissediyorum damağımda!.. Gelin önce hiç eğip bükmeden “o soruları” paylaşayım sizlerle:
- Yoksa her şey, MİT yasasını tereyağından kıl çeker misali kabul ettirmek için miydi?!.
- Yoksa asıl amaç “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” miydi?!.
***
Evet, F tipi cemaatin ne olduğu, neler yaptığı, neler yapmak istediği zaten canlı örnekleri ile ortada...
Evet, Emniyet ve yargıda cemaatin ne denli etkin olduğuna dair örnekler de yıllardır kamuoyunun önünde açık biçimde yazılıp anlatılıyor... İktidarın 10 yıl boyunca cemaatle giderek artan ve girift bir hal alan “işbirliği”, özellikle muhalefeti silmek yolunda tıkır tıkır işletilen “Ergenekon” sürecinde nasıl özel bir “ittifak” oluşturulduğu da gayet açık ve seçik ortada...
Buna karşın; korku imparatorluğuna dönüşmüş, kurumları diz çöktürülmüş, kısacası teslim alınmış ülkede, bu sonuca ulaşmak için ittifak yapanların bir noktada çatışması da kaçınılmazdı. Çünkü gelinen nokta, “En büyük güç kim” ya da “Elde edilen güç nasıl paylaşılacak” sorusuna çıkıyordu... Şike davası, Uludere olayı, Tayyip Bey’le cemaat arasındaki “bilek güreşi”nin su yüzüne yansıdığı çatışmalar olarak algılandı siyasi çevrelerde ve kamuoyunda. Her iki olayda da çok çaba sarf edilmesine karşın ortaya çıkan derin çatlaklar gözlerden gizlenemedi. Öyle ki, Tayyip Bey’in geçirdiği ilk ameliyat sonrası Fethullah Hoca’dan bir “geçmiş olsun” dileği bile gelmemesi bu çekişmenin doğal sonucu olarak kabul edildi...
- Ya da bizler öyle sandık!..
***
Son olay da her zamanki klasik çekişme biçiminde başladı!..
MİT Müsteşarı Fidan, özel yetkili savcı Sarıkaya tarafından “şüpheli” sıfatıyla sorguya çağrılınca ortalık ayağa kalktı. Hükümetin önemli isimlerinden ağır suçlamalar da içeren karşı çıkışlar geldi. Fidan ve arkadaşları sorguya gitmedi, yerine itiraz dilekçesi gitti!..
Dur bakalım ne olacak demeye kalmadı, savcıdan müthiş bir karşı atak geldi. Fidan dışındakiler için yakalama kararı çıkarttı!.. Bu resmen ve alenen hükümete rest çekmek, kafa tutmak olarak algılandı ve süreç işlemeye başladı:
- Kelle alma ve özel yasa süreci!..
İşte o başlayan süreç benim kafamı fena halde karıştırdı!.. Bu tür bir restleşmede kazananın hükümet olacağı son derece aşikârdı. Bu sürecin kimin işine yaradığı sorusunun yanıtı da çok açıktı: Tabii ki iktidarın işine yaradı. Sevgili Mine Kırıkkanat dünkü yazısında “F tipi cemaatin bunu öngörmeyecek ve bir hamle sonrasını hesap etmeyecek kadar acemi olduğu düşünülemez” diyor ve ekliyordu:
- Bence bu iş, cemaatin bile devre dışı kaldığı, en üstteki dünya makamı tarafından kotarıldı.
Gerçekten de, sürecin sonunda öyle bir yasa çıkarılıyor ki; başbakana, devlet içinde devlet yaratabilecek denli müthiş ve mutlak bir güç, altın tepsi içinde sunuluyor!.. Bu yasa bugün TBMM’den geçip, Cumhurbaşkanı Gül tarafından onandığı andan itibaren (ki aksini düşünmek bile abesle iştigal!) CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun o vahim iddiası ister istemez yankılanmaya başlayacak:
- Devlet illegal hale getiriliyor, başbakana çete kurma yetkisi veriliyor!..
Bir de demokrasi açısından bakalım; hiçbir demokraside, başbakanın görevlendirdiği kişiler özel dokunulmazlık zırhına bürünemiyor. O zaman zaten rejimin adı demokrasi olmuyor...
- Diktatörlük oluyor!..
Yaşananlar ister iktidarla cemaatin elbirliğiyle kotardığı bir senaryo olsun, ister iktidarın cemaatin hatasını “altın vuruşa” çevirmesi olsun, sonuç değişmiyor:
- Zaten yarım yamalak olan demokrasiye de elveda!...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget