Bugün eğitim tarihimizin en önemli günü. Çünkü Cumhuriyet’in ilanından sonra başlatılan “aydınlanma döneninin” ilk günü.
1 Kasım 1928’de ilan edilen “Harf Devrimi” ile açılmasına karar verilen Millet Mektepleri’nde öğretime başlanan gün.
Bugün Atatürk’ün “Başöğretmen” olarak kabul edildiği gün. Ve bugün Atatürk’ün “doğum günü” olarak kabul edildiği gün.
Bugün Öğretmenler Günü.
1928
yılının 11 Kasım günü Bakanlar Kurulu Atatürk’e “Başöğretmenlik”
unvanını verdi. Atatürk Millet Mektepleri’nin açıldığı 24 Kasım günü bu
unvanı kabul ettiğini açıkladı ve bu günün Öğretmenler Günü olarak
kutlanmasını istedi.
İşte bugün, o gün. Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye’de okur yazar oranı yüzde 5-8 arasındaydı.
Millet
Mektepleri öce eski yazıyı bilenlere, kısa bir süre sonra da hiç okuma
yazma bilmeyenlere yeni harfleri öğretmeye başladı. 8 yıl süren Millet
Mektepleri uygulaması ile 2 milyon 500 binin üzerinde vatandaş yeni
harflerle okuma yazmayı öğrendi. Okuma yazma oranı 8 yılda yüzde
8’lerden yüzde 25’e çıktı.
1936 yılında Millet Mektepleri
uygulamasına son verildi. Bu işlevi Halkevleri üstlendi. Zaten yeni
nesil çocuklar yeni harflerle, pozitif bilimin ışığında eğitimlerine
başlamışlardı artık.
Bugün Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini
kendi fikirlerince yerden yere vurmaya çalışanlar işte bu günleri ve bu
günlerin değerini asla anlayamazlar, anlasalar da kabullenmek
istemezler..
Bir ulusun uyanışından rahatsız olurlar çünkü.
Büyük
önder Atatürk eğer bu devrimleri yapmasaydı, bugün canlarının istediği
gibi konuşacak ortamı asla bulamayacaklarının bile ayırdında
değillerdir.
Ne yazık ki, Atatürk döneminde başlatılan bu
“aydınlanma hamlesi” önce Atatürk’ün rahatsızlığı, sonra çıkan II. Dünya
Savaşı, ardından çok partili hayata geçişin yarattığı “oy kapma” telaşı
ile dinin siyasete alet edilmesiyle yarıda kaldı.
Eğer bu büyük
hamle çok değil, 10 yıl daha sürdürülebilse Türkiye bugün her açıdan çok
daha farklı, çok daha ileri, modern, demokratik bir ülke olacaktı.
Elbette treni kaçırmadık ama ne yazık ki tren hedefine çok rötarlı
biçimde ulaşacak.
Bugün, Öğretmenler Günü’nde pek çok kişiden öğretmenlerimize saygı ifadelerini dinleyecek, okuyacaksıız.
Çoğunun
sahte olduğunu da bilmeniz gerek. Çünkü Öğretmenler Günü aynı zamanda
“harf Devriminin” kutlandığı, bu milletin okuma yazma seferberliğine
başladığı, dinini de pozitif bilimleri de kendi dilinden öğrenmeye
başladığı gün.
Yani bir kesimin, çıkarları bozulduğu, imtiyazları ellerinden alındığı için “nefretle” andığı gün.
Başta her kisi de öğretmen annem ve babam olmak üzere, tüm öğretmenlerimizin bu büyük gününü kutlarım.
Öğretmen oldukları halde bir türlü atanamayan sevgili öğretmenlerimizi sesinin de artık duyulmasını dilerim.
*****
Af geliyorsa, Apo çıkıyor demektir
Başbakan
Erdoğan Pakistan gezisi sırasında gazetecilerle konuşurken “Silah
bırakan teröristlerin başka ülkelere gidebileceğini” söyledi. Bu sözleri
“af geliyor” olarak değerlendirildi.
Kürt sorununa çözüm olarak
“dağdaki” terörist liderlere bir tür af getirilecekse, bundan Abdullah
Öcalan’ın yararlanmaması mümkün değildir.
En azından şu mantıkla
bakalım; dağdaki terörist liderler herhâlde en az Abdullah Öcalan kadar
suçludur. “Yakalayamadığına af, yakaladığına ömür boyu hapis” mantığı en
azından adaletli değil.
Eğer dağdaki terörist liderler ellerini
kollarını salayarak bir başka ülkeye gidebilecekse, İmralı’daki kişinin
de bundan yararlanması gerekir. Zaten son zamanlarda yapılan yayınlar,
önemli (!) kişilerin söyledikleri bazı sözler Öcalan’ın “ev hapsine”
alınacağının sinyallerini veriyor gibi.
Tabii Başbakan’ın “O
hiçbir yere gidemez. Cezası ev hapsine dönüştürülemez” sözleri bu savı
bozuyor. Ancak Başbakan’ın kritik durumlarda “pragmatik” davranarak
söylediği sözlerin aksine davrandığı görülmedi değil.
Apo’nun bir eve çıkarılması hatta bir başka ülkeye gönderilmesi kimseyi şaşırtmasın.
*****
Dış politikada geldiğimiz nokta gösteriyor ki, bazen uluslararası ilişkiler diploması diplomasiye yetmiyor...
(Gani Yıldız)
*****
Zaman da ilaç olmadı
Usulsüz
araç çekilmesine Zaman Gazetesi’nin el attığını ve bakanlığın bu konuda
soruşturma açtığını yazmıştım. Ancak belli ki Zaman da bu çirkinliğe
ilaç olamadı. Bakın bir okurum ne diyor:
“Sevgili Can Bey; Fahri
trafik müfettişi olduğum için kurallara sonuna kadar uyuyorum, aracımı
da uygun yerlere park etmeye dikkat ediyorum. Geçen hafta arabamı otobüs
durağına park etmiş sıralı araçlardan 5 araba uzağa park ettim. Otobüs
durağındaki araçların plakasını yazdım ve gittim. Yemin ediyorum size
döndüğümde o 5 araç yerinde duruyordu, ama benim aracım çekilmiş.
Ataşehir emniyeti dâhil başvurmadığım yer kalmadı. Bana söylenen, otobüs
durağına park etttiğim. Yalan. Günlük kontenjanlarını doldurmak için
kafalarına göre çekiyorlar, o gün piyango bana vurdu. Hiçbir sonuç elde
edemeden 70 lirayı tıpış tıpış ödedim. İnşallah bu haksızlığa bir çözüm
bulurlar. İnanmıyorum da yine bekleyelim görelim. Mehmet Durmuşoğlu.
*****
Tetik bizde olsa ne olur ki...
Suriye
sınırımıza yerleştirilmek üzere Patriot füzelerini resmen istediğimiz
açıklandı. Hatta bunun için Diyarbakır’da “konumlandırma” çalışmalarının
bile yapıldığı biliniyor artık.
Başbakan Erdoğan talebin
kendilerinden geldiğini ve amacın Türkiye’nin hava savunma sahasını
güçlendirmek olduğunu açıkladı. Sonra da ekledi; “Tetik bizim elimizde
olacak.”
Ancak şu ayrıntıyı görmemiz gerek.
Patriot‘lar,
bir bölgeye yönelik füze saldırılarına karşı koyma sistemi. Biz bu
sistemi satın almıyor sadece kiralıyoruz. Daha doğrusu NATO bu sistemi
bize vermiyor, emanet ediyor. Kullanmak için de kendi askeri personelini
getiriyor.
Patriot’ları bundan önce iki kere getirdik. I. ve II.
Körfez Operasyonlarında Saddam füzelerine önlem olarak sınırımıza
konulmuş, savaş bittikten sonra sökülüp götürülmüştü. Şimdi tekrar
geleceğine göre demek ki bir savaş tehdidi altındayız. O füzeler
yerinden sökülmediği sürece de bu tehdit devam edecektir. O halde
“tetiğin bizde olmasının” çok da anlamı yok. Türkiye’ye atılan bir
füzenin havada imha edilmesi için tetiğe benim subayım bassa ne olur,
Hollandalı bassa ne olur?
Öyle sanıyorum ki, “tetik bizde”
sloganının asıl amacı, kamuoyunun “bir savaş mı geliyor?” endişesine
emniyet supabı olarak kullanılıyor.
Yorum Gönder
Teşekkürelr güzel site :)