TÜSİAD konuşmayacak da kim konuşacak? - Ruhat Mengi

Türkiye’nin en büyük, en güçlü sivil toplum kuruluşu TÜSİAD, TBMM gündemindeki “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile ilgili değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi” konusunda bir açıklama yapmış. Özetle “Temel eğitimde öncelik ‘nitelikli bir eğitimin eşitlik çerçevesinde tüm çocuklara sunulması’dır. Demokratikleşme süreciyle iyi eğitimli, çoğulcu, özgürlükçü niteliklere sahip bir topluma ulaşmak hedef olmalıdır. TBMM’ye sunulan teklifin bu hedeflere nasıl hizmet edeceği şüphelidir” diyor .

12 yıllık kesintisiz eğitimi 4+4+4 şeklinde bölerek “kesintili” hale getirecek, böylece eğitim sistemini temelinden değiştirecek düzenleme ile ilgili teklif, tüm toplumu ve gelecek kuşakları yakından ilgilendirdiği için sadece TBMM’nin değil, bütün ülkenin gündemindeki en önemli konulardan biri.. Ve “anayasa” veya böyle önemli kanun değişiklikleri konusunda sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınması da zaten tüm demokratik ülkelerde “olmazsa olmaz” görülen bir şarttır. Ama bizde ne oluyor?

‘REFERANDUM’DA ÇEKİNGEN’MİŞ!

Konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanı yerine Sanayi Bakanı Ergin çıkıyor ve diyor ki; “TÜSİAD görüş bildirme konusundaki çekingenliğini üzerinden atmış görünüyor. Anayasa ile ilgili referandum sürecinde daha farklı bir yaklaşım sergilemişlerdi. ‘Biz tarafsız bir kuruluşuz, böyle konularda görüş belirtmeyiz’ demişlerdi. Demek ki görüş belirtilebiliyormuş”.. Bakan Ergin’in sözleri öncelikle bu görüş belirtmeden hoşlanmadığını ortaya koyacak ve referandum sürecindeki baskıyı hatırlatacak nitelikte..

Aslına bakarsanız referandum sürecinde sivil toplum kuruluşları ve özellikle “yargı”yla ilgili kuruluşların bazıları “doğru görüşleri ısrarla tekrarlamadıkları ve sonuçta ‘Osman Can ve benzerlerinin’ gerçeklerden uzak yorumlarıyla, TV’lerden beyin yıkama gibi sürekli verilen yanlış bilgilerle toplumun yönlendirilmesine göz yumup, yargının siyasallaşmasına katkıda bulundukları” için sorumludurlar o başka mesele.. Ama gerçekten de Sanayi Bakanı, hiç değinmemesi gerekirken bu karşılaştırmasıyla bize o süreçteki açık baskıları da hatırlatıyor. Mesela TÜSİAD’a Başbakan tarafından söylenen “Bitaraf olan bertaraf olur” sözünü..

BERTARAF OLMAK

Düşünün, bugüne kadar her iktidar döneminde önemli konulardaki görüşlerini rahatça açıklamış olan bir kuruluş, o süreçte bunu yapması gerekirken yapamıyor ve buna rağmen “yok edilmek” gibi bir tehditle karşı karşıya kalıyor. Artık konuşabilir mi, içindeki işadamlarının karşılaşacağı “zorluklar”, başlarına sarılacak dertler “milyarlarca liralık vergi borçları” çıkarılan örneklerle ortadayken ağzını açabilir mi? Uzun süre TÜSİAD’dan ses çıkmadığı doğrudur ama bu; alaycı sözlerle hatırlatılacak değil, demokrasiye inanan herkesin ciddi üzüntü duyacağı bir konudur.

Nitekim böyle baskılara susanlar referandumun sonucunda olanları görünce ve sonunda baskılar kendilerine de gelip dayanınca konuşmaya başlamışlardır. Bu nedenle Sanayi Bakanı veya bir başkası referandum sürecini hatırlatacağına sivil toplum kuruluşlarının bu yasa değişikliği ile ilgili görüşlerini kendileri sorsunlar, sonuçta bu toplum “tek bir parti”nin uygun gördüğü her kanunu, her değişikliği itirazsız kabul etmek zorunda değil, doğrular tartışarak, farklı görüşleri dinleyerek ortaya çıkar!
*****

Hakan Şükür’ün inadı!

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, milletvekili Hakan Şükür’ün yüklü maaşlarla TV’de spor yorumculuğu yapması konusunda “olumsuz” görüşünü belirtiyor, “Yasal engel yok görünüyor ama etik olarak yanlıştır. Eğer diğer parlamentolardaki gibi bizde de bir ‘etik kurul’ olsaydı Hakan Şükür o işi yapamazdı”. Meclis’e gitmeyen, halka söz vererek seçildiği ve maaş aldığı halde toplantılara katılmayan Şükür’ün TV yorumculuğu yapmasının, genelde ise milletvekillerinin başka bir işte de çalışmasının (ki hemen hepsi seçilir seçilmez diğer işlerini bırakıyorlar, bugüne kadar da izin verilmedi) yanlışlığını birçok kişi söyledi.

ETİK, YASA KADAR ÖNEMLİ

Eleştirilerin arkası kesilmediği gibi bu konuda en yetkili kişi olan TBMM Başkanı da “ısrarın ahlaki olmadığını” açıklıyor ama gelin görün ki Hakan Şükür hâlâ geri adım atmış değil. Bu durumda, “milletin vekili olmak ve bu onurlu görevi hakkıyla yerine getirmek” için namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş olan Şükür’e tercihini yapmak düşer. TV’deki teklifi reddedemiyorsa milletvekilliğini bırakması gerekir. Meclis Başkanı “bir milletvekili için etiğin de yasa veya kural kadar önemli olduğunu” ona anlatmak durumundadır. Aynı zamanda bugüne kadar işlerini bırakmış tüm milletvekillerine haksızlık olmaması için de gereklidir bu!
*****

Yüz nakli doktorları nerede?

Bütün tıp camiası “organ nakli” hele de “yüz nakli” ameliyatlarının Türkiye’de yapılabilmesini sağlayacak altyapının hazırlanması için yıllar öncesinden çalışma başlatıldığını ve bunu başlatan üniversite ve doktorları konuşuyor. Başta (milletvekili seçilmesine rağmen şu anda hâlâ “terör örgütü” suçlamasıyla cezaevinde tutulan) dünyaca ünlü cerrah, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Akdeniz Üniversitesi’ni ve Transplant Ünitesi’ni kuran Tuncer Karpuzoğlu olmak üzere bir grup doktor 1980’lerden başlayarak çalışmalar yapmışlar.

Yıllar sonra Akdeniz Üniversitesi ve Dr. Ömer Özkan dünya çapında bir başarıya imza atarak ilk yüz naklini gerçekleştirmiş. Oysa gazete ve TV’ler sadece yüz nakli yapılan gencin peşinde.. İşte bu da ancak bizde görülecek bir garip durumdur, bırakın artık hastayı da bu başarıyı 80’lerden bu yana gerçekleştiren tüm doktorları ve Dr. Özkan’ı, Dr. Özlenen Özkan’ı, Dr. Atilla Ramazanoğlu’nu yeterince tanıtın. Gazetecilik budur!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget