Düşlerinde bile dersliğindedir İsmail Erten.
Cumhuriyetin “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” öğretmeni... Yaşam,
tümüyle bir derslik ona göre. Hele Madra Dağları, Kozak Yaylası.
Yiğit
bir dağ Madra Dağı, ta başından beri, kale gibi dikilmiş karşısına
denizden gelen yabancıların, geçit vermemiş yağmura, sömürüye. Çok
zorlanmışlar, Düveler köyünü geçememişler. Düveler köyünün üç yiğidi,
söylence; tüm saldırıları püskürtmüşler. İşbirlikçi Kozak ağası,
boyunlarını vurdurtmuş adamlarına. Başlar düşmüş ama, gövdeler taş
kesilip dimdik ayakta kalmış yiğit kayalar. Onlar, günümüzde de,
direnişin simgesi kanlı kayadır...
İsmail, bir aydınlanmacı.
İlhan Selçuk’un ışıklı penceresinden bakıyor yaşama. Üstelik tüm
karanlıkların dibi görünüyor, akıl gözüyle bakınca.
İlhan Selçuk,
Atatürk sevgisiyle, Cumhuriyet kazanımlarıyla yoğrulmuş, dirençli bir
kişiydi. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nâzım Hikmet gibi, çeliğine çifte
su verilmiş bir aydın. Bilinci bilgeliğiyle, aydınlanma savaşımına ivme
kazandırıcı. Okurlarıyla, hakça, insanca, onurlu bir yaşam imecesidir
sürdürdüğü... Bursa Nutku’nda vurgulanan ortamda, Ziverbey Köşkü’nde
işkencelerden de geçse; vurgun yemiş yüreğiyle sabahın köründe sorgulara
da götürülse de “imece” diyor. 1960’tan bu yana yedi rengin imecesi,
aydınlıktır çünkü. Her sabah insan sıcağı sesi duyulur penceresinden.
Her alanda başımıza çuval geçirilerek, yeni korkular üreterek;
umutsuzluklar, yılgınlıklar yaratmaya çalışanlara, yaşamı Silivri
zindanına döndürmeye çalışanlara boyun eğmiyor:
“Dokunsak yıkılır korkunun duvarları / Çıkar herkes zındanından / Eşsiz dolaşımı başlar kanın.”
Sonra, tüm susanları: “Aydın mısın?” diyerek, silkeleyen Rıfat Ilgaz Çınarı...
Şu da basın tarihimizin onurlu Marko Paşa Çınarı...
Bir uğuldadı mı bu çınarlar, halkımızın özgürleşme tarihi dile gelir, yurt boyunca...
Suskunluk
büyüyor, Türkiye oluyor. Dedem Korkut duruşlu İsmail Erten, kabartılmış
toprağa bir çınar daha dikiyor: tüm ormana, dağlara “merhaba” diyen:
İlhan Selçuk Çınarı...
Fırlayıp öne çıkıyor Nail, Ahmed Arif’in Anadolu şiirini okumaya başlıyor:
“...Öyle
yıkma kendini / Öyle mahzun, öyle garip, / Nerede olursan ol, / İçerde,
dışarda, derste, sırada / Yürü üstüne üstüne; / Tükür yüzüne,
celladın... / Dayan kitap ile / Dayan iş ile / Tırnak ile diş ile / Umut
ile, sevda ile, düş ile / Dayan, rüsva etme beni...”
İlhan Selçuk, bir çınar gayrı Kozak Yaylası’nda.
Hainleri, zalimleri, işbirlikçileri, zaman yargıcının karşısına diken, seslenen tüm dünyaya:
“Bir
gök böğürtleni benim sunduğum / Evrenin uyumu tadında / Kalsın bencil
mutluluk kokmuş odada / Özgürlük, kardeşlik, barış / Kutsal bir imecedir
yaşamak.”
Mehmet Başaran/Cumhuriyet
Yorum Gönder