Yalanların Yalanlanması... - Cüneyt Arcayürek

Başbakan’ın Humus katliamının bir gün mutlaka hesabının sorulacağını, eden bulur anlamına gelen men dakka
dukka diye yorumlamasının üzerinden 24 saat geçti, geçmedi. Bu yorum, bumerang gibi döndü dolaştı. Başbakan’ı vurdu.
Özel savcıların insanları sorgulamalarını, daha sonra, özel yetkili mahkemelerce tutuklanmalarını, ‘yargı görevini yapıyor, karışamayız’ diye değerlendiren Başbakan…
… MİT Müsteşarı ifadeye çağırılınca iki gündür yargıya nasıl yan çizeceğini düşünüyor.
“Yargı bağımsızdır, ama hatası da olsa Hakan Bey’i harcamayız” diye savunduğu MİT Müsteşarı da sorguya çekilebilir diyemiyor.
Suçlamaların irtifa kaybederek, doğrudan kendisine yöneleceğini ve terör örgütüyle kurduğu ilişkilerdeki kirliliğin kendisine bulaşacağını biliyor.
Şayet gazetelerdeki haberler doğruysa 13 Ocak 2012’de BDP’nin Diyarbakır ilçe binasındaki aramalarda ele geçen 12 ses kaydı ve 19 mektup; MİT’in PKK’nin sivil örgütü KCK ile işbirliğini kanıtlayacak içerikte. MİT elemanlarının KCK içine sızıp İstanbul’daki eylemlere katıldıklarını gösteren bu belgeler içinde; “MİT’in gerek doğrudan temaslarında gerekse örgüt içindeki ajanları aracılığıyla elde ettiği saldırı ve eylem talimatlarının önlenmesi ve engellenmesine yönelik harekete geçmemek de” var.
İddialar arasında; “Oslo’da (ya da örgütle başka temaslarda) istihbarat ve bilgi toplama dışında örgütün yönetilmesine aracılık ettiği de” yer alıyor.
MİT’in örgütle “istihbarat toplama vazifesini aşarak devletin bütünlüğü ve anayasal düzene karşı anlaşma noktasına gittiğinin” altı çiziliyor.
***
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Terör örgütü kurmak veya üyesi olmak iddiasıyla yıllardır Silivri’de yatanlara yönelik suçlamalarla, MİT’e bağlanan suçlamalar arasında derin fark var mı?
MİT Müsteşarı’nı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlamak gerekmeyecek mi?
Pandora’nın kutusu açıldı. Hükümet “Ortada suç yok, vazife var” diye istediği kadar MİT’i ve patronunu aklamaya, yargıdan kurtarmaya çalışsın; bugün ortaya dökülenlerin arkası kesilmeyecek. Baş sorumlu RTE; isterse MİT’çilerin savcı davetini reddetmelerini sağlasın.
Hatta ve hatta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kanalıyla MİT’i ifadeye çağıran özel savcıların icabına baksın! Bugün MİT-PKK-KCK arasındaki dosyayı örttüğünü sanacak, ama bir gün bir de bakacak ki yeni belgelerle suçlanıyor!
***
Hükümetin gizli kapaklı yürüttüğü işler birbiri ardına açığa çıkıyor.
Bugün MİT. Dün Ergenekon davası başlarken ABD Büyükelçiliği’ne Emniyet yetkililerinin brifing verdiğini açıklayan WikiLeaks belgesi… Yalanlandı!
Peki, ama ABD Büyükelçiliği ayrıntılar vererek neden bir brifing uydurmuş olsun?
Bir başka WikiLeaks belgesindeki Emniyet Uluslararası İlişkiler Bölümü Direktörü Ufuk Ersoy Yavuz’un adı yönetimindeki heyet de mi yalan?
WikiLeaks belgesi elçilik açısından “resmi” istihbarat. ABD Büyükelçiliği; Türkiye’de olayları, gelişmeleri her açıdan, diplomatları, CIA ajanları, “yerli hayranları” veya “dost hükümetin yetkili kişilerinin” verdikleri brifingler aracılığıyla izliyor, Washington’a bildiriyor. ABD Büyükelçiliği’nin; örneğin açık-gizli istihbarat sağlamak amacıyla, resmi makamlarla yapılan görüşmelerden, diplomat kimliğindeki CIA ajanlarından, şu veya bu nedenle “çok yakın bildiği” bilim adamlarından, yazarlardan ve gazetecilerden yararlanıyor...
Açık istihbarat bilgi edinmenin bir başka kolu. Kokteyllerde, yemeklerde çağrılı kimi politikacıdan, ilim bilim adamıyla söyleşilerden değişik çevrelerin görüşleri saptanıyor.
Bir de her davette, basın toplantısında mutlaka bulundurduğu, bir vesile Amerika’da (gizli patronu CIA) bir kuruluşun bursuyla araştırma yapan, ülkesinde etkin gazetelerde önemli yeri olan gazetecilerden yararlanıyor.
WikiLeaks belgeleri, ABD’nin ayağına gelen istihbaratı tepmediğini kanıtlayan belgeler.
ABD, bugün hangi kanallardan, içimizdeki kimilerinden yararlanıyor? Kim bilebilir ?

Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget