İktidarıyla muhalefetiyle, görünür görünmez güçleriyle siyasetin, medyayla ilişkisi hep kavgalıdır. Güçlü olan hep siyasettir. Bileği bükülen hep medyadır. Tutuklanan, hüküm giyen, kulağı çekilen hep odur. Sonra iktidarların günleri gelir, çekip giderler... Ama medya açısından talihsiz durumlar da olabiliyor.
Gazetecilerin, aydınların iktidarla aynı doğrultuya, aynı frekansa girdiği, iktidarda kim olursa olsun soru sormaktan kaçındığı durumlardan söz ediyorum. Tarihin tüm iktidarları, onlara kapılan tüm aydınlar için geçerlidir bu durum.
***
Bugünlerde kimi liberal yazarların, gazetecilerin AKP iktidarından duydukları hoşnutsuzluklar, yaşadıkları hayal kırıklıktan tartışılıyor. Açıkça yazıyorlar, söylüyorlar, solda bir medya mensubu olarak hiç benimsemediğim liberal görüşlerinden, sistemi savunma meraklarından herhangi bir taviz vermeden, insan haklan ve demokrasi açısından AKP'den beklediklerinin gerçekleşmediğini kızarak, üzülerek anlatıyorlar.
Buna karşı hep muhalefet etmiş yazarların, gazetecilerin "Şimdi anladınız mı gerçeği" türünden tatlı sert serzenişlerinin doğrusunu isterseniz pek bir anlamı yoktur. İktidarın yanlışlarını, niyetlerini görenlerin sayısının artmasından daha güzel ne olabilir.
***
Ama hep muhalif olmayı seçmiş, acılar çekmiş, kendilerine, misyonlarına sadık kalmış olanların da aynalarla barışık olması gerekir. Çünkü o aynalarda şimdi iktidarda olmayan zorbalarla aynı fotoğraf karesine düşmüş muhaliflerin hikâyeleri de vardır.
12 Mart'la, 12 Eylül'le hesaplaşmak her daim muhalif gazetecilere, yazarlara, yakışır. Hepimiz bu hesaplaşmayı yakamızda bir gurur madalyası gibi taşıyoruz. Şimdi siz bakmayın ortalığı "Kazıklı Voyvodaların" kaplamasına,, onlarınki zamana pek uygun intikamcılık, bizimki gerçek hesaplaşmadır.
***
Kimi zaman muhalefet etmenin aynı zamanda bir başka yanlışı savunmak anlamına geldiği zamanlar olur. Doğruyu, gerçeği savunurken bir de bakmışsınız çok iyi bildiğiniz, ruhunu tanıdığınız düşman, fotoğraf karesine bir "mazlum" olarak kafasını uzatıvermiştir.
Mumcu sembol olsun, öldürülen gazetecileri, aydınlan, zindandaki Balbay'ı, Tuncay'ı, Nedim'i, Ahmet'i, Doğan'ı, tutuklu rektörü, aydını sahte mazlumdan ayırabildinizse, işte bu iyidir.
Ama hesaplaşmayı geniş tutmakta, Vedat Demircioğlu'nu, Taylan'ları, Deniz'leri, Hayrullahoğlu'nu, yedi TİP'li genci öldürenlerin izini iyi sürmekte; onların katillerinin şimdi nerede durduklarına bakmakta yarar vardır.
Belki de onları sizinle aynı davaların torbasına sokup yüreğinizi kanatmıştır iktidar sahipleri. Ama siz yine de özgürlüğü, insan haklarını, mümkün olan demokrasiyi savunmayı bir zamanların zalimlerini savunmakla karıştırmamayı başarmak zorundasınız.
***
Yaşadığımız bu karanlık zamanlarda gerçeği görmek zor, ama imkânsız değil. Gerçeği sis I içinde fark eden liberalleri de, görevlerini layıkıyla yerine getiren, misyonlarına gerçekten sahip çıkan, asıl işlerinin muhalefet etmek olduğunu unutmayan gazetecileri de, acizane, zamanın kötü ruhuna kapılmamış, halkın ve umudun vicdanı olmayı bırakmamış solcuların söylediklerine kulak vermeye, onların pırıl pırıl tarihlerine bakmaya çağırıyorum;
Bunu söylemek belki haddim değil, ama gerçeğin aynası oradadır .
Güray Öz/Cumhuriyet
Yorum Gönder