Eğer okumayı seviyorsanız hep beklersiniz. Küçük bir ilkokul öğrencisi iken, ayda bir eve postayla gelen “Doğan Kardeş” dergisini, gazete bayisine gelen Teksas-Tommiksleri heyecanla beklerdim.
Daha sonraki yıllarda, Agatha Chiristie’nin, yılda bir çıkan yeni kitabını beklerdim. Agatha Chiristie 1930-40 lı yıllarda, her sene 3-4 kitap yazarmış. 1955-56 yıllarında Kraliçe’nin vergi memurlarının yazdıkları cezalara kızınca, her sene 1 kitap yazmaya başlamış. Ne büyük kayıp !…
İlk gençlik yıllarımda polisiye roman diye okuduğum Agatha’nın romanlarını, daha sonra çok farklı görmeye başladım. Agatha Chiristie, tıpkı Jane Austen gibi, yaşadığı dönemin aynasıdır.
Çöken bir “Koloniyel” imparatorluğun son demlerine, geride kalan “Victoria” dönemi şaşaasına son bir bakıştır ve inanıyorum ki, gelecek yüzyılda farklı bir biçimde algılanacak, incelenecektir.
Yetişkin çağında, insanın okuduğu kitaplar da değişiyor tabii !.. Bir zamanlar severek okuduğum François Sagan’da ne bulduğumu şimdi anımsamıyorum bile…
20. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren yazılan kitaplar herhalde, insanlık tarihi boyunca yazılanların tümünü birkaç defa katlamıştır. Şanslı bir nesiliz ama, bu kadar çok eser içinde seçim de zorlaşıyor. Ayrıca yazılanların çok azı tercüme ediliyor. Örneğin, “Sıcak Kar” romanının yazarı Yuri Bodarev’in otuz yıldır yeni bir kitabı çevrilmedi.
Dilimize ulaşabilenlerle kısıtlı dünyamda, son yıllarda ki favorim, Umberto Eco..
“Gülün Adı” o muhteşem kadro ile filme çekilmeseydi acaba “Eco” Türkiye’de bu kadar tanınır mıydı?
Çünkü bence en iyi eserleri, mesela denemelerinden oluşan, “Günlük Yaşamdan Sanata”, pek ilgi görmedi. Belki de yanılıyorumdur, yalnız son on yıldır, yaklaşık her yıl bir kitabı dilimize çevriliyor ve ben bu kitapları heyecanla bekliyorum.
Gerçek bir Avrupa entelektüeli olan Umberto Eco’yu bence büyük yazar yapan en önemli özelliği, o çılgın kültür fırtınası ve muhteşem kurgu tekniği kadar yakaladığı evrensel analizlerdir.
Foucault Sarkacında, Brezilyalı Marksistleri anlatırken, folklorik nesneler ve Lenin posterleri ile dolu evlerinin tasvirleri ve önce normal Avrupalı Marksistler gibi konuşurken birden Afro-Amerikan dinlerin devrimci rolünden bahsetmelerini(S.164) anlattığı bölüm, bize kilim döşeli, bakır eşyaların bulunduğu evlerimizi hatırlatır.
Umberto Eco’yu okumak her zaman bir macera ve de çarpıcı gerçeklerle yüz yüze gelmektir.
“Prag Mezarlığı” da öyle. Uydurma Siyon Bilgeleri Protokolleri ile 19.Yüzyıl emperyalizminin körüklediği anti-semitizmin sonuçları 20.Yüzyılda çok ama çok acı anılar bırakmadı mı?…
Paul Auster’in son kitabı “Kış Günlüğü”nde sıkı bir Yahudi karşıtı olan Henry Ford’un belgelerin sahteliği ortaya çıktıktan sonra, sahte olduklarını bile bile Siyon Bilgeleri Protokollerini yüz bin adet bastırıp dağıttığına değiniyor.
Başka bir deyişle Salem’de ki cadı avı hiç durmuyor.
Yüzyılın başında Yahudiler, Zenciler, 1950’lerde Komünistler av oldular. Bu av hala değişik şekillerde devam ediyor. Bu komplolar Makyavel’in “Gaye vasıtayı meşru kılar” dediği günden önce de vardı, bugün de var, yarın da olacak. İnsanlar acı çekmeye devam edecekler.
Bu gün Silivri’de, yarın kim bilir nerede?…
HOMO HOMİNİ LUPUS(İnsan insanın kurdudur)
Bu düşüncelerimi kaleme alırken İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in sözleri televizyondan veriliyordu. Sayın Bakan; “Bir de Türkiye’de özgürlük yok diyorlar. O zaman içerdekiler niçin dışarı çıkmak istiyorlar? Niçin hapiste kalmıyorlar da, dışarı çıkmak istiyorlar? Demek ki dışarıda, yani Türkiye’de özgürlük varmış” diyordu !…
Aklıma Başbakan Erdoğan’ın her biri dünya edebiyat şaheserleri arasına girecek değerdeki deyişleri geldi;
*Yumurta alacak kadar paranız varsa, omlet yapıp yiyin, orada kalkıyorsun yumurta atıyorsun, bu nasıl özgürlük? Kusura bakmayın, Arapların atasözü vardır, men Dakka duka, olay bu…
*Taksim’de iki bin kişiyi yürütmek problem değil. Biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız…
*Hopa’da bir tanesi de kalp krizi geçirmiş, ölmüş. Üzerinde durma gereğini duymuyorum.
*Maç başladıktan sonra kural değişmez, gol nasıl olur, penaltı nasıl olur hepsi önceden belli. Dürüst olun, tarafsız olun, yüz yüze bakacağız, birbirimize ayak oyunu, çalım atmayalım…
Gerek Başbakan’ın, gerekse İçişleri Bakan’ının bu veciz sözlerini okuyunca bu yaşıma kadar, neden bu kadar kitap okuduğuma çok hayıflandım. Binlerce kitap okudum, Başbakan ve İçişleri Bakanı’nın sözlerinden bir tane bile söyleyemedim. Bütün ömrümüz; Hakara-makara, lagara-lugara yaparak geçmiş. Yazıklar olsun….
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder