Bizim devrimimiz, ilktir ve örnektir.
Bezirgân sömürgeciliğe karşı yürütülen bağımsızlıkçı kurtuluşu; beyliği, ağalığı, sultanlığı yıkan çağdaş, toplumcu bir halk yönetimini simgeler.
Ezilen uluslara yol, yöntem gösterdiği için de yeryüzü ağalarının, beylerinin hiç hoşuna gitmez.
O yüzden; Henze’sinden tutun, Fuller’ine tüm casuslar; yobaz kukumavlardan tutun emperyalizme kul köle olmuş vaizlere değin tüm işbirlikçiler Türk devrimini sürekli kötülediler, yerden yere vurdular.
O yüzden, kimliği 1923 devrimi ile özdeşleşmiş Atatürk’ün adını ve anısını aşağılamak, yıpratmak, yok etmek için seksen takla attılar.
O yüzden, Türk devriminin yarattığı önderleri kalleş pusularda tek tek öldürüldüler.
Türk devriminden öylesine korkuyorlar ki, şimdi onu belleklerden silmek için üniversitelerde ders olmaktan bile çıkarıyorlar.
Güçleri yetmeyecek, beceremeyecekler.
İçimizdeki bağımsızlık ateşi kor olmuş, yanıyor. Söndüremezler...
Karar
Üstünde güneş doğmayan imparatorluğun üst düzey bir yöneticisinden, bizim taşeronlara dolaylı iletilen bir mesajın i- çeriğini öğrendik. Aşağı yukarı şöyleymiş:“Libya’da biz yapacağımızı yaptık. Suriye’deki sorunun giderilmesi işini de Türkiye’ye havale etme kararı verdik.”
Vurgu çok önemli:
“Kararı verdik.”
Yeni Dinamik
29 il özel idaresi, 1591 belde belediyesi ve yaklaşık 17 bin köyün hukuksal varlığını sona erdiren; belediyeleri, Recep Tayyip Erdoğan’ın beylikleri haline getirmeyi hedefleyen tasarı ters teper mi?CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, tasarının öngördüğü yeni uygulamalardan AKP’nin siyasal bir fayda umduğu, ancak evdeki hesabın çarşıya uymayacağı kanısında:
“Tasarı; Eskişehir’de, Antalya’da avantaj sağlıyorlar gibi gözüküyor ama bu süreç AKP’nin zararına işleyecektir. Örneğin 2009 seçimlerinde aynı mantıkla Kadıköy’den Ataşehir’i böldüler, Bornova’dan Bayraklı’yı, Konak’tan Karabağlar’ı böldülerdi. Bunların tümünü yine biz kazandık. Şimdi de örneğin Antakya Belediyesi’nin Akdeniz, Armutlu, Elektrik ve Sümerler mahallelerini, 20 kilometre ötedeki Defne’ye bağlıyorlar. Bir anlamda etnik bölücülük de yapıyorlar.
Bundan bir sonuç elde edemeyecekleri kesin. Geçen hafta İzmir’deydik. Belediyelerdeki 10 açılış, 10 ayrı mitinge dönüştü. Türkiye’de bir yeni toplumsal dinamiğe girildi.”
Turgut Özal da, bu tür oyunlar sayesinde kendinden çok emindi. Sonra ne oldu? Üstünden buldozer geçmiş gibi oldu!
Halk, dersini verdi.
Stratejik Villa
Çankaya’da Dışişleri Bakanı için ayrılmış bir “Dışişleri Konutu” vardır. Ancak konutu epeydir Dışişleri Bakanı kullanamaz. Çünkü Abdullah Gül ve eşi, her nedense Çankaya Köşkü’nde değil de, orada otururlar.Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için de, devlet, özel bir kişiden -Kayserili işadamı Ahmet Hattat’tan- Gaziosmanpaşa Kırlangıç Sokak’ta 15 Temmuz 2009’da bir villa kiralamıştır. Villa için ödenen kira, ayda 39 bin liradır. Kod farkı ile birlikte 7 kattan oluşan havuzlu villada, yabancı konuklar da ağırlanmaktadır. Ayrıca, korumalar için de villanın yakınında ayrı bir yer kiralanmıştır.
İşte bu villa, Dışişleri Bakanlığı bütçesi nedeniyle Meclis komisyonunda gündeme geldi. Muhalefet milletvekillerinin kafasında oluşan soru işaretlerini özetlersek:
“Ankara’da ‘temsil’ özelliği olan devlete ait birçok bina varken neden o bina? 2 yılda 1 milyon lira ödeneceğine, neden bir konut satın alınmıyor? Korumalara aylık harcaması 7 bin 550 lira tutan bir konut kiralamak hangi mevzuata dayanıyor? Cumhurbaşkanı, Çankaya Köşkü dururken neden hâlâ Dışişleri Konutu’nu kullanıyor?”
Bugüne değin karşılığını bir türlü bulamayan bu soruları yanıtlamak “stratejik derinlik” istiyor galiba.
Tekkecilerin Gözü Aydın
Fırat Kozok’un haberine göre; AKP’liler, tekke ve zaviyelerin kurulması için CHP’ye öneri götürmüşler.Bu öneri en çok, CHP’li olmayıp CHP’den milletvekili yapılan Bülent Kuşoğlu ile Hüseyin Aygün’ü sevindirecektir.
Bülent Kuşoğlu, Zaman gazetesinde 24 Nisan 2011 günü yayımlanan açıklamasında “Tekke ve zaviyeler, çağdaş kurumlar olarak tekrar benimsetilmeli. ‘Bunlar irtica yuvaları!’ Yok öyle bir şey. Tam tersine kültür yuvaları. Tekke ve zaviyeler birer üretim yeridir. Oralarda insan yetiştirilirdi, oralar eğitim ve kültür kurumlarıydı. Ve bunlar aynı zamanda Türk ve İslam kültürünün belirli yerlere aktarılmasını misyon edinen yerlerdi. Tekke ve zaviyelerin olmamasının topluma olumsuz etkileri oldu” demişti.
Hüseyin Aygün de, TBMM’ye ilettiği bir önergede “dergâh ve tekkelere Cumhuriyet döneminde, 13 Aralık 1925 tarih ve Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile el konulduğundan, söz konusu dergâh ve tekkelerin atıl durumda olduğundan, kapısına kilit vurulduğundan” yakınmıştı.
Tekke ve dergâhların açılması konusunda gösterdikleri büyük çaba başarıya ulaşmış gözüküyor. Her ikisinin de gözü aydın olsun!
Yorum Gönder