540 yıllık Topkapı Sarayı’nın asıl adı Saray-ı Hümayun veya Saray-ı Amire’dir.
Burası; son Türk imparatorluğu olan Osmanlı Devleti’nin kalbi idi.
Kale içinde kale tarzında inşa edilmiş olan bu muhteşem saraya, son olarak gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Murat Büyükçelebi ile birlikte gittik. Ata yadigârı sarayı gezerken hem gururlandık hem de sık sık yazıklandık.
Yoğun bir ziyaretçi akını altında Topkapı Sarayı... Sizi aşınmış, yorulmuş bir tarih karşılıyor. Üç ana kapının hali bile bunu anlamanıza yetiyor. İkide bir açılan sergiler (silah, mücevher, saat, giysi) de bu yıpranmayı kapatamıyor.
Sarayı yöneten insanlar iyi niyetliler; ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar, bu kuşkusuz. Lakin sorun devasa... Sarayın bazı odaları tamirde ama bunlar devede kulak bile değil. 4. Avlu’da şerbethanenin altına eski ev aletleri atılmış; Bağdat Köşkü’nun altı da öyle gibi.
Özellikle Harem bölümünde ciddi bir yıpranma göze çarpıyor. Valide Sultan Taşlığı olsun, Gözdeler Taşlığı olsun bakım istiyor. Altın Yol; betonla kaplı...
Üst katlar kaderine terk edilmiş gibi... Kapıların çoğuna kilit vurulmuş; kimisi de telle bağlanmış. Böyle büyük bir tarih ve kültür merkezi bu halde mi olmalı?
***
400 senelik bir imparatorluk merkezinden kala kala duvarlar ve çiniler kalmış gibi...
Topkapı Sarayı’nın odalarına tıkılan ve üstüne kilit vurulan saraya ait malzemelerin yeni bir anlayışla asıl odalarında sergilenmesi düşünülmeli.
Bu yetmez; Topkapı Sarayı’nda bulunduğu bilinen harabe yapılar da yeniden canlandırılmalı. Örneğin padişahın bir ahırı canlandırılabilir; burada maket bir at; koşumlarıyla sergilenebilir.
Alay Meydanı’nda bir alemdar yönetiminde mehter nöbet çalabilir.
Hastahane ve darphane canlandırılıp sergi alanına çevrilebilir.
Bu iş için öncelikle paraya ihtiyaç vardır. Buradan; TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’i Başbakan Erdoğan’ı ve Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ı Topkapı için göreve çağırıyorum.
İGD’NİN ÖDÜLLERİ
İstanbul Gazeteciler Derneği (İGD) bu yıl da gazetecileri onurlandıran ödüller verdi. Basında 50 yılı devirmiş ünlü gazeteciler; başta Rahmi Turan olmak üzere; Orhan Birgit, Orhan Ayhan, Orhan Karaveli, Gürbüz Azrak, Mehmet Türker, Hami Alkaner, Ahmet Çitoğlu, Ertuğrul Zorlutuna ve Şevket Uygun, ‘’Babıali’de 50. Altın Yıl’’ ödülünü aldılar. Medya Işıkları dalında ise Rıza Zelyut; Leyla Tavşanoğlu, İskender Özsoy, İrfan Değirmenci, İlhami Davutoğlu, Salih Bilici, Erhan Öztürk, Hikmet Aksoy, Onur Belge, Celal Toprak ve İslam Yakut ödüle değer görülmüştü.
Köşe yazarı ödülünü aldıktan sonra kısa bir konuşma yaptım. Başbakan Erdoğan’a, “tasmalı gazeteciler” gerçeğine parmak bastığı için teşekkür ettim. Basında; iktidarın emrine giren gazetecilerin (tasmalıların) her zaman olduğunu da dile getirdim. Kendimi ise; iktidarların muhalifi ve Mustafa Kemal düşüncesinin yandaşı olarak iki tasmalı saydığımı vurguladım. Bu şaşırtıcı tasma bağlantımı açıklamak için de ünlü vatan ve özgürlük şairimiz Namık Kemal’in bir dizesini hatırlattım. Namık Kemal; Padişah 2. Abdülhamit döneminde onun zulmüne ortak olan gazetecilere ve aydınlara bırakın “tasmalı” demeyi “köpek” dememiş miydi? Hürriyet Kasidesi’ndeki “Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten” (İnsafsız avcıya -zalim yöneticiye- hizmet edenler; köpektir) dizesi bunu göstermiyor muydu?
Geniş bir basın yelpazesinden basın emekçilerinin ödüllendirildiği İGD gecesi, siyasetin yumruğuyla sersemletilen gazeteciler için, rahat nefes alınan anlardan birisi oldu.
Yorum Gönder