Üç ay önce görevli olarak gittiği
Suriye’de tutuklanan gazeteci
Cüneyt Ünal artık özgür.
Cüneyt’in serbest bırakılmasını sağlamak için
bir süreden beri Şam’da Başkan
Esad’la sürekli ve başarılı bir ilişki
kuran CHP Hatay milletvekilleri M.
Ali Ediboğlu, Mevlüt Dudu, Refik Eryılmaz
ile Hasan Akgül, kendi devletimizin parmağını bile
kımıldatmaktan yoksun olduğu bir barış diplomasisini başarıyla sonuçlandırmış
oldular.
Üzerinde Basın Konseyi Başkanlığı görevi de
bulunan bir gazeteci olarak, öncelikle adı geçen milletvekillerimize ve elbette
Suriye Devlet Başkanı Esad’a da teşekkür
edeceğim.
Zira konsey yüksek kurulunun oybirliğiyle aldığı bir kararı uygulayarak
18 Ekim 2012 tarihinde
İstanbul’daki başkonsolosluğu eliyle
Sayın Suriye Devlet Başkanı’na, yazılı bir başvuruda
bulunmuştum.
“Devletler arasındaki politik nedenlerden doğan
sürtüşmelerin halklar arasındaki dostluk ve kardeşliği etkilememesi için,
tutuklu meslektaşlarımızın serbest bırakılmasını”
dilemiştim.
87 günlük tutsaklığın mutlu bir sonla sonuçlanmasını ve
Cüneyt’in özgürlüğe açılan kapıda kendisini bekleyen
sevgili eşiyle kavuşmasını önceki sabah televizyon haberlerinde canlı olarak
izleyip de duygulanmayan kaç kişi vardı?
Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan
Yardımcısı Arınç, AKP teşkilat
başkanı Erdem ve
TBMM İnsan Hakları
Komisyonu’nun AKP’li
başkanı Üstün, bu
“mutlu
son” haberini takdirle, sevinçle
karşıladılar.
İktidar kanadının sayısal çoğunluğunun bu değerlendirmesine bakarak
“Elbette karşılayacaklar.
Ulusal bir sorunun çözülmesinde particilik mi olur”
derseniz acele etmekle yetinmez, bir de Baasçı
damgasını yemiş olursunuz!
Bakanlar Kurulumuz içinde Batı’nın değer
ölçütlerine en fazla yatkın olduğu varsayımıyla AB
Bakanlığı da uhdesine verilmiş olan Egemen
Bağış; tam kış mevsimine adım atacağımız sırada, çevresini buz gibi
eden ve eminim birliğin Ankara’daki
büyükelçilerinin de hayretle okuduğu demecinde,
Cüneyt’in özgürlüğe kavuşmasında çok ağır bir görevi
üstlenmiş olan milletvekillerinin aldıkları başarılı sonucu
“Baasçılık ilk defa bir işe
yaradı!” şeklinde
yorumlamıştır.
Hani “Kedi erişemediği ciğere mundar
dermiş” derler ya.
İktidar partisinin resmi sözcüsü Hüseyin
Çelik de Egemen Bağış’tan çok farklı
değildir. Hatay’ın CHP’li
milletvekillerinin başarısını “kötü bir
sınav” olarak değerlendiriyor eski Milli
Eğitim Bakanı.
Ya Başbakan bu sonucu nasıl karşılıyor derseniz, sizi,
“Onu elbette ben de merak ettim. Ama tek bir söz
duymamanın şaşkınlığı içindeyim” diye yanıtlamak
zorundayım.
Erdoğan’ın,
Obama’nın verdiği görev gereği
“Kardeşim
Esad”ı biraderlikten reddettiği
biliniyordu!
Ancak bu reddin kapsamının, Türk halkı tarafından sevinçle karşılanan
ve “Cüneyt artık özgür” diye
değerlendirilen bir olay olduğu için Başbakan’ın “yok
sayması”na kadar varacağı hiç
düşünülmemişti.
Acaba bütün meslektaşlarımız Taksim alanı kapatılmadan toplansak da
“Sayın Başbakan bizi duyuyor musunuz?
Beşşar Esad Cüneyt’i serbest bıraktı”
diye haykırsak ve ardından eklesek:
“Haydi siz de şu diktatör dediğiniz eski biraderinizden
geri kalmayın!
Eliniz Şam’a uzanmasa da Silivri
şuracıkta.”
Sarıgül ile uğraşmayın!
Şişli’nin üç mahallesinin bu ilçeden alınarak
bir gece yarısı yasasıyla Sarıyer Belediyesi
sınırlarına verilmesinin, bu üç mahallenin sakinlerinin referandumuyla
saptanması kadar demokratik bir yöntem olamaz.
Şişli’nin sosyal demokrat Belediye
Başkanı Mustafa Sarıgül,
TBMM’nin kararını bir de bu üç mahallenin
sakinlerinin referandumuyla değerlendirmek için pazar günü noter denetiminde
konulacak sandıklarla belirlenmesini istedi.
Önce sandıkların konulacağı okullar için yasak getirildi. Ardından okul
çevrelerinde kurulan çadırlarda halkoylaması
yapılacaktı.
İstanbul Valisi, devletin değil
AKP’nin memuru olduğunu bir
defa daha sergilemek amacıyla sandıklara el koymuş!
Bakarsınız aynı alışkanlıkla bu girişim gelecek ara seçimlerde de
tekrarlanır.
AKP halktan, vali AKP’den korkuyor
demektir!
Yorum Gönder