Üç yüreği vardır öğretmenin.. Dopdolu…
Birincisi, sevgiyle yüklüdür…
İkincisi saygıyla… Üçüncüsü de bilgiyle…
Sevginin, saygının ve bilginin hamalıdır öğretmen...
Hoyratça taşımaz yükünü.. Özenlidir… Hünerli hamal kadar itinalıdır taşıdıklarının, menziline incinmeden ulaşmasında..
Cömerttir de… Aldığından fazlasını üretmektir hüneri… Aldığının değil verdiğinin hesabındadır başı yastığa değende…
*
Birinci yüreği diğerlerinden daha cömerttir.. Okkayla, kantarla, tartıyla dağıtmaz elindekini…Sevgiye kantar olmaz bilir.. Verdikçe de verir..
Veremiyorsa öğretmen değildir!..
İkincisini verirken, karşılık bekler…
Karşılık aldığını görürse, fazlasıyla verir!.. Saygıdır bu alış verişin parası-pulu-metaı!..
Bu beklenti onun hem hukuki hem ahlaki, hakkıdır!..
Hakkını ararken de saygılıdır; hak aramayı öğretirken de.. Öğretisinin özünü saygıya dayandırır.. Hoş görüdür, saygısının bir diğer adı.
Ve der ki: Saygıyı bilmeyen kişi… hukuku bilmez, insan olmanın erdemlerine ermez!..
Öfkeden nemalanır saygıdan yoksunsa kişi. Ve kinden beslenir;..
Bölmeyi-ayırmayı-dışlamayı-kendinden olmayanı adam saymamayı hüner saymak saygıyı rafa kaldırmakla başlar!..Ve bununla da yetinmezken; bu hoyrat hünerine alkış da bekler…
Saygısızlık korkutur…Bastırır.. Susturur. Ricayı bilmez saygısız.. Emreder!..
Kendisini her şeyin mutlak sahibi bilir. Hep ister. Almakta obur; vermekte cimridir.
Öğretmene zıttır bu karakter. Kavrayamamışsa zıtlığı, öğretmen değildir!..
Ölçüsü, ahlaktır, hukuktur saygının.. İşte öğretmen bunu belletir.
“Ahlaka saygı haksa, hukuka saygı görevdir” der…Ve şartları da ekler; “Hukuk, yansızsa, adilse, erkten emir almazsa.. kılı kırk yararsa.. gizli tanık tutmazsa… hukuk baş tacı; saygı da görev!...”
Toplumun ilk öğretisi: Ahlaka ve hukuka dayanmaktır!.. Adil olmaktır.
Saygı; eğilmek değildir!.. Saygı; gelen ağam, giden paşam’cılık da değildir… Makam kapmak uğruna, zalimi sevmek, zulmü alkışlamak hiç değildir!..
Saygı dostluktur; arkadaşlıktır… Yurtta barış, dünyada barıştır…
Yaşam hakkını düşmanına bile hak görebilmektir!.. İsteyebilmektir!..
Dalkavukluğun “saygı” sanıldığı toplumlarda öğretiler; “aydınlıklar” taşıyamaz üç adım öteye…
Aydınlığın olmadığı yerde öğretmenin işi ne!..
Bunu bilmiyorsa… öğretmen değildir!.. Öğretmiyorsa; zillete müstahaktır!..
*
Üçüncü yüreğindeki yükü öğretmenin; bilgi-ışık-aydınlık!..
Bilgi; tarihtir… Geçmişi bilmektir.. Geleceğe yön vermektir..
Bilgi; beslenmektir.. Zorlukları yenmektir… güç birliği etmektir.
Bilgi; hayatı kolaylaştırmaktır, sağlıklı yaşamaktır!... ilaçtır, yakıttır, taşıttır…
Deve, at, katır kültürünü aşmaktır!.. Bilimi yakalamaktır… Işıkla yarışmaktır.
Bilgi; korumaktır; korunmaktır, daha mutlu yaşama; yollar açmaktır!...
*
Bunların ötesinde bilgi inanmaktır da!... Tek şartla ki… aklın ürünü olabildiyse inanç!..
Dogmalara gözü kara dalmak değildir inanmak..
İnançları, insanlara katık gibi sunmak aldatmak değilse nedir!?...
İnançları “cambaza bak”lara malzeme yapmak, han hamam kapmak; makam- mevki’ye basamak yapmak aldatmak değilse nedir!?....
Kulun kula kulluğunu inançlardan saymanın adı, aldatmak değilse nedir!? …
Emeği kutsal bilmekse inanç; akıllara, ahiret korkusuyla gem vurmak… inanç değildir!..
Aldatmaya düşmandır bilgi!.. Aldatanlar da bilgiye düşman!..
Bu ilkenin ışığında cephesi bellidir öğretmenin.. Değilse öğretmen değildir.
Karanlıklara düşmandır bilgi!... Yarasalar da aydınlıklara!..
Bilgiyse yoldaşı; insanın ve toplumun; öğretinin kurgusu da; rotası da doğrudur…
Sonuç: Aydınlık!.. Çağdaşlık… Dostluk!... Barış!... Mutluluk!.. Sevgi!... Saygı!... Hoşgörü!.
Dogmalar kurguya monte edilmişse art niyetle; hele ki yasal dayatmalarla; aklın yolu korkularla kesilmişse, inançlar dayatmalarla, gizli kapaklı girmişse rotanın özüne… sonuç; karanlık ve hüsrandır.
*
Öğretmen; yüklendiği görevin, yükümlüğünü inançları kadar kutsal bilendir..
Gelecekteki toplumun sorumluluğunu bu günden görendir, hissedendir, duyandır!..
Ne ekilirse onun biçileceğini bilendir!.. Öfkeye düşmanlığı da bundandır öğretmenin.
Bilir ki; öfke; kinin gayri meşru neshebidir.… “Dini ve kini unutturmama söylemi, izanlı bir kafanın ürünü olamaz” der öğretmen.. Bu telkinin anlamını iyi bilir…
Aklı öfkenin önünde tutmakla başlar bilime saygı.!?.. İşte öğretmen önce bunu bilir..
Öfke kazanmaz-kazandırmaz!.. Öfkeyle kalkanın ziyanla oturmadığı görülmüş müdür hiç!?..
Öfkenin kaynağı vicdan yoksunluğudur!..
Bir felsefe gerçeğidir ki bu; vicdan ile öfke aynı mekanda bulunmaz…
Öfke, çılgınlıktır…çözüm olamaz sorunlara..
Öfke, korkudandır, ve korkutandır. Baskı ve zulümdür ikinci aşaması..
öÖkeli adam; hem zulmü alkışlansın, hem de sevilsin ister!..Bu nedenle yandaş arar kendine, yalaka tutar, adam besler, biat ve sadakata erbap kullar üretir …
İp arar ortalıkta… ucunda adam sallandırmaya!..
Öfke; böler!.. Cepheyi genişletir!.. Çember genişledikçe; düşman artar.
Öfke kavga getirir… Kavga da kaosu!... Kaos, göz yaşı ve kandır!..
Öfke körüğüdür intikamın.. Çaresizliktir aynı zamanda.. doğal mücadele yollarını tıkar!.. Çözümün parçası olamaz öfkeli adam!..
Ve sonuçta; doğa işlevini koyar ortaya: zihinsel bozukluk kaçınılmazdır sonunda!..
Ve işte o noktadan sonra; yansıtmalar başlar karşısındakine.. öfkeli adamda..
Kendi hatalarının kaynağı görür muhatabını… Muhatabı üzerinden, bir bir döker kendi kirli çamaşırlarını ortaya!.. Artık 5000 koruma da olsa; çözüm olmaz soruna.
Ve tarih, bu türlerle helak olmuş toplum örnekleriyle doludur…
İşte bu tehlikeye ışık tutandır öğretmen!.. Tutmuyorsa öğretmen değildir.
*
İşte; ancak bunları bilenlerin elinde yetişir fikri hür; vicdanı hür, irfanı hür nesiller..
*
Dileriz ki; 24 Kasım’lar milat olsun aydınlık yarınlara..Bilime açılacak yeni kapılara!..
İlki de bugün!..
Mehmet Halil ARIK
Emekli Eğitimci
Yorum Gönder