Stafford’un dizeleri eşliğinde, yağmurlu bir günün öğle saatlerinde, 21 ayı aşkın süren “Balyoz Davası”nın kararını bekliyorum.
Gökyüzü her zamanki yerinde...
Bir avuç umut, bir avuç özlem, bir avuç sevgi.
Onu arıyorum kendimce ama ne yazık ki yok!
250’si tutuklu 365 sanıklı “Balyoz Davası”nın 107’nci duruşmasında nasıl bir karar çıkacak?
Şu anda bir şey söylemek olanaksız...
Bugün gazetelerin birinci sayfasında kararı okuyacaksınız.
Ben davanın haksız ve hukuksuz olduğuna inanıyorum...
Elbet darbeciler ve darbeseverler yargılanmalı...
Bir koşulla!
Kurunun yanında yaş yanmamalı.
Benim sorum şu:
“Bu davada neden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman tanık olarak dinlenmedi?”
Bu bir siyasi davadır, çıkacak kararı şimdiden biliyorum...
Çok tartışılacaktır yargının verdiği karar...
Ne diyeyim o zaman:
“Vatan sağ olsun!”
Bu ülkenin eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, eğer terör örgütü kurmaktan yargılanıyorsa, dağdaki Mehmetlerin komutanları terörle nasıl mücadele eder?
Bu soruya kim yanıt verecektir, söyler misiniz?
***
Grileşen bir gökyüzü, yağmur ve soğuk...
Yaprakların izini sürüyor sanki hayat!
Ölümler...
Zap Suyu’ndaki Mehmetler, Uzman Çavuş Mehmet’in ölüsünü Zap Suyu’nda el ele verip buldular beş gün sonra.
Tunceli’nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun, PKK’li kadın terörist tarafından lojmanının giriş kapısında silahla başından vurularak ağır yaralandı ve önceki gün yaşamını yitirdi.
Uzun’un yargıç arkadaşı Ahmet Eryılmaz’ın çığlığını duyunca insan ister istemez soruyor:
“Devlet nerede devlet?”
PKK’nin cirit attığı, yol kestiği Ovacık’ta adliye lojmanlarında polis yok, kamera yok, silah yok.
Murat Uzun, genç yaşında öldürüldü...
Geride iki çocuk ve bir eş.
Murat Uzun bir ay önce silah istiyor... Lojmanların polis tarafından korunması isteminde bulunuyor...
Önemsenmiyor bunlar...
Neden ve niçin?
Bir devlet yargıcını, Mehmetlerini koruyamıyor.
Ülke kan gölüne dönüşmüş, devletin umrunda değil.
***
Akçakale sınır kapımıza bakın bir kez olsun...
Orası yol geçen hanı...
Kimin girip çıktığı bilinmiyor!
Böyle bir devlet olur mu?
Olsa, isyancılar Suriye’de çatışıp, akşam Türkiye’ye dönmezler, televizyon kanallarına çıkıp şöyle demezler:
“Bizim için karşıya geçmek kolay oldu... Mayınlı alandan geçiyorduk eskiden, şimdi sınır kapısından...”
Artık her şey açık seçik ortada.
İsyancıların bir bölümü Hatay yöresinde yiyip içip, yatıp kalkıp, Suriye’de Esad’ın askerleriyle savaşıp Türkiye’yi mesken tutuyor.
AKP aklını başına almalı, PKK terörünün arkasında Esad’ın olduğunu söyleyip, ölen Mehmetlerimizin üzerinden oy avcılığı yapmamalı.
PKK 30 yıldır var...
Elbet arkasında Suriye var...
Ama salt Suriye yok!
Barzani var, emperyalizmin ağababası ABD var, Almanya var, Belçika var, içeride işbirlikçiler var.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, polisini, askerini, savcısını, yargıcını, kaymakamını koruyamıyor PKK’den...
Peki kimi koruyor?
Esad rejimine karşı çıkan El Kaide militanlarını!
***
Yağmur yağıyor...
Gökyüzü giderek kararıyor.
Yaprakların izi, düşüncelerin kilitlendiği yerde toprak titriyor sanki...
Bu arada “Balyoz Davası” kararını mahkeme açıkladı. Haberi Cumhuriyet’te okuyacaksınız.
İçimde tarifsiz sıkıntı, gökyüzü sıkılmış yumruk gibi...
Ne demiştim:
“Vatan sağ olsun!”
Yorum Gönder