İkisi de kırmızı, ikisi de bizden.
Birinci uygulama geriye gidişi, ikincisi ileriye yönelişi temsil ediyor.
İlk örnek futbol sahasından, diğeri ise çağdaş sanattan...
***
Cumartesi akşamı Eskişehirspor-Fenerbahçe maçı.
Hakem orada olup biteni görmeden, anlamadan, Fenerbahçeli Caner’e kırmızı kart gösteriyor.
Televizyon seyircisi hakemin hata yaptığını belirgin biçimde görüyor. Nitekim Eskişehir’in futbolcusu da, kırmızı karta neden olan “lan” sözünü Caner’in değil, kendisinin söylediğini itiraf ediyor.
Hakemler hata yapabilir, ancak birden olay hakemi linç
kampanyasına dönüşüyor. Tüm televizyon kanalları reytinge dönük yorumlar
yayımlıyor. Hakemin evine kamera gönderiliyor, özel hayatı
didikleniyor. Rezalet...
Ardından Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu kırmızı kart alan
oyuncuya ceza veriyor. Hakem haklı bulunuyor. İkinci rezalet de bu.
Bu olay FB camiasında 3 Temmuz sürecinin devamı olarak görülüyor. İstatistikler zaten hakemin geçmişte de Fenerbahçe’ye karşı kararlar verdiğini gösteriyor.
Hakemin kararının yanlış olduğunu herkes görüyor, herkes
söylüyor. Suçu işleyenin Caner olmadığını, karşı takımın oyuncusu itiraf
ediyor. Yine de bu ifade dikkate alınmıyor.
Yetmiyor, ne hikmetse ceza kararları alelacele FB’nin Marsilya maçından iki saat önce açıklanıyor.
Hatalı karar veren hakemi, “Aman morali bozulmasın, İngiltere’de maç yönetecek” diye koruyanlar, aynı hassasiyeti Fenerbahçe’den esirgiyor.
Kırmızı kart olayı Türkiye’deki çifte standartlara, adaletsizliğe, kayırmacılığa iyi bir örnek oluyor.
Futbol sahası Türkiye’ye ayna tutuyor. Fenerbahçe’nin uğradığı haksızlığın aynısını ihalelerden duruşma salonlarına kadar her yerde görmek mümkün.
Ahlak bunun neresinde?
Vicdan ise zaten hiç yok.
***
Şimdi biraz da sanatın top sahasına girelim. İstanbul’da açılan Çağdaş Sanat Fuarı’ndan bir alıntı: Ressam Hanefi Yeter ahşap kıvrımlı çok katmanlı tarzını bu kez metal heykellere taşımış. Tüm fuardaki favorim olan “Kiraz Dudaklım” işte böyle lirik bir eser.
Kiraz Dudaklım’ın farkı neydi?
Sanatın genelinden kopup ayrıntıya bakmamızı zorlayan...
İnsanı çok katmanlı düşünce patikalarına götüren...
Tasavvufla geleceği buluşturan, kısacası özenti olmayan, bu anlamda da kendine has bir ahlakı olan...
Kültür emperyalizminin eseri olmayan...
Tuvale üç tane Arapça harf çizmekle kültürüyle barışık havası yutturmaya çalışanlardan farklı...
Kısacası sadece derin değil, aynı zamanda da ahlaklı...
Teşekkürler Hanefi Yeter.
.........
Yine geçen hafta keçe sanatçısı Selçuk Gürışık’ın Minerva Han’da açılan “Deveran” sergisindeki eserler de Hanefi Yeter’in sanatıyla aynı erdeme sahip.
Belki de iki sanatçıyı buluşturan ortak nokta sahip olma
duygusunun ötesine geçebilmeleri, nesnelerle aramızda bir tür manevi ve
ahlaki bir bağ kurma çabası...
Sonuçta futbol sahası da sanat fuarı da bu toplumun aynası.
Bireylerin çoklu ve katmanlı düşünemedikleri bir toplum, haklı haksız
her an ve her sahada kırmızı kart görebilir.
Özgürlük, vicdan, erdem gibi kavramlardan soyutlanınca böyle oluyor.
Kırmızı kartın kimden ve nereden geleceği belli olmuyor.
Yorum Gönder