Hükümet politikası gizli olmaz - Can Ataklı

Özel Yetkili Savcıların MİT’e yönelik operasyona kalkışmaları Başbakan’ı çok öfkelendirmişti.
Çünkü Erdoğan’a göre “atanmış” olan savcılar “seçilmiş” olan kendisinden hesap sormaya kalkmıştı .
Elbette savcıların hedefinde Başbakan Erdoğan yoktu. Ki zaten seçilmişi atanmışı bir kenara bırakın, savcıların Başbakan için de bakanlar için de milletvekilleri için de bir yaptırım gücü yok.
Eğer bir suç kanıtı bulunmuşsa Meclis Başkanlığı’na bu durum bir fezleke ile bildirilir. Gereğini Meclis yapar.
MİT olayında savcılar eski MİT Müsteşarı ile yardımcısını ve o sırada MİT’le ilgisi olmayan şimdiki MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmıştı.
Ancak medyaya sızan bilgilere göre savcıların elinde şimdiki MİT Müsteşarı’nın “Başbakan Özel Temsilcisi” sıfatıyla yaptığı bazı görüşmelerde suç niteliğinde konuşmalarda bulunduğu ve sözler verdiği yönünde iddia ve kanıtlar olduğu söyleniyor.
Şimdiki MİT Müsteşarı o sırada görevini bizzat “Başbakan’ın emriyle” yaptığını söylüyor terörist muhataplarına. Sanıyorum bu “Başbakan’ın emri” ayrıntısı Erdoğan’ı öfkelendirdi, savcıların asıl hedefinin kendisi olduğu düşüncesine kapıldı.
Nitekim Erdoğan hemen harekete geçti ve savcıların bu ihtimali hayata geçirme şansını yok etti.
Başbakan ifadeye davet olayını sert biçimde “Seçilmişleri atanmışların kulu yapmayacağız” diye eleştirirken yandaşlar durumdan vazife çıkararak Özel Yetkili Savcıları “hükümet politikalarını sorgulamakla” suçluyor.
İşte sorun burada.
Çok demokrat ve hukuka bağlı yandaşların görmediği veya görmek istemediği şu;
Demokratik bir ülkede hükümet politikaları gizli olmaz.
Devletin kamuoyu ile paylaşmadığı bazı politikaları olabilir. Ama bir siyasi iktidarın politikaları açıktır.
Teröristlerle görüşme yoluyla Kürt sorunun çözümünü düşünmek bir politikadır, ama gizli yürütüldüğü an durum değişir.
Teröristlerle görüşmek ve onlara bazı vaatlerde bulunmak ceza yasalarımıza göre “yardım ve yataklık” suçudur. Eğer bu bir hükümet politikasıysa ve gizli yürütülüyorsa, savcıların bunu anlaması mümkün değildir. Ellerine belge-kanıt geldiği an zaten işlem yapmak zorundadırlar.
Bu açıdan bakınca, eğer Özel Yetkili Savcıların eline bu konuda bir kanıt geçtiyse ve hiçbir şey yapmıyorlarsa görevi ihmal ediyorlar demektir. Ki bu da onlar adına suçtur.
O halde savcıları “hükümetin politikalarına müdahale ediyorlar” diye suçlamak yanlıştır. Hükümet açık oynamalı ki savcılar da rahat etsin.
*****
Kurtarılan Hakan Fidan değil
Jet hızıyla Meclis’ten geçirilen yasa ile ilgili kamuoyunda bilgi eksikliği olduğunu görüyorum. Çünkü konuştuğum neredeyse herkes MİT görevlilerinin son yasa ile korunma altına alındığını zannediyor.
Oysa öyle değil. MİT Müsteşarı ve diğer görevliler koruma altındaydı. Savcılar MİT Müsteşarı ve görevlileri hakkında dava açacakları zaman Başbakan’dan izin almak zorundaydı. MİT yasasında bu açıkça gösteriliyor.
Sadece MİT değil başka kurumlar ve tüm bürokratlar da koruma altında. Özel Yetkili Savcıların ise “katalog suçlar” denilen suçlarda “izin koşulunu aşma” yetkisi var.
Nitekim Özel Yetkili Savcılar son 4 yılda generalleri, polisleri, bürokratları ve pek çok MİT elemanını bu yetkiye dayanarak sorguladı ve hâkimler de onları tutukladı.
Jet hızıyla çıkarılan yasaya sadece küçük bir ayrıntı eklendi. Buna göre MİT Müsteşarı’nın veya Başbakan’ın özel talimat verdiği devlet görevlilerinin sorgulanması Başbakan’ın iznine bağlandı.
Unutulduğu için son anda bu yeni hükmün geriye doğru işleyebileceği de kanuna geçici madde olarak eklendi.
Yani ne oldu? Bugünkü MİT Müsteşarı teröristlerle görüşmeye gittiğinde MİT görevlisi değildi. Başbakan’ın özel temsilcisiydi. Savcılar eğer o görüşmede bir suç kanıtı bulmuşlarsa, o tarihte müsteşarın MİT’le ilişkisi olmadığı için Başbakan iznine gerek duymayabilirlerdi.
Şimdi bu “sakınca” ortadan kaldırılmış oldu.
*****
Enerji Bakanı’nın hassasiyeti
Salı günü komşu Enerji Bakanı’nın sözlerinin medyada yansıyan haliyle Yunanistan’ı üzdüğünü yazmıştım. Çünkü iktidara yakın gazeteler Yunanistan Enerji Bakanı’nın Türkiye’den doğalgaz istemesini Taner Yıldız’ın sözlerine dayanarak “Yalvardılar, acıdık” türü başlıklarla duyurmuşlardı.
Enerji Bakanı Yıldız dün konuyla ilgili sözlerinin tam metnini gönderdi.
Yıldız da haberin bu başlıklarla verilmesine üzülmüş. “Her ülke bu tür durumlarla karşılaşabilir, alay konusu yapmamak gerek” diyor.
Bakın Yıldız Yunanistan’ın doğalgaz talebiyle ilgili açıklamasında aynen şunu söylemiş; ‘’Geçen hafta gerek batı hattından, gerek Azerbaycan ve İran doğalgaz boru hatlarından kaynaklanan sıkıntılardan dolayı Yunanistan’a verilen doğalgazda basınç düşüklüğü olmuştu. Gazı verememiştik. Önceki gün Yunan meslektaşım beni aradı. Zor durumda ve sıkıntıda olduklarını söyledi. Şahsen ben dayanamadım, çünkü aynı şeyleri bizler hissediyoruz. Her bakan kendi sorumluluğu çerçevesinde kendi vatandaşlarına bu sıkıntıyı yaşatmak istemiyor. Ukrayna’ya gittiğimde oradaki meslektaşımdan rica ettim, depolarındaki gazlardan bize biraz gaz verecekler. Biz de bir şeyler yapacağız, dolayısıyla Yunanlı meslektaşımızın ricasını kırmadık. Dün gaz akışını başlattık.’’
Şimdi bu sözlerden “Yalvardılar. Acıdık” gibi başlık çıkarmak doğru mu?
*****
Eylem sırası atanamayan öğretmenlerden sonra atanamayan itfaiyecilere gelmiş. Atananlar, daha doğrusu atanacaklar “kulluk etmeye” hazır ama seçilmişlere seslerini duyuramıyor! (Gani Yıldız)
*****
Hocalı vahşetini tarihin neresine koyacağız?
Türkiye 1915’teki Ermeni Tehciri sırasında pek çok Ermeni’nin ölmesinin dünyada “soykırım” olarak algılanmasının yarattığı sorunla boğuşuyor, tarih bilgisinden yoksun kimi sözde aydınlar “özür dileme” yarışına giriyor.
Ama 100 yıl önce değil, tam 20 yıl önce yaşanan bir vahşetten söz etmiyorlar.
Hocalı Ermenistan işgali altında olan Dağlık Karabağ’daki bir kent. Azeri Türkleri’nin kenti.
Ermeniler 1992 yılında bu kente tanklar ve ağır silahlarla saldırdılar. Ama en büyük saldırı 25-26 Şubat gecesi yaşandı. Bu saldırıda 613 Azeri Türkü katledildi. 155 kişi kayboldu. 5000 kişi rehin olarak götürüldü. 1500 kişi ağır yaralandı.
Ermenilerin rehinesi 5000 kişiden 500’ü fidye verilerek kurtarıldı, geriye kalan 4500 kişinin hâlâ hapishanelerde işkence çektiği belirtiliyor, ama Ermeni Devleti bunu yalanlıyor.
Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, Hocalı vahşeti için “Azeriler bizim şaka yaptığımızı sanıyorlardı, sivillere el kaldıramayacağımızı düşünüyorlardı. Biz bunu kırdık” demişti.
Şimdi gelin bu vahşeti tarihin neresine yazacağınıza ve hesabını nasıl soracağınıza karar verin.
Hocalı vahşetinin 20’inci yılında Türk Azeri Birliği “Hocalı Soykırımı Kurbanlarını anma” törenleri düzenliyor.
Vahşet anını yaşayanların da katılacağı törenlerin ilki İzmir’de. 25 Şubat saat 14.00’te Ege Palas’ta anma töreni ve vahşetin belgesel filminin gösterimi var.
26 Şubat’ta ise saat 13.00’te Galatasaray’dan Taksim’e kadar yürüyüşün ardından miting yapılacak.
Ankara’daki anma töreni 27 Şubat saat 19.00’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu’nda yapılacak.
Son anma töreni ise 28 Şubat saat 19.00’da Adana Seyhan Otel’de.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget