Siyasetle uğraşan kişiler konuşurken çok dikkat etmek zorundadırlar. Siyasetçinin ağzından çıkan laf, aradan yıllar geçse de, fizan da olsa da gelir onu bulur. Bundan kurtuluş yoktur.
İnsanlar tabii ki yanlış yapabilirler, yanlış sözler söyleyebilirler.
Fakat söylediğiniz sözden dolayı, özür dilemedi iseniz, tekzip etmedi iseniz, yalanlamadı iseniz o fikirde hala ısrar ettiğiniz, aynı düşünceye şu anda da sahip olduğunuz ortaya çıkar.
Şimdi sizlere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile, Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri sözleri aktaracağım.
Gül ve Erdoğan bu sözlerini, fikri yapılarının olgunlaşmadığı, henüz neyin ne olduğunu bilmedikleri İlkokul çağında söylemediler. İkisi de Siyasi fikirlerinin olgunlaştığı ve Siyasi makamları işgal ettikleri bir anda söylediler;
Abdullah Gül;
Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Posta Gazetesi 28.11.1995, Başbakan olmadan 7 sene önce!…
“Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi artık sona ermiştir. Kesinlikle Lâik sistemi değiştirmek istiyoruz…”
Recep Tayyip Erdoğan;
Refah Partisi İstanbul İl Başkanı,R.P Kürt Raporu,Başbakan olmadan 10 yıl önce!.
“Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, Kemalist devletin zora ve silaha başvurma yönteminden başka bir şey değildir. Bu mücadelede biz devletin yanında yer almayız…”
Bunlar söylendi, yazıldı, rapor haline getirildi ve ikisi de maalesef tekzip edilmedi. Bu iki kişi 10 yıldır, tarihteki son Türk Devletinin kaderini elinde tutuyorlar. Şimdi çağırıp sorsak;
Abdullah Bey, hele gelin şöyle bakalım;
10 yıldır ya Dışişleri Bakanısınız, ya Başbakan, ya da Cumhurbaşkanı. Türk Milleti olarak size verebileceğimiz daha yüksek bir makam olmadığı için bizi bağışlayınız. Merak ediyoruz; Amacınıza ulaştınız mı? Cumhuriyet dönemi sona erdi mi? Lâik sistemi değiştirmeyi başarabildiniz mi? Ne oldu, amacınızın neresindesiniz?
Abdullah Bey, ben hukukçu değilim, merak ettiğim için soruyorum; Amacınız olan, Cumhuriyeti yıkmak ve Lâik sistemi değiştirmek, şu an yürürlükte olan ve sizi de bağlayan Anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerini değiştirmek fiili değil midir?
Sizce “Vatana İhanet” nedir, bir Cumhurbaşkanı vatanına ihanet edebilir mi?
Tayyip Bey siz de gelin, şöyle oturun;
Siz de neredeyse çok partili Türk Siyasi Tarihinde en uzun Başbakanlık yapan kişisiniz. Umarım sizi bu makamlara getiren Türk Milletinden şikayetiniz yoktur. İsterseniz Cumhurbaşkanı da olabilirsiniz. Orası, sizin ile kardeşiniz Abdullah Bey arasında. Bu konuda bizim yapabileceğimiz bir şey yok.
Bizzat hazırladığınız ve kitapçık haline getirdiğiniz “Kürt Raporunda” söylediğiniz “Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, Kemalist devletin zora ve silaha başvurma yönteminden başka bir şey değildir” cümlesi, kendi ifadenizle “Bıçağın Kemiğinize Battığı” için, dağı taşı bombalamak eylemiyle örtüşüyor mu?
“Bu mücadelede biz devletin yanında yer almayacağız” diyorsunuz. 9 senedir Başbakan olarak, PKK ile yapılan mücadele de kimin yanında yer aldınız? Öcalan’ın olabilir mi? Barzani’nin olabilir mi? Amerika’nın olabilir mi?…Aynı soruyu size sorayım;
Sizce “Vatana İhanet” nedir ve bir Başbakan vatanına ihanet edebilir mi?
Bu sorular ve daha niceleri bir gün herkese sorulacaktır. Çünkü Demokratik rejimlerde seçimle gelen, o koltuğa kazık çakıp devamlı olarak oturamaz. Seçimle geldiği gibi, seçimle de gidecektir.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı sorularla baş başa bırakıp 2011 yılında Türkiye gerçeklerinden mükemmel bir şekilde söz eden Sayın Nurullah Aydın’ın yazısından bazı alıntılar yapalım;
2011 Türkiye Gerçekleri;
*Türk Milletinin Milli Birlik ve beraberliği en zayıf dönemini yaşıyor.
*Türk Milleti Evrensel Değerlerden koparılmaktadır.
*Türk Milletinin Cumhuriyet boyunca biriktirdiği eserleri satılmıştır, üstelik yok pahasına.
*Türk Milletinin Kültürü yerine Arap Kültürü yerleştirilmektedir.
*Kutsal İslam Dinimiz yerine, Arap Hurafelerini dayatılmaktadır.
*Dinlerarası diyalog ve medeniyetler ittifakı diye, İslam’ın tek ve son din anlayışını yıkıyorlar.
*BOP Eşbaşkanlığı ile Batının asırlardır düşlediği hayallerini gerçek yapmaya çalışıyorlar.
*Avrupa Birliği ile ilişkiler ne durumda?
*Komşularla sıfır problemden, sıfır komşuya gelmedik mi?
*Kıbrıs’ta çözüm, Mehmet Ali Talat ile “Yes be Annem”, çözümsüz Denktaş ne oldu?
*Kürt-Ermeni-Alevi-Roman Açılımları ne oldu? Ne oldu o çalıştaylar, sanatçılarla toplantılar?…
*İşsizlik sıfırlanacaktı ne oldu?
*Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasaklar bitecekti, ne oldu?
*Dokunulmazlık kalkacak diye şeref sözü verilmişti, ne oldu?
*Türkiye, 189 ülke arasında; Yoksulluk sıralamasında 56’ncı- Gelir Dağılımında 131’inci- Basın Özgürlüğünde 106’ncı sırada. İleri Demokrasi ne oldu?
Temel çok hasta imiş, fakat köyde kimseyi inandıramamış. Temel “Ha uşaklar çok hastayum, beni bir doktora götürün” dedikçe, kahvede ki arkadaşları, “İyisun, iyisun” deyip geçiştiriyorlarmış. Sonunda Temel sizlere ömür, mezar taşına şunları yazdırmış; “hastayum dedum, inanmadınız, gördünüz mi n’oldi?…”
Şimdi bazıları bana diyecekler ki; “İyi de kardeşim, adamlar üç seçimdir kazanıyorlar, hele son seçimde her iki kişiden biri bunlara oy verdi, ne oldu?..”
Ben de diyeceğim ki; “Onu öncelikle anlı-şanlı muhalefet partilerine, sonra seçsis seçim kontrol sistemine, ABD’den gelen bilgisayar cambazlarına ve cemaatin bilgisayar uzmanı polislerine soracaksınız. Gücünüz kalırsa, o iki kişiden birini yakalayıp saracaksınız, ‘ne oldu’…”
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder