Tarihin Kara Lekesi Sivas Katliamı - Gündüz Akgül

Yarın insanlık dışı katliamın 19. Yıldönümüdür.
4.Temmuz.1993 günü düzenlenecek 4. Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak için, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından laik Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Sivas’a, 30.Haziran.1993 günü sanatçılar, yazarlar, ozanlar ve yüzlerce aydından oluşan topluluk, Ankara’dan Sivas’a doğru yolu çıkarken, Sivas halkı gelen konukları coşku ile karşılamak üzere hazırlık yapmaktaydı.
Bu şölenin karanlık eller tarafında bir katliama dönüştürüleceğini kimse tahmin edemiyordu.
Şölene katılanlar, 2 Temmuz saat 14.00’te Kültür merkezinde düzenlenecek “Medya ve Emperyalizm” paneli hazırlığını yapıyorlardı.
Diğer tarafta ise katliamı gerçekleştirmeyi planlayanlar, Cuma namazı sonrasında değişik Camilerden gelerek Kültür Merkezinin önünde toplanmaya ve saat 13.30 sıralarında , “Sivas laiklere mezar olacak, şeriat gelecek batıl zail olacak, Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak” naralarıyla Kültür Merkezinde toplanan sanatkârlara, yazarlara, ozanlara ve aydınlara saldırmaya başlarlar.
Sayıları az olmakla birlikte orada bulunan Güvenlik güçlerinin müdahalesiyle bir ara geri çekilen saldırganların planladıkları katliamı gerçekleştirmekten vazgeçme niyetleri yoktur.
Büyük bir olayın olacağı kesindir. Kültür Merkezi boşaltılarak şölene katılanlar başka yerlere yönlendirilmeye çalışılırken, Saldırgan ekip Valilik Konağına yönelir. “Şerefsiz Vali istifa, Sivas size mezar olacak, şeriat gelecek zülüm bitecek, yaşasın şeriat, Muhammed’in ordusu kâfirlerin korkusu, yaşasın Hizbullah, kahrolsun laiklik” sloganları ortalığı çınlatırken Valilik binası taş yağmuruna tutulur.
Zaman ilerledikçe saldırganların sayısı artar. Sanatçıların, yazarların ve ozanların bulundukları Madımak Oteline yönelirler. Otelin önünde bulunan az sayıda ki güvenlik güçleri saldırganlara “Yapmayın, dağılın” uyarısında bulunuyorlarsa da, işlenen katliamı önlemede etkisiz kalırlar.
Otelde rehin tutulanlar, Valiyi ve Emniyet Müdürünü arayarak önlemlerin arttırılması isterken, diğer yandan Ankara’yı arayarak Başbakan, Başbakan yardımcısı ve Bakanlardan yardım isteyerek olayın tehlikesini anlatırlar. Aldıkları yanıt ise “Korkmayın, her türlü önlem alınmıştır” demekten öteye gitmemektedir.
Bu arada Ankara’yı arayan Vali, olayın gittikçe bir katliama dönüşeceğini söyler. Valinin bu çabaları sonucu az sayıda da olsa civar illerden ve Sivas’taki Tugaydan yardımcı kuvvetler gönderilir. Bu Kuvvetler de yetersiz kalır ve saldırganlar Madımak otelini ateşe verirler. Kaçıp kurtulmaya fırsatı bulamayan 33 aydın ve iki otel görevlisi yakılarak katledilir.
PSAKD (Pir Sultan Abdal Kültür Derneği) İnternet arşivleri ile birçok yazarın bu konuda yazdığı makalelerden derlediğim bilgilerin ışığında SİVAS KATLİAMI’NIN gerçekleşme tarihçesi özet olarak böyledir.
Bu Katliamın perde arkasını aralayıp düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım.
Ülkemizde aydınlanma dönemi, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluş savaşında kiutkudan sonra, kuruluş aşamasında gerçekleştirdiği devrimler sayesinde başlamıştır. Ancak Kemalist aydınlanma Fransız İhtilalı gibi ulus tarafından benimsenerek gerçekleştirilen bir aydınlanma değildir. Büyük bir devrimci olan Mustafa Kemal Atatürk ve bir avuç yol arkadaşı ile gerçekleştirilen bir aydınlanmadır.
Buna karşın ulusuna çok güvenen Atatürk, kısa sürede bu devrimlerini benimsetmeyi başarmışsa da, karşı devrimciler hiçbir zaman boş durmamış, devrime karşı yeraltı örgütlenmelerini süregelmişlerdir. Çok partili parlamenter rejime geçtiğimiz 1946 sonrasın da, iktidar 1950 seçimlerinde sağ partilerin eline geçmiş, o günden bu güne kadar devam eden süreçte oy uğruna devrimlerden ödün üstüne ödün verilmiş ve karşı devrimciler her geçen gün daha çok cesaretlendirilmişlerdir.
 Laik Cumhuriyet kurulduğundan beri devrimlerin ödünsüz savunucusu olan Alevi kitle ve aydınlar, asırlarca devam ettiği gibi karşı devrimcilerin hedefini oluşturmuştur. İşte Sivas katliamının arkasında yatan gerçek budur. Bu saldırı doğrudan doğruya Laik Cumhuriyet ve dolayısıyla bu cumhuriyetin savunucuları olan Alevi kitlesi ile aydınlara yöneliktir.
Saldırı ve katliam o günkü refleksle yapılmış bir saldırı değildir. Önceden planlanmış organize bir saldırıdır. Saldırıya civar illerden çokça katılım olduğu gibi, katliamdan iki gün önce halka dağıtılan “ Müslüman kamuoyuna” başlıklı bildiri ve Aziz Nesin tarafından önceleri Türkçeye çevrilen Salman Rüşdi’nin “Şeytan ayetleri” kitabının o dönemde gerici çevrelerce yoğun protestolara uğraması, bu planlanmanın önceden yapıldığının açık kanıtlarıdır.
Olayın diğer yönü ise Devletin katliamı önlemede yetersiz kaldığıdır. Olay yerinde yetersiz de olsa bulunan güvenlik güçleri olayı önlemede tam görev yapmamışlardır.
Örneğin;
               Polis telsizleri “Taş atıyorlar, saldırıyorlar, ne yapalım?” derken Emniyet Müdürü “ Anlaşıldı, müdahale etmeyin” emrini verebilmiştir.
12 Eylül 1980 öncesi Başbakan olan Süleyman Demirel “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” diyerek tarafını belirlerken, Sivas Katliamında Cumhurbaşkanı olarak “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz” emrini vermekte sakınca görmüyor ve saldırganları halk olarak kabul ediyordu.
Oysa Türk halkı bu olamazdı.
Madımak Otelinde yobazların çıkardığı yangın sonucu 35 can katledilirken Başbakan Tansu Çiller “Çok şükür, otel dışında ki halkımız bir zarar görmemiştir”, “ Bir vatandaş, sigortadan para almak için sigortalı oteli yakmıştır” diyerek katledilen 33 aydını ve 2 otel görevlisini görmezden geliyor ve sorumsuzca beyanlarda bulunuyordu.
İç İşleri Bakanı Mehmet Gazioğlu “Aziz Nesin’in halk inançlarına karşı bilinen tahrikleri sonucunda halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” diyerek, saldırganların katliam nedenini Aziz Nesin’e yüklemekte sakınca görmüyordu.
Katliam sırasında Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu, yaptığı açıklamalarla saldırganların daha fazla galeyana gelmesine neden olmuş, sonraki dönemde de Milletvekili olarak TBMM ne taşınarak ödüllendirilmiştir.
Yargılamalar sırasında DYP- Refah koalisyonu Adalet Bakanı olan Şevket Kazan, katliam sanıklarının Avukatlığını üstlenmekte bir sakınca görmemiştir.
Maalesef üzülerek ve içim sızlayarak söylemeliyim ki, yargılama aşamasında yerel bağımsız yargı da (DGM) bu davada sınıfta kalmıştır. Katliamı, Aziz Nesin’in tahriki eksenine oturtmuş, olayı laik Cumhuriyete karşı planlanmış bir örgüt eylemi olarak görmemiştir. Yerel Yargının bu eksiğini Yüksek Yargıtay 9.Ceza Dairesi kararı esastan bozarak kısmen gidermişse de, Katliamın asıl tertipçileri ve arkasındaki karanlık güçler bulunup cezalandırılmamıştır.
Sivas Katliamını Alevilere karşı işlenmiş bir çerçevede düşünmek yanlış olacaktır. Olay aydınlığa, devrimlere, laik Cumhuriyete karşı gerçekleştirilen gerici bir ayaklanmadır. Tüm demokratların, aydınların, Kemalistlerin davaya sahip çıkıp uyanık olmaları gerekirken, ne yazık ki sahip çıkılmamış, insanlık suçu olarak kabul edilmesi gereken bu davada bir kısım sanıklar zaman aşımı nedeniyle ceza almaktan kurtulmuşlardır.
Gerici güçler tarafından katledilen 33 aydın, aradan 19 yıl geçmesine karşın aydın kamuoyu tarafından unutulmamış, gün geçtikçe de unutulmayacaklardır.
Ülkemin aydınlık yüzü olup, katledilen 33 canın ruhları şad olsun.
 Anıları, aydınlanma mücadelesinin yol göstericisi olarak daima yaşayacaktır.
Bir süre et lokantası olarak işletilen Madımak Otelinin Müze olması konusunda açılan kampanyadan ne yazık ki sonuç alınmamış, kamulaştırılarak Bilim ve Kültür Merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
2 Temmuz 1993 günü gerçekleştirilen insanlık dışı SİVAS KATLİAMI, tarihte kara leke olarak yerine çoktan almıştır.
Karanlıklara lanet, aydınlığa selam olsun. 01.07.2012

Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget