Bizans’tan Osmanlı’ya Gelen Gelinler - Cevat Kulaksız


Hürrem Sultan’ın da içinde anlatılan, Muhteşem Süleyman’dan esinlenerek söylenen “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi bir TV de yayınlanmata olduğunu biliyoruz.  Hürrem Sultan ve öteki padişah eşlerine baktığımızda, pek çok padişahın eşlerinin ve de padişahların analarının Hıristiyan kökenli olduğunu tarih kitapların öğreniyoruz.
Ordusu da, Eşleri de Hıristina Kökenli Olan Bir Devlet
Bilindiği gibi, Osmanlı Ordusu’nun temelini teşkil eden Yeniçeriler de, çoğunlukla fetihlerde toplanan Hıristiyan çocuklarının Müslüman adetlerine göre yetiştirilip,  Yeniçeri askerini oluşturuyordu. Bu nasıl devlet ki, askeri de, devletin başındaki padişahın da eşleri Hıristiyan kökenli olmakta? Bunu kendikendimize sormaktan edemiyoruz.
Bu böyleyken, devlet özellikle Hıristiyanlarla savaşarak, Viyana kapılarına kadar giderken, nice katliamlar yaptıkları “kâfir” dediği Hıristiyan’ların kızlarını nasıl eş olarak alabiliyordu. Her ne hal ise, biz âcizane bunları kendi kendimize sormadan edemiyoruz.
Padişahlar, Hıristiyan kızlarını kâh normal eş olarak istemeleri yanında, esir pazarlarından en güzel esir cariyeler seçilip para ile eş adayı olarak satın alınmasına kadar, ne ki, başka kral oğluna gelin giden Hıristiyan kızları bile çeyizi, gelinliği ile birlikte kaçırılıp padişaha sunulduğu olaylar olmuştur. Biz fazla uzatmadan, Hürrem Sultan’dan daha önce, Bizans’tan alınan veya kaçırılan Hıristiyan gelinlerin bazılarını, yorum katmadan tarihçilerin kaleminden nakletmek istiyoruz.

OSMANLI BAŞKASINA GİDEN GELİNİ KAÇIRDI EŞ YAPTI
GELİN ATA BİNMİŞ GÖR KISMET KİMİN İMİŞ
Osmanlı, gelin iken kaçırılan Fransa Kralının kızı Nache de la Bazory’den önce, Bizans Tekfurunun kızı, hem de bir Türk komutana gelin gidecekken, düğünde kaçırılıp, ikinci Osmanlı Padişahı Orhan Bey’e verilmiştir.
Yarhisar Tekfuru’nun kızı, Orhan Gazi’nin eşi ve Murad-ı Hüdavendigar ‘ın annesi.
Asıl adı Holofira ‘dır; Müslüman olduktan sonra “Nilüfer” adını almıştır. Osmanlı’daki yabancı eşlerden ikincisidir. Orhan Gazi’yle tanıştığı sırada Bilecik Tekfurunun oğluyla nişanlıdır.
Osman Bey, Başkent Karahisar’a, seferden yanında getirdiği bol ganimet ve kazandığı büyük bir şöhretle döndü. Bilecik’in yönetimini bir komutanına bıraktı. Ne var ki, bu komutan Türk olmasına rağmen Osman Bey’e ihanet etti. Bu hain komutan, tekfurlardan birinin kızı olan Holofira ile yapılacak düğününe Osman Bey’i de davet etmiş, düğün sırasında kuracağı tuzakla onu öldürmeyi tasarlamıştı. Ancak Osman Bey, kendisine kurulan bu tuzağı Bizanslı dostu Mihal’den öğremnişti. Bununla birlikte tuzaktan haberi yokmuş gibi davranarak adamlarıyla birlikte düğüne gitti ve onları kazdıkları kuyuya düşürüp, bir savaş hilesiyle Bilecik’i tekrar kendisine bağladı. Hain komutanı öldürttü. Gelin adayı Holofira’yı da yanına alıp kendi kalesine götürdü. Ve bu savaşta büyük yararlık gösterenon sekiz yaşındaki oğlu Orhan’a, on üç yaşındaki Holofira’yı adını Nilüfer yapıp eş olarak verdi.
Daha sonra ordusunun başına geçip Nilüfer’in babasının bulunduğu Yarhisar’a gitti. Yarhisar’la birlikte, Frigya’nın dağlık bölgelerinden önemli bir bölümünü daha topraklarına kattı. [i]
Fransız kökenli Alphonse de Lamartine’in (1790-1869) yazdığı Osmanlı Tarihi’inde böylece anlatırken, bizim tarihçilerimizden Hoca Saaddin Efendi de,  (d 1536veya1537—ö1599) tarih kitabında, bu ilginç gelin kaçırma olayını şöyle anlatmakta:

DÜĞÜNDE TUZAK “KİME NİYET KİME KISMET”
Osman Gazi komşu tekfurların kıskançlık ve hileleri ile bir düğün davetinde tuzağa düşürülüp öldürülmek istenir. Yarhisar Tekfurunun kızı Horafira, Bilecik Tekfurunun oğluna verilmiş onların düğünü olduğundan, şanlı Beyliği hızla ilerliyor, genişliyor ve komşu Osman Gazi de bu düğüne davetlidir. Tekfurlar da bundan korkmaktadırlar.
Kendisinin düğün tuzağında yakalanarak esir alınacağı planını, Osman Gazi, dostu olan Harmankaya hâkimi Köse Mihail’den öğrenir, tuzaklarına karşı tuzak kurar. Düğünün yapıldığı Çakırpınar yakınlarındaki derin bir vadide silâhlı askerlerini bekletir. Onların tuzağı işlemeye başlar ve Osman Gazi’nin bir işareti ile gizlenen askerleri ummadıkları bir baskınla onların tuzakları bozulur. Düğün, gelinlik kıyafetleriyle Horofira kaçırılıp oğlu Orhan’la nikâhlanır. Yeni adı “Nilüfer” olur. Bundan sonra Bursa yakınlarından akan ırmağın adı da “Nilüfer” olur. Nilüfer Hatundan Orhan Gazi’nin Süleyman, Murat (Hüdavendigar), Kasım Çelebi adlı oğulları olur. (Şimdiki Nilüfer İlçesi ve Nilüfer Irmağı)
Bu tür olaylar için, günümüzde de söylenen bir atasözü vardır: “Gelin ata binmiş gör kimin kapısına inmiş” Ayrıca Oğuz’lardan kalan bir atasözü de şöyle der: “Kim yudu, kim taradı sohbet kime yaradı”.
Bu kız kaçırma olayından sonra, salt Osman ile dost olmak için, Bizans İmparatoru 111.Andronikos Paleologos 15 yaşındaki kızı Prensenses Asporçe’yi ikici eş olarak Orhan’a verdi, anlaşma yaptı, bu evlilikten Şehzade Halil oldu.  Daha sonra Bizans İmparatoru olan Vl. Yoannis Kantakuzinos, yine Osmanlı ile barış olsun diye,17 yaşındaki Teodora’yı (60 yaşındaki) Orhan’a üçüncü eş olarak verdi, antlaşma yaptı. [ii]
BİZANS İMPARATORUNUN KIZ KARDEŞİ TÜRK BEY’İNE
Bizans, yıkılışa doğru giderken son çare olarak komşularına sürekli dostluk ellerini uzatmak istiyorlar, ne ki kızlarını, kız kardeşlerini padişaha veya Türk Bey’lerine eş olarak veriyorlardı. Bizans Tekfurları kendilerini, ancak düşmanlarına dostluk eli uzatarak koruyabiliyorlardı. Hatta o günlerde Bizans İmparatoru Andronikos bile kız kardeşi Maria’yı “öteki Türkleri ve özellikle Osman Bey’i durduracağına” söz veren Türk Bey’i Olcayto’ya eş olarak veriyordu.
Eşinin gücünden fazlasıyla gurur duyan Maria, düğün alayıyla beraber İnegöl’e kadar ilerledi ve Osman Bey’den kendisine, daha güçlü bir Türk beyinin karısı olacağı için saygı gösterilmesini istedi. Osman Bey de bu isteğe başında bulunduğu ordusunu Yenişehir’den Karadeniz kıyılarına kadar ilerletmekle yanıt verdi. [iii]
ORHAN BEY’İN ÜÇÜNCÜ KARISI DA HIRİSTİYAN’DI
ORHAN BEY’E ÜÇÜNCÜ HIRİSTİYAN EŞ

Orhan Bey (1281-1362), Osmanlı devletinin ikinci padişahı Kurucu Hükümdar Osman Bey’in-Malhatun’un oğludur. Orhan Gazi’ye dinin kahramanı manasına gelen Şücaeddin lakabı verilmiştir.
Adına kesilen ilk Osmanlı akçe sikkesi Rebievvel 724 (Şubat 1324) tarihi taşımakta ve Orhan’in en geç bu tarihte Bey olduğuna kanıtlamaktadır. Osmanlı’nın ilk tapu senedini Miladi 1301 yılında Orhangazi; Şeyh İzzeddin İsmail’e Sakarya Akova’daki Çalıca ve Şehler Köyü vakıf tapusunu vermiştir.
Orhan Bey, Horofira (Nilüfer), Asporça ve Teodora adlı üç Hıristiyan kadınla evlenmişti.

Bizans İmparatorluğu, Kantakuzenos sayesinde Hıristiyan bir prensesin ilk kez bir Osmanlı beyi ile evlendiğine tanık oluyordu. Orhan Bey’in elçileri, Kantakuzenos’un ve İmparatoriçe İren’in kızları güzel Teodora’yı almaya İstanbul’a kadar gelmişlerdi. Deniz kıyısında İmparatoriçe İren ve kızları için sırf ipekten görkemli bir harem çadırı hazırlanmıştı.
İmparatoriçe ve kızı geceyi çadırda geçirdiler. Ertesi gün, güneş doğarken İmparator Kantakuzenos ve ordusu gelince çadırın çevresindeki perdeler birden açıldı.
İki ırkın anlaşması uğruna kurban edilen genç ve güzel Prenses Teodora, Osmanlıların hayranlıkla izlediği ipek ve altınla bezenmiş bir taht üzerinde göründü. Osmanlıların daha sonraları ahlaksız Bizans imparatorlarından miras alacakları saray hadımları, tahtın çevresinde secdeye kapanmış olarak duruyordu. Borulardan göklere canlı melodiler yükseliyor, yer yerinden oynuyordu.
Annesi, tanrısı ve yurdu için gözyaşı döken Teodora, Orhan Bey’in elçilerine teslim edildi.
Bir Osmanlı teknesi onu karşı kıyıdabekleyen Orhan Bey’e ulaştırdı. İki ırk gösterdikleri özverilerle halklarının gözünde temiz çıkmak istiyorlardı. Teodora, Bursa hareminde çocukluk dininin gereklerini yerine getirmekle serbest olacaktı. Sarayında başka eşleri olan bir kocanın yeni eşi olan Teodora, Müslüman gelenekleri içinde dinine sadık, sofu bir Hıristiyan olarak kaldı. Ortaya çıkan bu akrabalıktan kocasının sevgisini ve Osmanlıların saygısını kazandı.
Kendisi on sekiz yaşındayken, güzel ve ünlü Nilüfer ile evlenen Orhan Bey, Teodora ile sonuncu evliliğini yaptığında atmış yaşını geçmişti. Demek ki Orhan Bey’in ilk karısı da son karısı da Hıristiyan kökenli idi. İlk karısı 13 yaşındaki Holofira Türklere komşu bir Hıristiyan Tekfurunun kızı iken, son eşi Teodora ise Bizans İmparatoru Kantakuzenos’un kızı idi.

İki imparatorluk arasında ortaya çıkan bu akrabalıktan birkaç ay sonra, damadının (Orhan Bey’in) yardımıyla İstanbul’da tahta geçen Kantakuzenos, Bursa Sarayı’na gelerek kızını ziyaret etti. Bursa’da çeşitli eğlenceler ve avlar düzenlendi. Öteki eşlerinden olan dört oğlu ile Orhan Bey, imparatorun önünde giderek, onu Üsküdar’a kadar yolcu etti. Orhan Bey’in yaptığı bu konukseverlik Bizans’ta saygı gördü.
Teodora, Orhan Bey’den izin alarak zaman zaman İstanbul’a gidiyor annesini, kızkardeşlerini ziyaret ediyordu. Her seferinde büyük birbağlılık içinde tekrar Bursa’ya dönüyordu.
Bu arada Bizans İmparatoru, hem insan onurunu, hem de Hıristiyan inancını ayaklar altına alan bir anlaşmayı da kabul ediyordu. Bu anlaşmaya göre Osmanlılar, ellerinde bulunan Hıristiyan savaş tutsaklarını İstanbul’a (Bizans’a) getirerek satabileceklerdi. Gerçekten çok tuhaf, Hıristiyan köleleri, esirleri Hıristiyan diyarında Bizans’ta satmak ne kadar onur kırıcı bir şey olsa gerek…
Bizans tarihçilere göre, İstanbul sokaklarında, başsız kalmış sürüler gibi, her cinsten Hıristiyan tutsaklara rastlanıyordu. Osmanlılar, Rumların duygularıyla oynamak için, tutsakları özellikle zinzirliyorlardı. Bura rağmen, pek çok tutsak çocuk ve kız, İstanbul’da satılamıyor, başka Osmanlı illerine gönderiliyordu. [iv]

SULTAN MURAD DA BİZANS’TAN ÜÇ GELİN ALDI
Prenses Mara ve Sultan Murad – Hayat Dergisi Arşivinden
Sultan Orhan Bey, kendine eş olarak Bizans’tan iki eş (Holofira ve Teodora) aldıktan sonra, onun oğlu Sultan Murad’da Bizanstan üç gelin aldı.
Osmanlılar Anadolu’da, devletlerini pekiştirdikten sonra Rumeli’ye de geçerek fetihlere devam ettiler. Bizans tamamen çembere alınmış gibi idi. Osmanlılar Bizans’la sürekli savaş, barış derken, bazen müttefik gibi görünüyorlardı.
Bu arada, müttefik durumuna gelen Bizans İmparatorluğu ile kurulan barışı sağlamlaştırmak için Sultan Murad, kendisine ve iki oğluna imparator ailesinden üç gelin aldı. Babaocağı olan Yenişehir’de, sanki atalarını, kendi zaferleri ve görkemine hayret ettirmek istercesine üçlü düğün yapıldı.
Düzenlenen düğün töreninde, Osmanlıların sadeliği ile Rumların zenginliği biraraya gelmişti. Gelenekleri, kendilerini yenenlerin gelenekleriyle karıştıkça bozulan Rumlar ise olup bitenlerin farkında değillerdi. Osmanlılar her savaşta Bizanslıları yeniyorlar, tek tek kalelerini fethederek onları İstanbul’a iyicene adeta sıkıştırmışlardı. [v]
Bulgar Kıralı İvan Şişman ülkesinin önemli bir kısmını kaybetmiş olduktan sonra, 1368′de kızkardeşi Prenses Mara’yı I. Murat’la evlendirdi ve Bulgaristan’in Osmanlıların yüksek egemenligi altında bulunan bir ülke olma statüsünü kabul etti. [vi]

YILDIRIM BEYAZID BAŞKASINA NIŞANLI KIZI KAÇIRIP EŞ YAPTI
Yıldırım Beyazıd ile Bizans arasındaki sürtüşme, her geçen yıl Bizans’lıların aleyhine geliyordu. Bizans’taki taht kavgalarına bazen bilerek Yıldırım Bayezid’de karışıyordu. Bu gölge Bizans İmparator’luğunun yakın bir gelecekte çökeceğine inanan Yıldırm Bayezid, hükümdarların birbirlerine karşılıklı saygılarını bile Andronikos’a uygulamıyordu.

Nitekim güzelliğiyle dillere destan olan Venedik’li bir prensesin, Andronikos’la evlenerek Bizans’ın topraklarında hüküm süreceğini öğrenince, vezirlerinden Sarıca Paşa’yı göndererek gelin götüren Venedik kadırgasını içindekilerle birlikte ele geçirdi. Yıldıdım Bayezid, Edirne’ye getirilen Venedik’li prensesin güzelliğine hayran kaldı. Göremli bir düğün yaparak prensle evlendi. Onu hareminin en seçkin köşelerinden birine oturttu.
Bayezid fetihlerine devam ediyordu. Sakız adasına akınlar düzenlenerek, akıncılar, “Sakız’daki meyve bahçelerini ateşe verirken, genç kızları ve çocukları yanlarına alıp gidiyorlardı”. [vii]

YILDIRIM BAYEZID’I İÇKİYE ALIŞTIRAN SIRP KIZI

Komşu Las (Sırp) Ülkesi Tekfuru Vlakoğlu’nun oldukça güzel Mehliça adlı bir kız kardeşi vardı. Bu kız o kadar ünlendi ki, kızın güzelliği Padişah Yıldırım Bayezıd’ın kulağına kadar ulaşmıştı. Vlakoğlu kızının Padişah Yıldırım Bayezid’e verilmesinin uygun olacağını söyleyerek, padişaha teklif etti. Çok büyük armağan ve çeyizle padişaha kız oğlunu gönderdi.  Bu Las(Sırp) kızı öylesine işveli, öylesine cilveli idi ki, padişahın aklını başından aldı. Onu her türlü eğlence ve içki âlemine alıştırdı. Padişah devlet işlerini konuşamaz oldu. Bu işveli kadının cilveleri ile Padişah, sazlı sözlü içki meclisleri kurdu. Devlet adamaları vezirler çaresiz kaldı. Daha önce Vlakoğlu kız kardeşine bu işve, cilve ve içki öğüdünü vermiş, ondan kendisi için bazı tavizler de istemesini sıkıca tembihlemişi.         [viii]
Yıldıdırım Bayezid zamanında saray ahlaksızlıkları bütün fecilikleriylr başlıyordu. Yıldırm, kardeşi Yakup Çelebi’yi taç ve taht uğruna Kosova Ovasında öldürüyor, saltanatını zevk ve sefahatle lekeliyordu. Sırbistan kralının kız kardeşi Mehliça ile evliliği zevk ve sefaya meyilli ahlakını büsbütün bozuyordu. Mehliça’nın tesiriyle işrete alışıyor, sarayını gençve müstesna içoğlanlarıyla dolduruyordu. Bursa sarayı Yıldırım zamanında, güzellerle yasak işret yeri halini alıyordu. Yıldırım, Rumlardan, Sırplardan, Bulgarlardan, Macarlardan alınan genç çocuklar ortasında içki tesiriyle sarhoş hükümet işlerine baamıyordu. Ömrünü gazalarda geçiren cesur padişah, karısı Sırp kızı Mehliça’nın işret, içki âlemi ile kendinden geçiyordu. Türkler böylece Bizansla hısım akraba olurken, Bizans’ın, Hıristiyanların içki ve öteki ahlaksızlıklarını da alıyorlardı.
Osmanlı sarayında Yıldırım Bayezid’in bu içki, işret ahlaksızlığı devam ederken devrin üleması endişe ve üzüntü içinde kıvranıyordu. Bir gün devrin ülemalarından Emir Sultan, Ulu Cami’yi ziyarete gidiyor, orada padişaha rast geliyor, sitemle “caminin her köşesine birer meyhane yapılmasını” tavsiye ediyordu. Yıldırım Bayezid’in hayret ve şaşkınlığı üzerine, Emir Sultan şöyle diyordu:
-Allahın evi olan şerefli kalbinizi niçin sarhoşluk veren ve yasaklanmış şeylere bulaştırırsınız”
Emir Sultan’ın uyarısı üzerine Yıldırım Bayezid, o günden itibaren işrete tövbe ediyordu.
Ama ne yazık ki, Osmanlı Sarayı’nda o yıllardan sonra içki, kadın işretleri Yıldırım’ın çocuklarından başlayarak yüzyıllarca son padişaha kadar devam etmiş. Belki de böylece devletin yıkılışının hazırlığını yapmıştır.
Kadere bakın ki, Yıldıdırım Beyazıd işte böylece hallerinden sonra,  çocuklarının ve kendinin başına gelen felaketleri tarih kitapları hazince yazdığını hepiniz okumuşsunuzdur. [ix]

DİPNOTLAR



[i]  Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine Kapı Yayınları 2011 sf 14
[ii]  1-Tacu’t Tevarih Hoca Sadedin Efendi Mil. Eğitim Bak Yay. Cilt:11, Sf: 33–36
2- Padişah Anaları Ali Kemal Meram Sf:18–50           
[iii]  Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine Kapı Yayınları 2011 sf 16
[iv]  Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine Kapı Yayınları 2011 sf 35-36
 [v]  Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine Kapı Yayınları 2011 sf 64
[vi]  http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Murad
[vii]  Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine Kapı Yayınları 2011 sf 78-79
[viii] Tacu’t Tevarih. Hoca Sadeddin Efendi Cilt:1 Sf: 208–209
[ix] Kadınlar Saltanatı Ahmet Refik Altınay Tarih Vakfı Yayınları 2000 sf 11-12-13

http://hakimiyetimilliye.org/2012/10/bizanstan-osmanliya-gelen-gelinler-cevat-kulaksiz/

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget