Atatürk’ün yaşadığı ve unutulmaz izler bıraktığı yerler beni çok etkiler.
Bunların başında da Çanakkale ve Dolmabahçe Sarayı gelir.
Çanakkale’ye ne zaman gitsem, günler öncesinden içimi tarifsiz bir heyecan kaplar. Hele tarihi yarımadayı boydan boya geçen o daracık ve bol virajlı yolda ilerlerken, tüylerim ürperir.
Çünkü Çanakkale Savaşı, Cumhuriyet’in önsözünün yazıldığı, tarihin akışını değiştiren eşsiz bir kahramanlık destanıdır.
Atatürk’ün askeri dehası orada kendisini göstermiş ve Mehmetçikle bütünleşerek, dünyanın en güçlü ordularına “Çanakkale Geçilmez” dedirtmiştir.
Çanakkale Şehitleri Abidesi ise beni çocukluğuma götürür.
1944 yılında projesi onaylanan, 1950’de yapımına başlanan Abide, babamın görevi nedeniyle oradan ayrıldığımız 1957 yılına kadar, bir inşaat iskelesinden ibaretti.
Oysa o yıllarda İngilizlerin, Fransızların ve Anzakların mezarlıkları ve anıtları çoktan bitirilmişti. Hepsi adeta bir tablo gibiydi. Rengarenk çiçeklerle doluydu. İngiliz Mezarlıklarının Müdürü Mr. Mellington, Çanakkale’nin en güzel evinde otururdu.
Binlerce şehidimizin nerede yattığı ise meçhuldü. Çünkü şehitlikler savaş sonrasında elden geçirilmemiş ve yeniden düzenlenmemişti.
Mehmetçiklerin şehit düştükleri yerler, ancak şiddetli yağış sonrasında ortaya çıkan kemiklerinden anlaşılıyordu.
“Abide”, Milliyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, (basın şehidi) Abdi İpekçi’nin başlattığı yardım kampanyası sonucunda 1960 yılında ziyarete açıldı. Ancak okurların bağışları sadece 4 ayağın ve çatının tamamlanmasına yetmişti.
Oysa projeye göre, granit ayaklarda kahramanlık tablolarını yansıtan rölyeflerin bulunması, “Abide”nin yan tarafına ise, Atatürk ve Mehmetçiğin destansı başarısını anlatan dev kitabenin inşa edilmesi gerekiyordu.
* * * * *
1960 sonrasında iktidara gelen hiçbir hükümet Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni tamamlamak ve şehitlikleri ihya edebilmek için gayret sergilemedi.Vurguncular, hortumcular ve hırsızlara trilyonlarca liralık yetim hakkını peşkeş çeken iktidarlar, vatan uğruna göğüslerini siper eden kahramanların aziz hatıralarına yaşatacak “Abide”yi tamamlamadılar.
1996 yılında Çanakkale’de yerel gazetecilik yapan Aynur Narler adlı meslektaşımızdan ARENA Programı‘na sarsıcı bir haber ulaştı. Aynur Narler, bana ve dostum Haluk Şahin’e hitaben yazdığı mektupta, “Abide”nin bir yığın eksikle dolu olduğunu ve adeta unutulmaya terk edildiğini bildiriyordu. Anlattığına göre, oranın Şehitler Abidesi olduğunu gösteren bir tabela bile yoktu.
Haluk’la kolları sıvadık ve “Abide”nin unutulmuşluğunu yansıtan haberleri ARENA‘da ekrana getirmeye başladık.
Yayınlarımız dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay‘ı harekete geçirdi. Onun İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndan sağladığı kaynakla, Prof. Ferit Özşen, “Abide”nin ayaklarındaki rölyefleri tamamladı.
Ama daha yapılacak çok şey vardı.
2002 seçimlerinden sonra Başbakan Erdoğan’la yaptığım bir röportajda sözü Çanakkale Şehitleri Abidesi’ne getirdim. “Türkiye, vurguncularına ve hortumcularına verecek parayı her dönemde buldu. Batık bankalarla ülkenin bir yıllık milli geliri buharlaştı. Ama tarihin seyrini değiştiren Çanakkale Savaşı şehitlerinin aziz hatıralarını yaşatacak abide için üç beş milyon lirayı bir kenara ayıramadı. Bu durumdan utanç duyuyorum” dedim.
Başbakan “Abide”yi en kısa sürede tamamlama sözünü verdi.
Nitekim bir yıl içinde projesine uygun biçimde bitirilerek, ikinci kez ziyarete açıldı. Ayrıca yarımadadaki birçok şehitlik de elden geçirilerek yeniden
düzenlendi.
* * * * *
Büyük önder Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı da beni çok duygulandırır.Sevgili okurlarım hatırlayacaksınız. Bu eşsiz “Ata” mirası da kaderiyle baş başa bırakılmıştı. Neredeyse çökmek üzereydi.
ARENA Programı için bodrum katına indiğimizde gözlerime inanamamıştım.
Sarayın duvarlarından şelale gibi sular süzülüyordu. Bodrumdaki odalar, yıllar önce oraya atılmış ve bir daha hiç el değdirilmemiş binlerce tarihi eserle doluydu. Hepsi kir, pas içindeydi. Ne yazık ki çoğu çürümüştü.
Atatürk’ün odasının görünümü de pek farklı değildi. Tedavisinde kullanılan ilaç kutularıyla şurup şişelerinin bulunduğu komodinde bir parmak toz vardı. Bunları görünce söyleyecek söz bulamamış, ağlayacak gibi olmuştum.
Seyircileri isyan ettiren görüntüler, yetkilileri harekete geçirdi ve Dolmabahçe Sarayı’nı kurtarma operasyonu başlatıldı.
Restorasyon çalışmalarıyla bodrum katında bulunan 10 bin obje tek tek elden geçirildi, onarıldı ve sergilenebilecek duruma getirildi.
Objelerin tümü şimdi sarayın yanındaki “Depo Müze”de sergileniyor.
* * * * *
Dün sabah yine Dolmabahçe’ye gittim.Saat 9’u 5 geçe oradaydım.
Eskişehir’den, Kocaeli’den, Çanakkale’den, Trabzon’dan, kısacası yurdun dört bir yanından gelen, yürekleri Atatürk ve Cumhuriyet sevgisiyle dopdolu, aydınlık yüzlü insanlarımızla birlikteydim.
Bu yıl Dolmabahçe çok farklıydı. Kalabalık, geçmiş yıllara oranla kat be kat fazlaydı. Saygı duruşunda bulunmak için kuyruğa girenlerin bakışları, Atatürk özlemi ve sevgisini yansıtıyordu. Anneler, babalar çocuklarını, dedeler ve nineler torunlarını getirmişlerdi.
Yaşlısı, genci, kadını ve erkeğiyle 7’den 77’ye Türkiye’nin çağdaş yüzü, Dolmabahçe‘deki bu anlamlı fotoğrafla
“Atatürk’ü unutturamayacaklar. Onu unutmayacağımız gibi, daha çok
seveceğiz. İzinde yürümeye devam edeceğiz” mesajını veriyordu.
Dolmabahçe’den ayrılırken, askeri helikopterimizin düştüğünü ve 17 Mehmetçiğin şehit olduğunu duyduk. Şehitlerimize rahmet, acılı ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Acımız çok büyük. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha saygı ve minnetle eğiliyorum.
Yorum Gönder