Söylemleriyle kamuda tartışılan, halktan gittikçe uzaklaşan, örgütlerini yok sayan bir CHP gözlemliyoruz.
Sn. Baykal bir komplo kaset olayı ile istifa etmişti. Örgütün çağrılarına karşın, Sn. Baykal tekrar dönmeyeceğini ısrarla söyleyince genel başkanlık koltuğu boş kalmıştı.
Bizler bir yandan şaşkın, bir yandan üzüntü içerisindeydik.
Şimdi ne olacaktı?
İşte o sıralarda Kılıçdaroğlu ismi Sn. Önder Sav tarafından konuşulmaya başlanmıştı.
Yolsuzluklarla mücadele eden kamuoyunda popülaritesi, tanınmışlığı olan Sn Kılıçdaroğlu’nun kendisine yapılan teklifi bir gün önce kabullenmemiş ama ertesi gün ;
22 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşecek olan 33. Olağan Kurultay’da CHP Genel Başkanlığı’na aday olacağım diye açıklama yapması örgütü mutlu kılmıştı.
Sn.Kılıçdaroğlu’na altın tepside sunulan bir genel başkanlıktı bu. Yarışma yoktu, emek yoktu. Farkındaydık ama onu seviyorduk ve çok umutluyduk. Parti içi demokrasinin çalışacağını ve senelerdir susamış olduğumuz iktidara hızla yürüyeceğimize inanıyorduk.
Hem kamuoyunda hem de parti örgütünce beğenilen, sevilen Sn. Kılıçdaroğlu, o zamanki genel sekreter Sn. Önder Sav’ın büyük desteği ile kurultayda delegelerin tümünün oylarını alarak Genel Başkan seçilmişti. (Ben de o kurultaydaydım.)
*****
Yeni bir umut, yeni bir ufuk açılmıştı hem halk için, hem de CHP için. Böyle düşünüyorduk.
Sn. Baykal deneyimli bir liderdi. Karizmatik kişiliği, siyasi birikimi ile liderlik sıfatını taşıyan iyi bir hatip ve siyasi sicilinde en ufak leke olmayan değerli bir kişiydi.
Tüm bunlara rağmen CHP iktidar olamıyordu. Sanki iktidar olmak istemezcesine az olsun, benim olsun görüntüsü çiziyordu. Halka inemiyordu bir türlü.
Bunun bilincindeydik, yönetimde bir sürü hatalar yanlışlıklar oluyordu hep.
Bununla birlikte bir gün tüm bu olumsuzluklar düzelecek diye umuyor ve bekliyorduk.
*******
Artık Baykal ve Sav dönemi kapanmıştı.
Şölen havasında geçen genel başkanlık kurultayı ve Sn. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasından kısa bir süre sonra;
Muhalif sesler neden yükselmeye başladı?
Parti içindeki tepkiler büyüdükçe, söylemlerde büyüdü elbet.
” Baykal ve arkadaşları, Önder Sav partiyi yine ele geçirmek istiyorlar.” Rivayetleri dolaşmaya başlamıştı ortada.
Aslında böyle miydi? Yoksa partide bir şeylerin iyi gitmediğini görenler, deneyimleri ve bilgileri ile ikaz etmek, yol göstermek mi istiyorlardı?
Bunun adı muhalefet mi oluyordu?
Ne yalan söyleyeyim ilk başlarda ben de anlamamıştım ve Sn. Kılıçdaroğlu’nu rahat bırakın artık gibilerde, Sn. Sav ve Sayın Baykal’ı eleştiren yazılar yazmıştım.
Sanıyordum ki parti içinde iktidar olma savaşı var. Birileri koltuklarını geri istiyorlardı.
İşin aslı öyle miydi acaba?
Elbette hayır.
Şimdi eski dediğimize bir bakalım.
Sn.Sav ve Sn. Baykal zamanında parti içi demokrasi var mıydı? Yoktu.
Delege seçimlerinde sandıklar kuruldu mu? Hayır
Örgüt toplantıları yapılıyor muydu? Hayır
Parti iktidar olabildi mi? Hayır.
Kısaca Baykal ve Sav döneminde bir sürü hatalar zinciri vardı diyelim.
Bununla birlikte artık CHP de bir dönem bitmiş yeni bir dönem başlamıştı.
Halk ve örgüt umudunu Sn. Kılıçdaroğlu’na bağlamıştı. Yeni genel başkanın etrafında adeta bir sevgi yumağı oluşturmuştuk.
Çiçeği burnunda yeni genel başkan Sn . Kılıçdaroğlu ilk iş olarak bir yenilik yaptı. 80 yıllık partinin başına da YENİ yi koyuverdi. CHP oldu YCHP
Haydi, hayırlısı dedik.
Henüz koltuğuna bile ısınamamış yeni genel başkanımızı büyük görevler bekliyordu.
Referandum ve genel seçim.
Onun gerek referandum, gerek genel seçim çalışmalarında göstermiş olduğu performansı, Atatürk’ten sonra koltuğa oturan hiçbir genel başkan gösterememişti.
Allah için çok yoruldu Türkiye’de ayak basmadık yer bırakmadı.
Ona sevgimiz gittikçe büyüyordu.
Hepimiz de onu örnek almış var gücümüzle çalışıyorduk.
*******
Peki,ne oldu da davullu zurnalı şölen ile genel başkan seçilen Sn. Kılıçdaroğlu ve yönetimine tepkiler çoğalmaya başladı ?
Referandum mitinglerinde Tunceli’nde
“‘Hayır’ deyin, toplumsal mutabakatla, kardeşçe, doğudan batıya, güneyden kuzeye herkese özgürce genel affın yolu açılsın. Deyiverdi.
Bu demek oluyordu ki? Bebek katili Öcalan’a bir çeşit özgürlük vaadiydi.
Hepimiz çarpıldık adeta.
İşte hatalar o zamanlarda başlamıştı aslında.
Dil sürçmesi dedik, hoş gördük.
İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açılışı sırasında
İzmir Körfezi’nin temizlendiği anlatılırken, “Başkan Haliç’i temizleyecek ve İzmirliler Haliç’te yüzecek.” dedi. Gülümsedik. Yorgunluktan dedik.
Gazetecilere verdiği yeni yıl resepsiyonunda Fenerbahçe tutkusunun sebebini “Çocukluğumuzda Lefter çok iyi bir kaleciydi, ondan etkilenip Fenerli oldum.” Dedi, şaka yapıyor dedik.
Anlayacağınız bir sürü geri dönülmesi zor sözel hatalar zinciri oluşuyordu ve bizler genel başkanımızın bu sözlerini mazur gösterecek bahaneler arıyorduk kamunun sorularında.
Çünkü onu seviyorduk.(Yine seviyoruz elbet ama bir şeylerin iyi gitmediğini anlatmak istiyoruz.)
Tabi bu arada genel seçimler gelip çattığında her ne kadar CHP kapılarını herkese açmalıdır desek te, 12 . Maddeden üye yapılıp parti içerisinde belirli yönetimlere birilerinin getirilmesi yoktu bu hesaplarda.
Milletvekili seçimlerinde çok yanlışlıklar yapıldı. Bizlerin ille de eski yöneticiler seçilsin diye bir iddiamız yoktu. Örgüt içerisinden değil dışarıdan Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün, Binnaz Toprak gibi isimler seçtirildi.
Böylece parti yönetimine parti geçmişleri ve parti bilinçleri olmayan dışarıdan isimler gelmiş oldu.
Örgütün büyük bir bölümü bunun için ayağa kalktı.
Çünkü CHP li olmanın mayasında Atatürkçülük vardır.
****
Nitekim ben CHP li değilim diyen Sn. vekilimiz Hüseyin Aygün Dersim meselesini gündeme kendi istediği biçimde getirince Atatürk’ü katil, CHP yi suç ortağı durumuna düşürdü.
Ne yazık ki CHP nin genel başkanı olan Sn. Kılıçdaroğlu o yılların gerekçelerini anlatmadan kamuda bu sözlere sahip çıkarak;
Ben gözyaşları arasında büyüdüm, ben yaşadım. Benden özür dilenmesi gerekir dedi.
*****
Parti içi yapılan görevden almalar, atamalar çoğu yanlış olmaya başladı.
İstanbul gibi yerde 2 sene içerisinde kaç il başkanı değiştirildi sayamıyorum artık.
Kadın Kolları önceki genel başkanı Atatürkçü mükemmel bir başkan olan Sn.Zuhal Samlı Kadın Kurultayına birkaç ay kala, sudan sebeplerle görevden alındı.
İstanbul’da atanan yeni İl Kadın Kolları başkanı halen İl Kadın KOLU Yönetimini kuramadı.
Bunun için aldığım duyumlar 40 yaşını geçmeyecek ve üniversite mezunu kişiler olacakmış yönetimlerde. Bunu genel merkez söylemiş miş. Doğruluk derecesini bilemem ama eğer böyle bir şey olursa bu çok yanlıştır. O zaman üniversite mezunu olmayan ama partisi için çalışan kadınlar bir gün yönetimlere gelemeyeceklerse neden çalışsınlar değil mi?
Sonra tüm yönetimlerde her yaştan her kesimden kadınlar da, erkekler de olmalıdırlar bence. Siyasette en iyi okul partiden yetişmek, örgütü tanımaktır. Bu özellik te olan CHP örgütü içerisinde çok sayıda arkadaşlarımız mevcuttur. Kimisinin tecrübesinden faydalanırsınız, kiminin okumuşluğundan. Yönetimlerde ev kadını, işçi, ırk ayrımı yapılmadan herkes olabilmelidir. Parti ancak böyle büyür.
İlçelerin çoğunda Kadın Kolları yok, ya görevden alındılar ya da istifaya mecbur bırakıldılar. Yani siyasetin, çalışmanın en önemli bir kenti olan 17 milyon nüfuslu İstanbul da durumlar bu halde.
Hele delege seçimlerine geldiğimizde emekçi kesimin büyük bir bölümü yok sayılarak ötekileştirildi.
Neden be sayın genel başkanım neden? Diye sorasım geliyor…
Kişilere değil, partisine gönülden bağlı bu insanlar sırf yapılan yanlışlıklara itiraz ettikleri için mi partiden uzaklaştırılmak istendi, yoksa başka bir sebepten mi?
Atatürk devrimleri ve cumhuriyetin değerleri unutturulmak isteniyorken ve de kurtarıcımız, büyük önderimiz Atatürk’e bunca saldırı yapılıyorken siz “Atatürk’ü koruma yasasının kaldırılmasını nasıl söyleyebiliyorsunuz? Belki iyi niyetle söylediniz ama işte ben buna dayanamıyorum. Çünkü AKP de böyle söylüyor.
“Korku imparatorluğunu yıkacağım, partiye demokrasi getireceğim.” diyen sevgili genel başkanım, Sn. Baykal ve Sayın Sav döneminde eleştirdiğimiz neler varsa bugün daha fazlası yapılmadı mı?
Baykal döneminde örgütsel ve yönetim bakımından bir sürü hatalar yapıldı diyebiliriz ama ne önderimiz Atatürk’e, ne de CHP ye onun bıraktığı koltukta oturanlar tarafından böyle suçlamalar asla yapılmadı.
Bunlar kalbimizi acıtıyor bilin ki.
Sizi gönülden sevdik bizler ama sizin gönlünüzde olamadık bir türlü. Üzgünüm.
Sn. Sav zamanında dar kadroculuk yapılıyor deniliyordu.
Bugün aynısı olmuyor mu?
Muhalif gurubu eleştiren tüm CHP lilere soruyorum bunu.
*****
Not:Bir sonraki yazım parti politikalarımızın ne kadar zayıf olduğu ile ilgili olacaktır.
Sevgilerimle.
Yorum Gönder