Sayın Başbakan’ın beğenemediği fiziksel
antropoloji bilimi, omurgalı paleontolojisi ile tıp bilimleri arasında
bir köprü oluşturan bir bilim dalıdır ve insan evriminin en kıymetli
verilerini bulmuş ve bulmaya da devam etmekte olan çalışmaları içerir
(Sayın Başbakan Paris’e bir gittiğinde Doğa Tarihi Müzesi’ne ve İnsan
Müzesi’ne bir uğrayıversin).
Sayın Başbakan, partisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ndeki bir grup toplantısında bir kitabı göstererek
şunları söylemiş: “Kitabın beşinci sayfasında bir resim var. Raflarda
yüzlerce kafatası var. İncelenmiş ya da incelenmeyi bekliyor. Tabii bu
kafataslarından öyle ilginç bir sıralama yapmışlar ki. Türk Kafasının
Zaviyesi Üzerine İncelemeler. Şimdi soruyorum bizim millet tasavvurumuz
bu olabilir mi? Türk Antropoloji Enstitüsü’nün tarihinde 2 önemli vesika
olarak geçer. Reis-i Cumhur olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan
İsmet Paşa var. İstanbul Darülfünun doktoruna teşekkür var. Şimdi
soruyorum: Bu insani midir? Vicdani midir? Bunun bizim ruh dünyamızda,
inanç dünyamızda yeri olabilir mi?”
Sayın Başbakan’ın, her uygar
insanın tüylerini diken diken edecek bir bilgisizlik düzeyi sergilediği
için, bu sözlerine dokunmadan geçmeyi bilim insanı kimliğime ihanet
sayarım:
Sayın Başbakan’ın Meclis grup toplantısında kaldırıp
gösterdiği kitap, Ord. Prof. Şevket Aziz Kansu tarafından kaleme alınmış
olan Türk Antropoloji Enstitüsü Tarihçesi (Historique de l’Institut
Turc d’Antropologie) adlı eser olup Uluslararası 18. Antropoloji ve
Prehistorik Arkeoloji kongresi için hazırlanmıştır. Sayın Başbakan’ın
bahsettiği 5. sahifedeki resim “Türk Antropoloji Enstitüsü’nün 1933-1934
yıllarında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde bulunduğu zaman
enstitünün laboratuvar ve koleksiyonlarından bir kısmı” altyazısı ile
resimler, inceleme araçları, maddeler arasında bir de resmi çekenin
karşısındaki duvardaki raflara sıralanmış bir kafatası kolekisyonunu
göstermektedir. Bu kafatası koleksiyonunun dizilişi hakkında kitapta
hiçbir bilgi yoktur ve Başbakan’ın dediği “tabii bu kafataslarından öyle
ilginç bir sıralama yapmışlar ki” sözüne kitapta herhangi bir dayanak
bulmak mümkün değildir.
Aynı koleksiyonun 1925-1932 yıllarında
Haydarpaşa Tıp Fakültesi’ndeyken bulunduğu yer de aynı kitabın 3
numaralı fotoğrafik levhasında gösterilmiştir. Burada da herhangi bir
sıralama bilgisi yoktur.
YANİ SAYIN BAŞBAKAN SIRALAMAYI KENDİSİ
UYDURMUŞTUR!
(Kafatasları kuşkusuz bilimsel bir şekilde tasnif
edilmişti. Ama bunun hangi temele dayandığı Başbakan’ın havada salladığı
kitapta yoktur! Nasıl olduğunu merak ediyorsa, gelsin anlatalım, belki
biraz antropoloji öğrenir. Pek bayatlamış olmakla beraber şuradan da
faydalı bilgi alabilir: Kansu, Ş. A., 1938, Antropoloji Dersleri I Beşer
Paleontolojisi ve Prehistorya Malûmatı: Devlet Basımevi, İstanbul,
XXV+189 ss.+135 şekil ve fotoğraf levhası)
Sayın Başbakan’ın
beğenemediği fiziksel antropoloji bilimi, omurgalı paleontolojisi ile
tıp bilimleri arasında bir köprü oluşturan bir bilim dalıdır ve insan
evriminin en kıymetli verilerini bulmuş ve bulmaya da devam etmekte olan
çalışmaları içerir (Sayın Başbakan Paris’e bir gittiğinde Doğa Tarihi
Müzesi’ne ve İnsan Müzesi’ne bir uğrayıversin). Başbakan diyor ki:
“Bunun bizim ruh dünyamızda, inanç dünyamızda yeri olabilir mi?” Bu
sorunun cevabı Sayın Başbakan’ı ilgilendirir demek geliyor insanın
içinden, ama kendisi “bu” ile kastettiği fiziksel antropoloji biliminin
ne olduğundan o kadar habersiz ki, bunu bir Başbakan söyleyince insan
dehşete düşüyor.
O vesikalarda ne yazıyor?
Ayrıca diyor ki:
“Türk Antropoloji Enstitüsü’nün tarihinde 2 önemli vesika olarak geçer.
Reis-i Cumhur olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Paşa var.
İstanbul Darülfünun doktoruna teşekkür var. Şimdi soruyorum: Bu insani
midir? Vicdani midir?” Şimdi bakalım o vesikalarda neler yazıyor:
Önce Atatürk’ün mesajı (Ankara, 17 Kasım 1341):
İstanbul Darülfünun Emini Dr. Nurettin Beyefendi’ye
14
Teşrinisani 341 tarihli mektubunuzla irsal buyurulan (gönderilen)
Antropoloji müessesesinin ilk eserini memnuniyetle aldım. Türk’ü ve Türk
heyeti içtimaiyesini (toplumunu) tetkik gayesini istihdaf eden
müesseseye kıymetli mesaisinde muvaffakiyet temenni ederim Efendim.
Reisicumhur Gazi M. Kemal.
Burada
Atatürk, üniversite rektörüne, Antropoloji Enstitüsü’nün Türk insanını
ve Türk toplumunu inceleyen çalışmaları için teşekkürlerini iletiyor.
Atatürk’ün “Türk” tanımı hepimizin bildiği bir ifadedir: “Kurtuluş
Savaşı’nı kazanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk denir.”
Atatürk bir de Avrupalıların Türkleri sarı ırktan sayan bazı
iddialarının da doğru olmadığı kanaatindeydi ki, burada da bilimsel
olarak haklıydı. Sayın Başbakan bunu inkâr mı etmektedir?
Gelelim İsmet Paşa imzalı belgeye:
Azizim Nurettin Beyefendi,
Muhterem
müderrislerimizin (yani profesörlerimizin) himmetlerile teşekkül eden
Türk Antropoloji müessesesinin neşrine muvaffak olduğu eseri
memnuniyetle aldım: Darülfünunumuzun bu sahadaki mesaisile dahi pek
kıymettar bir hizmet ifa edeceğinden ümitvarım. Temennii muvaffakiyet
ederim Efendim.
İsmet.
Şimdi Sayın Başbakan tüm halkımıza bir
açıklama borçludur: Burada vicdana, insanlığa sığmayan ne vardır?
Kendisi, millet nasılsa bilmez, kontrol etmez inancıyla hiç sıkılmadan
Atatürk ve İsmet İnönü’nün bilimsel çalışmaları desteklemelerine
saldırarak kendilerini milletin gözünde küçük düşürmeye mi
çalışmaktadır?
Hemen söyleyeyim: Bunu beceremez, zira karşısında
okumuş yazmış insanlar da vardır. Bizler neyin ne olduğunu ya biliriz,
bilmezsek de araştırıp buluruz. Kendisi diyor ki, “Ben imam hatipli
olduğum için bana yarasa dediler. Millet de o yarasayı başbakan yaptı.”
Yukarıdaki ifadeleri ne yazık ki, mezun olmakla iftihar ettiği imam
hatip okulları için hiç de iyi bir reklam olmamış, bu okulların
eğitimimizde yeri olmamasını savunanları haklı çıkarmıştır: Öyle ya, bir
lise mezunu nasıl bu kadar bilgisiz kalmış olabilir?
Kendisine
tavsiyem, büyük İsviçreli antropolog Eugène Pittard’ın (1867-1962)
saygın uluslararası bilimsel bir dergi olan Revue Anthropologique’de
Atatürk hakkında yayımladığı makaleyi birisine tercüme ettirip okusun
(Pittard, E., 1939, Un chef d’état, animateur de l’anthropologie et de
la préhistoire: Kemal Atatürk: Revue Anthro pologique, 49me année,
No.1-3, ss.1-12). O zaman belki de ettiği laflardan pişmanlık duyar,
Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın ve Şevket Aziz Kansu’nun aziz hatıralarından
ve milletinden özür diler ve sıkılır ve bir daha bilim hakkında böyle
ipe sapa gelmez sözler etmekten imtina eder. Bilimkurgu da yazan
Amerikalı yazar Harlan Ellison’un şu sözleri de kulağına küpe olsun:
“Her fikri savunmaya hakkın yoktur. Bilgi temelli fikri savunmaya hakkın
vardır. Kimse cahil kalma hakkına sahip değildir.”
A. M. Celâl Şengör
Yorum Gönder