Atatürk’ün şifreleri - Tünay Süer

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “AKP sıradan bir parti değildir siyasetin ötesi bir organizasyondur.” Diyor.
Bunu kimse inkâr etmiyor zaten. Bu öyle bir organizasyon ki kökleri 1900 lü yılların ötesine kadar uzanıyor.
Atatürk gibi müthiş bir dehaya yenilen emperyalizm güçleri ve Kemalizm’i içlerine sindiremeyen iş birlikçiler, bence Atatürk’ün nutkunda olan şifreleri çözerek bu işi yapıyorlar.
Nasıl mı?
Küçük bir örnekleme yaparsak;
Atanın Nutuk’unda şöyle der.
Uygulamayı safhalara ayırmak ve basamak, basamak ilerleyerek hedefe varmak.
İşte yıllardır bunu yapıyorlar.
İlk önce gücünü halkından değil kendilerinden alacak uygun bir lider yarattılar. Astığı astık, kestiği kestik. Ağzından her çıkan söz yasa kabul edilen ve cumhuriyeti yıkmaya ant içmiş bir adam.
Üniversiteler susturuldu.
Sonra sırasıyla yargıya müdahale oldu ve Atatürk’e hakaret eden, Ermeni soykırımı vardır diyenler, iktidardan yana olanlar ödüllenir oldular. Kesenin ağzını açtılar bol, bol yandaş yarattılar. Tehdit ile basını susturdular.
Daha sonra ders kitaplarına geldi sıra. Gençliğin kendi tarihini öğrenmemesi için kitaplar değişti.  Andımız, bayramlar kaldırıldı.
Sonunda dindar gençlik yetiştireceğiz dediler, dini saptırarak siyasete alet ettiler.
Artık dış güçlerin, AB nin talimatları ile yönetilir olduk.
Öyle bir duruma geldik ki tıpkı 1. Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı’nın bugünkü versiyonuna benzedik.
Osmanlı, Ordusu çökmüş, her taraftan zedelenmiş, yıkılmış sadece külleri kalmış bir durumdaydı. Mecburen şartları ağır ateşkes anlaşmasını imzalamıştı.
(Biz ise bir ortada yenilgi yokken, aleyhimize olan  İKİZ yasalara ve daha nice anlaşmalara imza attık.)
O tarihlerde Osmanlı ordusunun  elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmaya devam ediyordu.,
(Bugün ise  bir ERGENEKON  düzmecesi ile  ordumuzun generalleri, subayları,aydınlar birer birer tutuklanarak esir alınmışlardır.)
Damat Ferit Paşa başkanlığındaki hükümet aciz ve onursuz bir şekilde yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri her hangi bir duruma razıydı.. İtilaf devletleri ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmayarak başta İstanbul olmak üzere yurdumuzun çeşitli bölge ve şehirlerini işgal etmişlerdi.
(Bugün ise özelleştirme adına memleketin en güzide topraklarını, kurumlarını satın alarak veya kiralayarak ele geçirdiler.)
Ulus ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da kendilerinden çok yüzyıllardır süregelen Halife ve padişahın kurtulmasını düşünüyordu.
(Bugün halk iktidardan nasıl kurtulacağız diye düşünür oldu.)
******
Atatürk  iki düşüncenin üzerinde duruyordu. 1.si Osmanlı padişahlarının yeryüzünün halifesi ünvanının taşımaları ve Halifeliğin bilime tekniğin nurlara boğduğu gerçek uygar dünyada gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmamıştı.
İkinci düşündüğü ise, Osmanlı Devletinin memleketleri parçalanmış ortada sadece bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele de kalan parçayı düşmanların bölüşmesi durumuydu.
(Bugün  aynı duruma gelmiş gibiyiz.)
Atatürk o zaman şöyle düşünmüştü. Osmanlı hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak Türk Ulusuna yapılacak en büyük kötülük olacaktı. Bu durum karşısında vereceği bir tek karar vardı. O da ulusal egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kurmak.
Türk ata yurduna saldıran kimler olursa olsun onlara bütün ulusla silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu.
Atatürk Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun halk tarafından henüz  anlaşılamayacağını zira o inanca aykırı düşüncelerin hemen dinsiz ilan edileceğini biliyordu.
( Günümüzde Atatürkçülere, dinsiz yaftası takıldığı gibi.)
O zaman itilaf devletlerine karşı düşmanca tavır alınmayacak ve Padişah ve Halifeye sadık kalmak temel şart olacaktı.
Halk ve aydınların bir kısmı da böyle düşünüyorlardı.
(Günümüzde ise,
Atatürk’ü dillerinden düşürmeyerek cumhuriyetin altını yavaş yavaş oymak gibi.)
O zaman geriye iki şey kalıyordu, ya İngiliz himayesini istemek, ya da Amerikan mandasını istemek. Amerikan mandacılığını destekleyenlerin çoğunlukta olmasına rağmen Atatürk  her iki düşünceye de karşı çıkarak ;
“Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilk ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, özgürlükten yoksun ulus, çağdaş insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
Yabancı bir devletin kollayıp kollayıcılığını kabul etmek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekte de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Oysaki Türkün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
O halde, ya bağımsızlık, ya ölüm! ”Demiştir.
Atatürk tüm dünyanın mucize olarak kabul ettiği İstiklal Savaşımızı böyle bir imanla, inançla ulusu da yanına alarak çok zor şartlarda kazanmış Türkiye Cumhuriyetini kurmuştu..
********
Atatürk egemenlik haklarımızdan vaz geçip Amerikan mandalığını kabul etmiş olsaydı bugün bölgelere ayrılmış olur ve müstemleke valilerinin vermiş olduğu kararlarla yönetilen insanlar olurduk. Ortada ne yurt, ne özgürlük ne de bağımsızlık olurdu.
Şimdi, o zamanlar mandacılığı isteyenlerin torunları, cumhuriyetten nefret edenler yine iş başına geçmişlerdir.
Başta Amerika olmak üzere Türkiye’yi parçalamak için Atatürk’ün NUTUK’undan ders çıkararak tam karşıt bir devrime uygulamalarını safhalara ayırarak basamak, basamak, hedefe varmaktadırlar.
Atatürk bir vatan yaratmak için ne yapmışsa bugün yaptıklarının tam tersi yapılarak Osmanlı özentisi bir devlet görünümündeyiz.
Sonuç olarak ulusa bir önder gerekmektedir.
Atatürk önderlik için şöyle demişti.
Ulusa önder olacakların ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemeleri, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar bu amaç uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine daha işin başında karar vermeleri gerekir. Kalplerinde bu gücü duymayanların girişime geçmemeleri elbette daha isabetli olur. Çünkü aksi halde hem kendilerini hem de ulusu kandırmış olurlar.
Birde söz konusu görev, resmi makam ve üniformaya sığınarak el altından yürütülebilecek türden değildir. Bu tarz bir dereceye kadar sürdürülebilir. Fakat artık o devir geçmiştir.
Açıkça ortaya çıkmak ve ulusun hakları adına gür sesle bağırmak ve bütün ulusu bu sese ortak etmek gerekir.
İşte böyle bir önder gereklidir bizlere….

Tünay Süer

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget