Komşunun Bitmeyen Çilesi Üzerine - Hüseyin Baş

Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin azımsanamayacak bir bölümünün borç kriziyle başı iyice dertte. Bunların en önde geleni ise bilindiği üzere komşumuz Yunanistan. Oysa Birliğin kuruluş felsefesi sosyal dayanışmanın'' yerinde yeller esiyor uzun süredir. Zengin ortakların küresel serbest piyasacılığın kutsal ilkeleri doğrultusunda, düpedüz mimarı olduklarından kimsenin kuşkusu bulunmayan borç krizini sona erdirmek için, ortaklarına olmadık zor koşullar dayatmak istiyorlar; borca batmış, iflasın eşiğine dayanmış ortaklarına, borçlarını ödemeleri için "delik kalmayan kemerlerini" daha da sıkmalarını dayatıyorlar. Dahası kutsal borçlarını ödemeleri için gerekirse kendi boğazlarını sıkmalarını öğütlüyorlar. Aksi halde durum vahim. Ya iflas ya da Avro bölgesinden dışlanmak. Kırk katır ya da kırk satır!
Kuşkusuz bu yönde düşünen kimi zengin ortakların, sundukları her iki seçeneğin de
kolay olmadığını bildikleri kimsenin saklısı değil. Borç batağına batmış üç beş ülke düşünüldüğünde iflasın ya da Avro'dan dışlanmanın Birliğin de sonunu getireceğinden kimsenin kuşkusu yok. Oysa bugüne kadar dayatılan çözüm önerilerinin, çözüm getirmekten çok, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdiği biliniyor. Zira borç ödemek için "kemer sıkma", çözüm önerilerinin başında geliyor. Ancak kemerde sıkacak delik kalmamışsa bunun pek işe yaramadığı da bir gerçek. Kemerde delik kalmamış, İyisi borçlunun boğazını sıkmak derseniz o başka. Böylece hem alacağınızı hem de alacaklınızı kaybedeceğiniz İçin bu iyi ve akıllı bir çözüm değildir. Üstelik doğru dürüst yaşamaya yetmeyen, adı üstünde "asgari" ücretten kesinti yoluna giderseniz, daha da beteri işsizliğin had safhada olduğu bir ülkede insanları işten atmaya kalkışırsanız hem o ülkenin borç ödemesi için ihtiyaç duyduğu siyasal istikran ortadan kaldırır, hem alacağıza, hem de alacaklarınıza elveda demek durumunda kalırsınız.
***
Peki, çözüm ne? Çözüm Colomb'un yumurtası kadar basit görünüyor: AB'nin, en zengin ülkelerinin bankalarına Birliğin Merkez Bankası tarafından sadece yüzde 1 faizle verdikleri kredileri Atina'ya tefeci faiziyle sağlamaktan vazgeçmesi ve örneğin Atina'ya da aynı faiz oranının uygulanmasıdır. Şimdiye kadar yanıt bulamayan bu öneri adil olduğu kadar Birliğin kuruluş felsefesine uygun bir çözümdür.
Fransa Başbakanı François Fillon, Atina'nın borç ödeme konusunda kemerlerin son deliğine kadar sıkılmasıyla ilgili olarak verdiği sözleri tutmuştur. Fillon'a göre şimdi sözünü tutma sırası AB'nindir. Ancak Almanya'da bazı etkin çevrelerin Yunanistan'ın Avro'nun dışına çıkarılmasına taraftar oldukları bilinmektedir. Ne ki bu tıpkı ünlü domino kuramı gibi başka borçlu ülkelere de aynı İşlemin yapılmasıyla Birliğin de sonunu getirecek türde tehlikeleri de içermektedir. Umarız işler buraya kadar gitmeyecektir. AB'nin, Atina'nın kemer sıkma politikasını sürdürmesini ve buradan elde edilecek gelirlerle borçlarını ödeyeceklerini garanti altına almak için "anasının nikâhını" isteyip durmakla can sıktığı da ortadadır. Nitekim bugün Avro bölgesi maliye bakanlarının Brüksel'de toplanmalarıyla, ikinci kurtarma paketinin ve borç takası anlaşmasının kaderi belli olacak.
Bir yorumcunun vurguladığı gibi, Brüksel tarafından ısıtılıp ısıtılıp sunulan kurtarıcı çorbanın hastayı iyileştirmediği biliniyor. Oysa finans çevrelerinin çözüm önerilerinin hastayı iyileştirmekten çok, ölüp gitmesini hızlandırmaktan öte işe yaramadığı da bir gerçek..

ÖNEMLİ BİR NOT: Birkaç gün önce değerli hocamız Mümtaz Soysal, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, başı dertteki komşumuz Yunanistan'a yardım elimizi uzatmanın gereğinden söz ediyordu. Çam sakızı çoban armağanı da olsa ilgili bakanlığımızın bu kışta kıyamette komşumuza doğalgaz takviyesi sağlamasını yerinde buluyoruz. Büyük dostlukların temeli kara günlerde atılır. Keşke daha fazlasını yapabilsek.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget