Bir garip mahkeme salonu. Sanıklara ayrılan yerde bulunan
ekranlar hastane yatağında yatan doksanı aşkın iki ihtiyarın
görüntülerini yansıtıyor. İddianame okunurken avukatlar arasından biri
haykırıyor:
- Başkan bey sanıklar uyuyor efendim.
Görüntü sefil..
Görüntü komik..
Görüntü acı, acıdan da öte trajik.
Bu sürrealist ya da absürd görüntüyü bir yabancı görse anlamaz, sorar:
- Ne oluyor?
- 12 Eylül yargılanıyor?
- 12 Eylül nedir?
- 32 yıl önce yapılmış askeri darbe!
- Ne oldu bu askeri darbeyle?
- Neler olmadı ki... Çok kısaca özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir:
“650 bin kişi gözaltına alındı.1 milyon 683 bin
kişi fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için
idam istendi. 517 kişi için idam verildi. 50 kişi asıldı. 388 bin kişiye
pasaport verilmedi. 30 bin kişinin sakıncalı olduğu gerekçesiyle işine
son verildi. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300
kişi kuşkulu şekilde öldü. 171 kişi işkenceden öldü.”
***
Bu bilançonun hesabı, aradan 32 yıl geçtikten sonra, yatağa düşmüş iki ihtiyara soruluyor.
Soruluyor da ne oluyor?
Hiç; nasıl olsa hiçbir şey olacağı yok. Kimse de öyle bir şey beklemiyor zaten.
Sanıklar belki de kendi başlarına apteste bile çıkamıyorlar.
Ama yine de ne olur ne olmaz, haklarında yurtdışına çıkma yasağı konmuş!
Sanıklardan biri hakkındaki hırsızlık iddiaları ayyuka çıkmış,
yabancı devletlerin arşivlerine girmiş, kendilerine bunlarla ilgili tek
bir soru sorulmuyor, bu konuda bir kovuşturma yapılmıyor. Bunun yerine
soruyorlar:
- Pişman mısınız?
- Hayır değilim, yine olsa yine yaparım... Zaten beni yargılayamazsınız.
Peki 12 Eylül darbesinin yapılmasıyla rolleri sahne önünde görünen maşalar olmak olan “bizim oğlanlar”dan ikisinin yargılanması arasında geçen 32 yılda neler olmuş?
Önce, darbeciler coşkuyla karşılanmışlar. Sonra, yukarıda çok özet bilançosunu verdiğim olaylar olurken John Wayne rolünde
olan, her tarafta alkışlanmış, darağaçları kurulurken sokaklara,
caddelere adı verilmiş; sonra darbecilerin hazırlattığı anayasa
referanduma sunulmuş, halk yüzde 91.5 oranında “evet” derken aynı oranla darbenin liderini cumhurbaşkanı seçmiş.
Darbeciler işi sağlama bağladıktan sonra, cuntacıların
beğenmedikleri adayları veto ettikleri bir seçime gidilmiş ve darbenin
ekonomi bakanı başbakan olmuş.
***
Ne hırsızlıkların, işkencenin hesabı sorulmuş, ne sahte yargının, ne faili meçhullerin.
Ne üniversiteleri cendereye sokan YÖK kaldırılmış, ne milli iradenin bir kısmını parlamento dışına iten seçim yasası.
Anayasa, 15 kez değiştirilmesine karşın yeni baştan, demokratik katılımcı, çoğulcu, bir mutabakat anayasası yapılmamış, 1982’nin iskeleti korunmuş.
12 Eylül sisteminin getirdiği düzende çeşitli partilerin iktidarları birbirini izlemişler.
O da yetmemiş, 30 yıl sonra yine bir 12 Eylül günü referanduma
sunulmuş ve kabul edilen anayasa değişikliğiyle yargının bağımsızlığı,
askeri yargıya bile rahmet okutacak derecede zedelenip tüm yargı siyasi
iktidarın güdümüne sokulmuş.
Sonra da 12 Eylül’ü yargılamak için mahkeme kurulmuş ve bütün spot ışıkları onun üstüne çevrilmiş, hastane odalarına kameralar konulmuş.
Aslında figüran olan, ama kendisini baş oğlan John Wayne sanana soruyorlar:
- Adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık cümlesi sizin mi?
Cevap bunların da üstüne tüy dikiyor:
- Evet! Taraf olmadığımızı göstermek için bir sağdan astık, bir soldan.
Sonra takılmış plak gibi tekrarlamış:
- Bir sağdan, bir soldan... Bir sağdan, bir soldan... Bir sağdan, bir soldan...
Kafamda tokmaklar; “bir sağdan, bir soldan... Bir sağdan, bir soldan... Pişman değilim!”
Midem bulanıyor!
Yorum Gönder