Yanılgılara Düşmemek - Deniz Kavukçuoğlu

Bugün o uğursuz günün, 12 Eylül’ün 31’inci yıldönümü. O gün Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisi tarafından gerçekleştirilen faşist darbe ve onu izleyen dönemde Türkiye’ye, toplumuna ve insanlarına yaşatılan felaketler üzerine o kadar çok yazılıp çizildi ki, bu köşede bir kez daha yinelenmesine gerek yok artık.
Bence artık 12 Eylül’ün kendisinden çok, bu darbenin bireylerin kafalarında yol açtığı yanılgılar ve bu yanılgıların sonuçları üzerinde durmak daha gerekli.
Sanırım önce nesnel bir gerçeğin altının çizilmesi gerekiyor: Yeryüzünde gerçekleştirilmiş tüm askeri darbeler gibi 12 Eylül de toplumda var olan sınıflar arasındaki çelişkilerin/çatışmaların dışında/üzerinde düşünülemez. Türkiye, içinde yer yer feodal üretim kalıntıları barındırmakla birlikte, kapitalist bir ülkedir. Dolayısıyla devletin tüm kurumları da kapitalizmin çıkarları doğrultusunda yapılandırılmıştır. Hukuktan eğitime, sağlıktan çevreye kadar hiçbir kurumsal alan kapitalizmin çıkarlarına ters olarak ortaya çıkamaz. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri için de geçerlidir.
Türkiye kapitalizmi devlet eliyle, “tüp bebek” yöntemiyle yaratılmıştır. Devletçilikten kapitalizme geçiş sürecinde olabildiğince barbar, ilkel bir sınıf olarak ortaya çıkmıştır. Batı’dakinin tersine bu sınıf burjuva ahlakından da, burjuva kültüründen de yoksundur; bu nedenle de şiddete sıcak bakan bir doğadadır. 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de faşist darbelerin en büyük destekçisi bu sınıf olmuştur.
1950’lerden itibaren palazlanması ölçüsünde devletin sivil ve asker bürokrasisi bu sınıfın egemenliğine girmiştir. Genç subaylar tarafından gerçekleştirilen “hiyerarşi dışı” 27 Mayıs Darbesi, getirdiği görece özgürlükçü, demokratik, reformcu 1961 Anayasası ile kapitalizm karşıtı güçlerin önünü açmış, başlayan güçler arası çatışma ortamında Türkiye kapitalizmi kitlelerin gözünde çıplaklaşmıştır.
12 Mart Darbesi çıplaklaşarak somutluk kazanan kapitalizme karşı yükselmeye başlayan sınıflararası çatışmaya “Dur!” diyen faşist bir müdahaledir. Ne var ki çatışma durmamış, dokuz yıl sonra ikinci bir müdahaleye, 12 Eylül’e gereksinim duyulmuştur. Her iki darbe de Amerika Birleşik Devletleri’nin icazeti ile gerçekleştirilmiştir. Bu da doğaldır; çünkü 1950-1980 dönemi, Türkiye kapitalizminin ABD’nin başını çektiği küresel emperyalizminin vesayeti altına girdiği dönemdir.
12 Eylül’ün getirdiği, halkın yüzde 92’sinin onayladığı 1982 Anayasası ile birlikte işbirlikçi Türkiye kapitalizmi üzerindeki ABD vesayeti perçinlenmiş, karşıt güçlerin savaşım olanak ve yolları getirilen faşist yasalarla tıkanmıştır. “Sol” güçten düşürülmüş, etkisizleştirilmiştir. Türkiye, 12 Eylül’ün hazırladığı ortamda 1980’lerle birlikte küresel ölçekte esmeye başlayan “neoliberal” rüzgârdan en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur.
Bu sürecin simgesi Turgut Özal’dır. Özal’ın “liberal” söylemleri ve ekonomi alanında attığı köktenci adımlar sol kesimden birçok okuryazarın emekten koparak sermayeye yönelmesine yol açmıştır.
1980’li yılların sonunda başta Sovyetler Birliği olmak üzere, Doğu Avrupa’daki “reel sosyalist” rejimlerin çökmesi, bu ideolojik-siyasal yapılanmadan beslenen “sol”un tükenmesiyle sonuçlanmıştır. Ortaya çıkan bu elverişli ortamda Türk Ceza Yasası’ndan 141’inci, 142’nci ve 163’üncü maddeler kaldırılmış, yok düzeyine inen “sol”a icazet çıkarken, siyasal İslam’ın önü ardına kadar açılmıştır.
2002’de başa gelen AKP markalı siyasal İslam’ın iktidarı sürmektedir. Bu iktidarın kapitalizmle bir sorunu yoktur, tam tersine kapitalizmi keskinleştirerek, pekiştirme yolunda önemli adımlar atmıştır, atmaktadır.
Özet olarak: Türkiye’de devlet de, iktidar da, Türk Silahlı Kuvvetleri de kapitalizm zemininde yükselen yapılardır. Özleri itibariyle aralarında uzlaşmaz çelişkiler yoktur. OYAK Holding işletmecisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin küresel emperyalizmin payandası kapitalist bir iktidarla arasında ne çelişki olabilir ki? Evet, “laiklik”. Fakat laiklik de sonuçta feodal üretim ilişkilerinin kapalı pazarını sermayenin özgür dolaşımına açmak yolunda geliştirdiği bir kuram değil midir?
12 Eylül’ü ve sonuçlarını anlamak sanırım çok boyutlu bir bakış gerektiriyor. Yanılmamak, yanılgılara düşmemek için.

Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget