Suriye, Bizim Çapsızları Mahvetti - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, aylardan beri Suriye ile yatıyoruz, Suriye ile kalkıyoruz. Bizim iktidar tosuncukları ve onların yandaş-yalaka medyası bülbüller gibi şakıyor:
“Esed gidici. Esed’in işini bitiriyoruz…”
(Adam geçen yıla kadar Tayyip’le öpüşüp koklaşırken adı Esad idi! Hangi mantıkla olduğu bilinmez, şimdi adını değiştirip “Esed” yaptılar.)
Hükümet Suriye konusunda yanlış ata oynadı.
ABD’nin bölgedeki taşeronluğu görevini üstlendi, bizimle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir olaya balıklama dalıp Esad rejimini yıkmaya yeltendi.
Şu anda Türkiye’de 40 bin dolaylarında Suriyeli sığınmacı var. Bunlar siyasi sığınmacı falan değil. Pek çoğu bölgede yaşayan fakir fukara köylüler. Kadın erkek, çoluk çocuk, Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan gibi çeşitli ülkelere gittiler. Hepsinin bir umudu vardı:
“ABD ve Avrupa bizi sığınmacı kabul eder, bize iş verir, aş verir ve o ülkelerde adam gibi yaşarız!”
Bizdeki yaklaşık 40 bin kişi Gaziantep, Kilis ve Hatay’daki kamplarda yaşıyor. Onlar için kesenin ağzını açtık. Van’da deprem yıkımına uğrayan yurttaşlarımızdan esirgenen olanaklar, ABD’nin gözüne girebilmemiz için Suriyelilere sağlandı .
Çadırkentler kuruldu, konteynerler getirildi, yeni binalar yapıldı, kamplarda okullar ve mescitler açıldı. Bunlara her gün üç öğün yemek çıkarıyoruz .
Devletin bizim insanlarımızdan esirgenen paracıkları Suriyeliler için harcanıyor.
***
Ancak gelin görün ki, işler öyle “Tıkırında” gitmiyor. Kamplardaki sığınmacılar son birkaç gün içerisinde tam üç kez isyan ettiler.
Sığınmacıların isyanını polis ve askeri birlikler güçlükle bastırabildi. İlk isyanda beş polisimiz yaralandı.
Slogan atıp yürüyüşe geçen ve ortalığı yakıp yıkan heriflerin üzerine biber gazı sıkıldı, coplar kınından çıktı ve olaylar ancak böyle önlendi.
Son isyan pazar günü çıktı. Gaziantep Islahiye kampında kalan Suriyeli sığınmacılar kamptaki Türk bayrağını indirip göndere Suriye bayrağı çektiler.
Sonra polislerimiz silahlarıyla birlikte rehin alındı.
Kampa özel timler gönderildi. Ateş açarak içeri girdiler ve polislerimiz bu yolla kurtarıldı. Bu arada dört jandarma dayak yedi ve yaralandı .
Öncüpınar kampında ise aynı gün başka olaylar oluyordu. Sığınmacılar bu kez yeterli su olmadığından, klimaların çalışmadığından, buzdolabı eksikliğinden yakınıyordu.
Çevreyi taşlamaya başladılar. Polis üzerlerine biber gazı sıkarak olayları durdurdu.
Suriyeli isyancıların çeşitli kamplardaki eylemlerinde 17 polis ve jandarmamız yaralandı.
***
Bu olayların en çirkin ve acı olanı, kamptaki bayrağımızın indirilmesidir. Bayrağımız indirilince vatandaşlarımız kampa hücum edip Suriyelilerin üzerine yürüdü. Onları da güvenlik güçlerimiz engelledi.
Burada ilginç bir olay daha var!
Bizim Tayyipgiller hükümeti, şimdi bu sığınmacılara ayrıca para ödüyor. Cep harçlığı adı altında her birine verilen paralar da bizim cebimizden çıkıyor.
Ben bugüne kadar örneğin Van depremzedelerine cep harçlığı verildiğini hiç duymamıştım!
***
Sevgili okuyucularım, bu hükümetin başımıza durup dururken musallat ettiği Suriye belası bu kadarla bitse yine iyi!
İşin başka ve çok daha ciddi boyutları da var.
Şimdi Suriye’nin kuzey bölgelerini Kuzey Irak’tan aşiret reisi, iki paralık adam Barzani tarafından gönderilen peşmergeler istila etti.
Dünkü Sözcü’de fotoğraflarını gördünüz, bunlar Suriye’nin çeşitli yerlerine sözde PKK bayrakları çektiler.
PKK’nın Suriye kolunun adı PYK.
Bu Kürtler şimdi Suriye ordusunun boşalttığı alanları birer birer ele geçiriyor.
Hemen yanıbaşımızda, sınırımızın hemen aşağısında yeni bir Kürt oluşumu kuruluyor. Başımıza yeni bir bela geliyor.
Bugüne kadar PKK bizim topraklarımızda üslenmişti ve dışarıdan destek aldığı tek yer, Barzani’nin Kuzey Irak’ı idi.
Barzani, PKK’yı kendi topraklarında barındırıyor, oradan besliyor…
Ve bizim hükümet, sadece ve sadece para ve çıkar hesapları nedeniyle, ağzını açıp Barzani denilen o aşağılık herife bir tek söz söyleyemiyor, uyarıda bulunamıyor.
Evet, şimdi başımıza yeni bir Kürtçülük belası açılıyor:
Suriye!
Öte yandan, şeriatçı Müslüman Kardeşler örgütü, yandaşlarını bu isyana katılmaya çağırıyor.
***
Bizim dünyadan habersiz Tayyip ve onun Osmanlı Hariciye Nazırı, yine dünyadan habersiz Davutoğlu Ahmet, işte bu tehlikeli oyunu oynamaya kalkıştılar. Sonunu düşünmeden, Türkiye’yi bir maceraya soktular.
ABD’den gelen emirler doğrultusunda Esad’ı düşman ilan ettiler ve yıkmaya kalkıştılar.
Esad iyidir veya kötüdür, yıkılması gerekir veya gerekmez. Burada onu tartışmıyorum.
Ama bir devlet, komşusu olan başka bir ülkenin rejimini ve başındakileri devirmeye kalkışıyorsa, bu satranç oyununun sonraki hamlelerini de düşünmek zorundadır.
Ortadoğu, dünyanın en kritik bölgesi. Düşman kardeşlerin yaşadığı, şeriat kurallarının geçerli olduğu, ABD, Rusya, Çin gibi devlerin at koşturduğu bir ateş bölgesi.
Bizi yönetmekte olan çapsızlar şimdi iyice anladılar ki, Esad’ın arkasında Rusya ve Çin vardır. Bunların Esad’ı feda edip bölgeyi ABD’nin egemenliğine sokma gibi bir düşüncesi yoktur.
Nitekim o karanlık ve kargaşa içindeki bölgeye şimdi Kürtler, PKK (PYK), Barzani, şeriatçı örgütler, kimi ararsanız balıklama daldılar.
Başımıza aldık yeni bir bela! Bu pisliği kim, nasıl temizleyecek? Tayyip mi?
Nah temizler, nah!..
***
Birkaç gün önce ekranlarda bir görüntüye dikkat ettiniz mi! Tayyip Moskova seferine çıkmıştı. Putin’i Suriye konusunda ikna edecekti, nasihat aldı ve asık suratla dönmek zorunda kaldı.
Orada utanç verici bir manzarayı ekranlardan izledik:
Putin, Davutoğlu Ahmet’i el işaretiyle, iki eliyle birden “Gel gel” diyerek yanına çağırdı…Ve bizimki onun yanına böylece sokuldu.
Evet, bizim çapsızların Suriye serüveni şimdilik fos çıktı. Ama hiç kuşkunuz olmasın, bir süre sonra Esad devrilirse, başta Abdullah-Tayyip-Davutoğlu Ahmet üçlü korosu olmak üzere hep birlikte piyasaya çıkıp “İşte gördünüz, biz dünya deviyiz! Esad’ı biz devirdik!” diyeceklerdir.
Birkaç hafta öncesine kadar her gün Esad’ı devirmekten söz eden çapsızlar, şimdi suspus oldular. Bu konuda ağızlarını bıçak açmıyor.
Bu konuda ötme yetkisini yandaş medyaya devrettiler!
Üstelik Suriye sınırımızın hemen yanıbaşında PKK yönetimi kuruldu. Bizimkilerden tık yok. Hele Ramazan bitsin, oruç mahmurluğunu bir atlatsınlar, inşallah o zaman konuşacaklar!
Ama dahası da var.
Onların kaprisleri uğruna iki pilotumuzu ve bir uçağımızı yitirdik. Ne utanç vericidir ki, uçağımızın nasıl düştüğünü –ya da düşürüldüğünü- bile anlamaları mümkün olmadı.
Sormak için Putin’e gittiler, nasihat aldılar.
Suriye rezaleti sürüp gidiyor. Bakalım bundan sonra nelere tanık olacağız.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget