Yozgat Bahadın’da bir güzel işe tanık olduk.
85’ine merdiven dayamış eski TİP’li, eğitimci Yusuf Ziya Bahadınlı, 25 yıllık düşünü gerçekleştirme olanağı bulmuş. Bahadın’a, bu küçük kasabaya bir büyük kültürevi kazandırmış. Kendi adını taşıyan ev için dedi ki:
“Bahadın’a tek bir gazete girmemektedir bugün! Gazete okunmayan yerde kitap da okunmaz. Kitap okunmayan yerde kültürel, sanatsal, siyasal düşünme, davranma, yaşama da olanaksızdır. Kültürevi, belki de son hizmetim. Siz bakmayın adına. Bu kültürevi Bahadınlılar içindir, Bahadın içindir. Okuyan, düşünen, görgülü, incelikli bir kişiliğin gelişmesinde, oluşmasında, hiç değilse bir ateşböceği niyeti ile...”
İki Öğretmen, İki Öğrenci
Recep Tayyip Erdoğan’ın öğretmeni İhsan Aksoy’muş:
“Piyale Paşa İlkokulu beşinci sınıfta din dersine giren Okul Müdürü İhsan Aksoy’un bir sorusu, Tayyip Erdoğan’ın belki de tüm siyasi hayatını şekillendirecek sonuçlar doğurdu. Din dersi esnasında bir anda Haliç kıyılarındaki bir camiden ezan sesi duyuldu. İhsan Aksoy, öğrencilere ‘Kim namaz kılmayı gösterecek’ diye sordu. Başları önlerine eğilen öğrencilerden çıt çıkmadı. Bir an tereddütten sonra Recep Tayyip Erdoğan elini kaldırdı ve ‘Ben namaz kılarım’ dedi. Öğretmen hemen bir gazete kâğıdını yere sererek öğrencisinden namaza başlamasını istedi. Ancak Erdoğan’ın bir itirazı vardı. Üzerinde resimler olan gazete üzerinde namaz kılınmazdı, kılamazdı. Bu tavır öğretmenini hem şaşırttı hem de sevindirdi. Öğretmen masasının üstündeki örtüyü alan Tayyip Erdoğan, sınıf arkadaşlarına sabah namazının nasıl kılındığını gösterdi.
Bu olaydan kısa bir süre sonra İhsan Aksoy, en sevdiği öğrencisi Tayyip’i sınıfın penceresinin önüne çağırdı ve ona Piyale Paşa İlkokulu’nun tam karşısında bulunan bir binayı gösterdi; İmam Hatip Lisesi’ni. ‘Seni bu okula gönderelim’ dedi. Hayatında ilk kez bu okulun adını duyan Tayyip Erdoğan hocasına itiraz etmedi, ‘Olur hocam’ dedi.”
Refik Durbaş’ın öğretmeni ise İsmet Kültür’müş:
“Daha ilk derste İsmet Hoca, ‘Nihat Sami Banarlı’nın edebiyat kitabını kaldırın, sıraların altına koyun. Biz, bu kitabı okumayacağız’ dedi. Ve devam etti: ‘Hepiniz Türkçe konuşup Türkçe yazıyorsunuz. Bu yüzden herkesin notu garanti. Öyle sınav filan bilmem ben, yalnız müfredat gereği her dönemde bir yazılı yaparım. Sizden bir şey rica ediyorum, delikanlı adam kopyaya tenezzül etmez.’
‘Peki ne yapacağız’ diye sordu ve yanıtını yine kendisi verdi:
‘Önce Milli Eğitim klasiklerinden başlayacağız.’
Ve cebinden ‘Kral Oidipus’ kitabını çıkararak okumaya başladı.
İşte bundan sonra da benim edebiyat maceram başladı.”
İki öğretmen, iki öğrenci... Biri namaz öğretti, çocuk başbakan oldu. Diğeri klasikleri okudu, çocuk şair oldu.
Çiftçinin Hak Arama Aracı
Hasat zamanıdır. Çiftçiden söz açalım biraz.
2005’ten bu yana Anadolu’da çeşitli üretici eylemleri düzenleyen Çiftçi-Sen, uzun bir süredir yasal olarak kabul edilme savaşımı veriyor. Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu, “Kırlar yangın yeri durumunda. Bu yüzden çiftçi sendikaları köylüler tarafından benimseniyor, ama” diyor:
“Çiftçi-Sen bir yandan çiftçiler için hak alma mücadelesi vermeye çalışıyor; diğer yandan hükümet, çiftçi sendikalarıyla ilgili iç hukuk düzenlemesi yapmadığı için davalara konu ediliyor, mahkemelerde hukuk mücadelesi vermek zorunda bırakılıyor.”
Aysu’ya, “Çiftçinin aklı gözündedir, denir. Olup biteni görmüyor mu da, hep bildik iktidarları destekliyor” diye sorduk. Yanıtladı:
“Çiftçiler çaresiz. Hiçbir partiyi kurtarıcı olarak görmüyor. Onlar için alternatif yok. Şeker, tütün ve tarım satış kooperatifleri yasasını çıkaran DSP-MHP’ye mi oy versin? İlk kez çiftçilerin sorunlarına doğru dürüst değinen bir CHP var. Onun da kendi iç kavgası ona güvenmeyi engelliyor. Örneğin; Kılıçdaroğlu seçildiği ilk günlerde Manisalı çiftçilerin görüşünü sorduğumda onlarda devleti yönetecek kadro yok, dediler. Biz oy vermiyoruz, biz oylarımızla devleti veriyoruz, dediler.”
Yaklaşık 2 milyon hektar arazinin ekilmediğinden söz etti Çiftçi-Sen Başkanı, “Üretim girdileri olan gübre, mazot, su, elektrik, tohum ve ilacın fiyatı artıyor. Çiftçilerin ürettiği ürünün fiyatı ise üretim girdilerindeki artışın yarısı kadar bile artmıyor. Yerinde sayıyor. Dolayısıyla zarar eden çiftçiler üretemiyor” dedi ve bir an önce çiftçilerin hak arama örgütü olan sendikaları için iç hukuk düzenlemesinin yapılmasını istedi.
İktidarın yaklaşımına bakılırsa, bu isteklerinin yerine gelmesi çok zor.
Tarih Gönüllüleri
ÇYDD Ankara Şubesi, “Okul-Müze” tasarımını bu sonbaharda yaşama geçirmek istiyor. O tasarımın içeriğini şöyle açıklıyorlar:
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gerekli izinler alınmış. 30-35 okul tasarıma katılacaklarını bildirmiş. Şimdi, tasarıma katkıda bulunacak gönüllülerin yetişmesi, sınıf öğretmenlerinin küçük bir eğitimden geçmesi gerekiyor.
ÇYDD Ankara Şubesi, tarihe düşkün gönüllüler bekliyor.
Işık Kansu/Cumhuriyet
Yorum Gönder