Yine Dağlıca… Yine şehitler… Yine umut veren demeçler… Yine... Yine…
Yıllardır yinelenen, yine PKK terörüne
çözüm üretemeyen siyasal bir tablo.
Devlet, PKK terörüne ilk başkaldırdığı tarih, 1983’lerde gereken teşhisi koyamadı.
1984’te Güneydoğu’da PKK’nin ilk terör eylemi Marmaris’te deniz kenarında dinlencede olan zamanın Başbakanı Özal’a iletildiğinde, “Canım telaşlanacak ne var? Altı üstü ufak tefek bir olay” diye yorumladı.
2011’de Başbakan RTE, büyüklere masallar kitabında bir sayfa daha açtı, “Er veya geç ‘bu işi’ başaracağız” diyen bir demeç verdi.
Er veya geç? Sonuç: Şehit sayısı 23 bin 242!
***
Başlık, barışa kurşun!
Hangi barışa? Barış sözcüğü ortalığa düştü, sahibini arıyor.
Siyaset adamlarının elinde umut şırıngası; çözüm bugün, belki yarın, belki yarından da yakın!
Nerede çözeceğiz sorunu? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde.
Kimlerle? Meclis’teki dört parti bir araya geldiğinde! Kurulacak akil adamlar komisyonu marifetiyle Kürt sorunu ve teröre çözüm yolları bulacak, elbette barışı yurda getireceğiz.
Kim kimlerle barışacak? Yüzyıllardır birlikte kardeşçe yaşadığını, omuz omuza savaştığını her fırsatta söylediğiniz Kürtlerle Türkler mi?
PKK sorununu çözmeden bu iddiaların doğruluğuna toplumu inandırabilir misiniz?
Hani çözümsüzlük çözüm değildi Başbakan?
***
Devlet Bahçeli, Kürt ve PKK sorununu sonlandırmak için Meclis’teki dört partinin bir araya gelmesini öneren CHP’nin, AKP’nin kuyruğuna takıldığını söylüyor.
Bahçeli’nin ilk ve son açıklamalarına göre, balık kavağa çıkar ama MHP, asla CHP-AKP ile bir araya gelmez, gelemez.
Dört parti neden bir araya gelemiyor? Her biri seçmen katında öncelikli prim sağlamak amacında mı?
Yoksa 4 partinin bir araya gelmesinde ısrar eden CHP’nin amacı, partileri sorumluluğa ortak etmek mi?
Bir araya gelememelerinde bu olasılıkların rolü olabilir; ama toplum artık bu olasılıkları tartışmaya elverişli değil. Ne yapın yapın, çözün bu sorunları diyor.
Başbakan CHP’ye; boş ver dört partinin bir araya gelmesini, gerçekleşmesi zaten olanaksız. Gel seninle bir komisyon kuralım, ne yapacaksak birlikte adımlar atalım, diye özetlediği öneriye gelince:
CHP, RTE’nin Kürt ve terör sorunundaki eski ve yeni başarısızlıklarına ana muhalefeti ortak etme olasılığından kaygılı.
Partiler arasında yakınlaşmadan doğan olumlu havaya karşın, Kürt ve terör sorununun çözümüne başlangıç sayılacak ortak adımlar atılacağına işaret eden tek bir söz, bir açıklama, kısacası somut bir adım yok orta yerde.
Öne çıkan koşul, öncelikle PKK’nin silah bırakması!
Üç partinin, hatta görünürde BDP’nin de koşulu bu ve fakat:
PKK’yi silah bırakmaya çağırdı diye sevinç gösterileri içeren başlıklar atan gazetelerimiz, BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın salı grubunda “PKK’nin her türlü silahlı ‘faaliyeti’ bırakmasını” açıklarken, örgütün silah bırakmasını değil, eylemlerini bir süre tatil etmesini önerdiğine dikkat etmiyor.
***
Fakat basınımızda kimileri (Kandil’e gitmeyi mesleksel başarı sayanların sonuncusu Avni Özgürel) dağda Murat Karayılan ile görüşüyor ve adeta barış yanlısı gibi takdim ettiği Karayılan’ı, üstelik kanlı saldırıların emrini veren bir terörist başı olduğunu yalanlayacak biçimde sunuyor ve hatta terörün önünün alınmasında medyanın sorumlu olduğunu yazabiliyor.
Medyamız bu.
İç politikadaki yakınlaşmayı somut uygulamalara dönüştürecek partiler arası olası birliktelik ise ufukta görünmüyor.
Ankara’dan aldığı icazet ve ABD desteğiyle Kandil’de, “onurlu barış” görüşmeleri yaptığı söylenen Barzani ile Talabani’nin girişimlerinin aldatmaca olduğunu Dağlıca saldırısını emreden Karayılan kanıtlıyor.
***
Barış, sığınacağı bir liman arıyor, bulamıyor.
Çaresizlik denizinde bir o yana bir bu yana, çalkalanıyor.
Çözüm arayışlarının askıda olduğu bu süreçte; bugün 8 şehit… ama yarın?

Yorum Gönder