Siyaset, medya, aydınlar içeride tek adam sultasına, dışarıda zalim diktatörlere karşı.
İki gündür gazetelerin manşetleri Libya’da 42 yıl iktidarda kalan
Muammer Kaddafi ile ilgili haberleri yansıtıyor.
Arap Baharı’nda devrilen; Zeynel Abidin Binali (Tunus), Ali Abdullah Salih (Yemen), Muammer Kaddafi (Libya), Hüsnü Mübarek’ten (Mısır) sonra, İslam veya Hıristiyan olsun, bütün dünya devletleri koro halinde, şimdi “Sırada kim var” sorusunu yanıtlıyor:
Beşşar Esad!
Arap Baharı rüzgârı nedense Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinde esmiyor.
Demokrasinin erdemi bu ülkelerde söz konusu değil.
Bu iki Arap ülkesi adeta özel himayeye layık ülke.
***
Aylardır Arap dünyasında diktatörlere baş kaldıran halkların verdiği mücadeleyi siyasetçimiz, medyamız, aydınlarımız hararetle destekliyor.
Bu ülkelerdeki tek adama karşı kanlı savaşlar verilerek sonuç alınabiliyor.
Kitlesel tezatları yansıtan gösteriler izlendi. Örneğin Trablus’taki Yeşil Meydan’da yıllardır, hatta iç savaşın hararetli günlerinde bile müthiş kalabalıklar Kaddafi lehine görkemli gösteriler yaptı.
Muhalif güçler Trablus’u ele geçirince aynı meydanda bu kez Kaddafi aleyhine gösteriler izlendi.
***
Bu olaylar ve sonuçlar geçmişimizi anımsatıyor; geçmişi unutmayan insanlara.
İçimizdeki kimileri demokrasimizin kuruluş gün ve tarihini anımsamamayı yeğliyor.
Türk Baharı bundan 62 yıl önce bir mayıs ayının 14’üncü günü yaşandı.
O gün 27 yıl ülkeyi yöneten tek parti, tek şef; yerini çok partili demokratik rejime bıraktı.
Ne sokaklarda meydanlarda muhalif kalabalıklarla devletin silahlı güçleri çarpıştı ve ne de muhalefetin diktatör diye tanımladığı Milli Şef, Çankaya’da kalmakta direndi.
Milli Şef; 1945’ten itibaren tam beş yıl, adeta nakış işler gibi, duyarlı bir kuyumcu gibi, her yıl çok partili demokratik rejime geçişin yeni bir aşamasını gerçekleştirdi.
Tarihte belki de eşine rastlanmayan bir siyasal ve kişisel özveriyle, nitekim düşük Arap liderlerinin bir türlü aynı düzeye gelemediği olgunlukla devleti…
…dürüst adil bir genel seçim sonucu 14 Mayıs 1950 Pazar günü…
…eliyle muhaliflerine teslim etti.
Gelmiş geçmiş Batılı ve Arap diktatörlerinin; Hitler’in, Mussolini’nin, Binali’lerin, Salih’lerin, Kaddafi’lerin, Mübarek’lerin karanlık yüzlerini yansıtan resimlerinin karşısında…
…Bugünlere ulaşan Türk demokrasisinin kurucu lideri ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onurlu portresi duruyor.
***
Velakin:
Bugün Batı’yla ahenk içinde Arap diktatörlüklerine karşı devletin olanca ağırlığıyla karşı çıkanlar; Çankaya’daki AKP’li ve Başbakanlık’ta RTE ve arkalarında aynı ağzı kullanan ikinci sıradaki parti yöneticileri, bakanlar…
…onların değirmenine su taşıyan yandaş, yalaka vs. kişiler, Arap Baharı’nı övgüyle desteklerken…
…ne 14 Mayıs 1950’yi, ne Batı’nın Beyaz Devrim adını verdiği demokrasiye geçişin mimarı İsmet İnönü’yü anımsıyor ve ne de Türklerin demokrasiye geçişiyle Arapların demokrasi arayışları arasındaki farklardan, ulusal gurur adına bir gün olsun söz ediyorlar.
Zincirlerinden boşalmış, geleceği nasıl olacağı bilinmeyen Arap Baharı’na benzemeyen, ne ki yüzyıllardır sanki yaşamışçasına demokrasiyi sindiren Türk Baharı’nı yaratan ve yaşatanlara şükretmelerinden vazgeçtik; bir gün, bir kez olsun anmıyorlar bile…
Zira, onları bugünlere getiren tarihle yüzleşmekten korkuyorlar.
***
Bilirsiniz öyküyü.
Mustafa Kemal, “Sıfırı tarif et!” deyince; eğitim ve kültür alanındaki hizmetleriyle derin izler bırakan Hasan Âli Yücel’in, “Sizin yanınızda bendeniz!” yanıtı...
…İsmet İnönü’nün yanında bugünküleri akla getirmiyor mu?
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
Yorum Gönder