Saldırı, yaptırım kıskacında İran (V) - Nilgün Cerrahoğlu

“Obama, Beyaz Saray’a çıktığında vaat ettiği gibi İran’a gerçekten el uzatacak olsa Tahran’la ne tür bir uzlaşma hedefleyebilir?”
İran uzmanları bu soruya basit, yalın bir yanıt veriyor ve Obama’nın İran’a uzatılabileceği elin UAEA-Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı- denetimiyle Tahran’ın “uranyum zenginleştirme programını sürdürebilmesine” olanak vermek olduğunu söylüyor.
Tahran, “nükleer programını” baştan beri gerçi zaten hep UAEA denetiminde sürdürmüş.
Ancak UAEA denetiminin iki tür uygulaması bulunuyor. İlkinde UAEA denetçileri; yalnız kendilerine gösterilen yerleri gidip görebiliyor. “Ek protokol” denen ikinci yöntem çerçevesinde ise kendi tercihlerine göre denetçiler diledikleri yeri inceleyebiliyor….

Yekten vazgeçmesi isteniyor

İran, 2000’lerin başında bir iki yıl için, “güven arttırıcı önlemler” kapsamında “ek protokolü” uygulamayı kabul etmiş. Ancak taraflar arası karşılıklı güven olmadığından “ek protokol” yürümemiş ve rafa kalkmış.
Sürdürüldüğü şekliyle mevcut denetimleri de ABD yeterli bulmuyor.
ABD ve İsrail’in istediği son kertede İran’ın uranyum zenginleştirmesinden yekten vazgeçmesi.
Obama’nın bu şartlarda Tahran’a uzattığı el; tabii boş oluyor ve Tahran’la dozu giderek arttırılan şiddetli bir yaptırım sarmalıyla, amansız bir bilek güreşine oturuluyor.
“Mahallenin ‘kötü çocuğu İran’a’ zaten en baştan kuralların işlemeyeceği düşünülüyor” diyor görüştüğüm bir İran uzmanı; “Beri yandan ‘ABD ve müttefiklerinin de kafadan iyi çocuklar’ olduğu varsayıldığından, kurallara hiç ihtiyaç duymadıkları savlanıyor. Hal böyle olunca gelsin İranlı nükleer fizikçilere yönelik suikastlar, nükleer tesislere yönelen siber saldırılar, insansız hava uçakları, örtülü operasyonlar vs. Bu iş artık baştan sona kuralsızlığın geçerli olduğu bir mecrada tırmanıyor.”
ABD’nin “İran’la diplomasi kapısını” kapattığına (ya da bu kapıyı gerçekte hiç açmadığına) dikkat çeken Harvard’lı uluslararası ilişkiler profesörü Stephen M. Walt örneğin vaktiyle ABD’nin Sovyetler Birliği’nden yönelen binlerce nükleer başlığa rağmen Moskova ile Washington’ın yoğun diplomasi faaliyetine girmekte hiçbir sakınca görmediğine parmak basarak şunları ekliyor:
“Sovyetler’i İran’ı tanıdığımızdan çok daha iyi tanıyorduk. Otuz yılı aşkın süredir diplomatik ilişkimiz olmayan İran’ı biz bilmiyoruz. Başka hiçbir ülkeyle diplomatik ilişkilerimiz bu kadar uzun zaman kesilmemişti. İran da farklı kesitlerin -misal- ABD politikalarına hangi farklı yaklaşımlar içinde olduklarını değerlendiremiyoruz. İran bizim için kapalı kutu. Bunca az tanıdığımız ve nerdeyse hiç konuşmadığımız bir ülkeyle, ciddi olarak savaşa girmeyi düşünmek de çok garip.”(İran’la Neden Müzakere Etmiyoruz?/ Why aren’t we negotiating with Tehran?” Foreign Policy, 3 Şubat)

‘Savaş çoktan başladı bile’

Bazı jeostrateji uzmanları Walt’ın sorduğu “Neden diplomasi kapısı kapalı?” sorusunun çok ötesinde, İran’la savaşın çoktan başladığını iddia ediyor.
İtalya’nın ünlü jeostrateji uzmanı Lucio Caracciolo örneğin genel yayın yönetmenliğini yaptığı “Limes” dergisinin son İran sayısının ilk sayfalarda -özetle- bunu söylüyor:
“Dünya kaygıyla çoktan başlamış olan bir savaşı bekliyor. İsrail, ABD (ve İngiltere) ve bu ülkelerin yanında muğlak biçimde saf tutan körfezin Arap krallıkları; İran’la suikastlar, siber saldırılar, sızmalar ve çok net anlaşılmayan karşıt manevralar yoluyla tüm yerküreyi kapsayan bir bahis üzerinden İran’la görünmeyen bir savaş fitillediler. Körfez’den Batı’ya ve Asya’ya yönelen enerji hatları denli, atom silahlarının kontrolü, Pasifik, Hint Okyanusu ve Akdeniz’e uzanan stratejik yolların denetimi, Büyük Ortadoğu’nun güçler dengesi ve Süveyş’ten Hindukuş Dağları’na, Afrika Boynuzu’ndan Arap Denizi’ne uzanan, ortasında da İran’ın bulunduğu büyük dengesizlik alanını içeren bahis bu. Bahsin sonucu; 21. yüzyılın süper gücü olmak için yarışan ABD ile Çin arasındaki yarışın kazanını da belirlemeye katkıda bulunacak. Sorun, İran’ın nükleer silah yapımını denetlemenin çok ötesine gidiyor. Meselenin özünde, İran’ın atom bombası değil, bu ülkenin büyük Ortadoğu’nun egemen gücü olmasını engellemek yatıyor. İran jeostratejik dengelerde (Irak savaşı sonuçlarından yararlanırken Arap Baharı ayaklanmalarının kaybedeni olması hasebiyle) bıçak sırtı noktada duruyor. Suriye’deki iç savaşın sonuçları; İran’ın bölgedeki kayıpları/kazançları açısından belirleyici önem taşıyacak… İran’ın nükleerde zamanla girdiği yarış, işte bu konjonktür içinde önem kazanıyor. İran nükleer kartıyla bölgesel ve küresel güçleri, emperyal oyunun merkezinde olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Jeopolitik bu çekişmenin, İran’ın nükleer kartı üzerinden girmiş olduğu bu aşağı eğimli mecrası-eğimi tersine çevirecek ivedi atılımlarla engellenmezse er geç savaşla sonlanacak.”
“Kemerlerinizi bağlayın”dan başka ne denir?
İran’ı daha çok konuşacağız .

Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget