Arkadaşımız Miyase İlknur’un “İlhan Abi” kitabı, İlhan Selçuk’un deyimiyle imbikten geçirilip, iyice damıtıldıktan sonra yayımlandı.
İlhan Selçuk bu kitabı eline alınca ilk şunu söylemiştir:
“Yav gözünüzü seveyim, milletin işi gücü yok, İlhan Selçuk mu okuyacak?.. Bu tuğla gibi kitabı kim okur?”
Sonra da sofradakilere bakıp muzipçe gülümsemiş, “Ben bu kadar önemli bir adam mıyım?” demiştir.
Kitabı elime alınca kalın buldum; bitirince şöyle düşündüm:
Miyase, elindeki malzemenin tümünü kullanmamış.
İnsan, yazar, mücadele adamı, yönetici, aydınlanmacı İlhan Selçuk bir araya gelince elbette 675 sayfa da yetmez.
***
Kitap bir yanıyla Türkiye tarihi. İlhan Selçuk’un çocukluğunu okurken Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Anadolu’yu yaşıyorsunuz. Gençlik ve mücadele yıllarıyla birlikte Türkiye’nin içinden geçtiği çalkantılarda sarsılıyorsunuz. Son yılları okurken mırıldanmadan edemiyorsunuz:
Acaba bir arpa boyu yol gidebildik mi?
Kitabın sonundaki anılar bölümü, gecenin ilerleyen saatinde herkesin “Sofra ufak ufak toparlanıyor” diye düşündüğü bir anda İlhan Selçuk’un, “Yav çocuklar hamurlu bir tatlı yesek” deyişine benziyor.
“İnsan İlhan Selçuk”un yaşamından kesitler, aile mektuplaşmaları edebi bir zenginlik katmış.
Benimki elbette “algıda seçiciliktir” ama, en çok etkilendiğim bölüm İlhan Selçuk’un 1970’lerden 2010’lara
yargı ile mücadelesi oldu. Her yönüyle daha güzel bir Türkiye için
mücadele ederken mutlaka yargıyı da hesaba katmak gerekiyor.
İlhan Selçuk’un 1973 yılında mahkeme önünde yaptığı savunmadan bazı bölümleri paylaşalım:
“Sayın Savcı, iddianamesine, bize yakıştırdığı bir ideolojik ithamla başlamıştır.
Hakkımızdaki iddiası şudur:
Biz ‘maskeli Kemalist’iz.
Ortaçağda insanların gizli inançlar taşıdıkları yolunda iddialarla suçlandıklarını kitaplar yazar.
Bu nedenle açılmış, yürütülmüş davalar vardır. Yeryüzünde
engizisyon mahkemeleri çağı yaşanmıştır. Ancak aradan çok uzun bir süre
geçmiş, insanlık bu dönemi kapatmıştır. Oysa şimdi gene, kişilerin
yazdıklarından, söylediklerinden, göründüklerinden ötede, gizli inançlar
taşıdıkları bir mahkeme huzurunda iddia konusu oluyor. Sayın Savcı, ‘Ey Yüksek Yargıçlar’ diyor, ‘karşınızdaki yazar, yazılarıyla Atatürkçü görünüyor, ama inanmayın, o içinde gizli bir inanç taşıyor, o maskelidir.’
Bu ithamla başlayan, bu itham üstüne oturtulan bir mantıkla suça yöneldiğimiz iddia edilmektedir.
...İddianame okununca görülmektedir ki, sanık
yazarlar arasında en çok bizim yazılarımıza yer verilmiştir. Biz on
yıldan beri günde en az bir yazı yazan kişiyiz. Binlerce yazımız
arasından seçmeler yapılabilir.
...Sayın Savcı’nın yazılarımızı nasıl
ele aldığını anlamak için her iki ibareye bir daha bakmak gerekir. Son
Havadis gazetesi, bizim yazılarımızdan bir paragraf aldıktan sonra
altına, ‘1961 Anayasası ile gelen sol ve sosyalist partilerin adı da cici demokrasidir’
ibaresi ilave edilmiştir. Bu ibare bizim Cumhuriyet gazetesinde
yayımlanan yazımızın esas metninde yoktur. Ama Son Havadis tarafından
okurlarını kandırmak için ilave edilmiştir. Ne var ki Sayın Savcı bu
konuda Son Havadis’e kapılmış veya Son Havadis’ten de ileri giderek ilave edilmiş olan bu ibareyi bizim yazımızın esas metninde varmış gibi sunmuştur.
...Dava dosyasında bulunan ajan raporları ve teyp tapeleri de
tasdiksiz ve mühürsüzdür. Böylece bütün belgeler tasdiksiz, mühürsüz ve
imzasız resmi belge niteliği taşımayan evrak halindedir...
Sayın Yargıçlar,
Bu kadar çürük temeller üstüne yükselen bir bina da çürük olur.
Bunun içindir ki iddianame baştan sona çelişkilerle doludur.
Bir gizli ittifakın değil, ittifaksızlığın, gizli bir örgütün değil
örgütsüzlüğün manzarası çizilmiştir...”
***
Son Havadis gazetesinin yerine yenilerini koyun, teyp
tapelerinin yerine ilerlemiş ortam dinleme ve telefon kayıtlarını koyun,
ne kadar geliştiğimizi görün.
Karamsarlık İlhan Abi’yle ilgili bir
yazıya yakışmaz. Onun deyimiyle, insanlık tarihi iyiyle kötünün
mücadelesi değil mi? O zaman nerede olursak olalım yılgınlığa kapılmadan
yaşamaya, mücadeleye devam...
Miyase İlknur’un ellerine sağlık derken, bizlere Nâzım Hikmet’ten Tevfik Fikret’e pek çok portre sunan Orhan Karaveli’yi selamlamadan geçemeyeceğim. Karaveli’nin “Kendi Heykelini Yapan Adam” adını koyduğu eseri de İlhan Selçuk kitaplarının arasına katıldı.
Nicelerine...
Yorum Gönder