Eğer Cemaat bu kadar akıllıysa - Ruhat Mengi

Ruşen Çakır’ın VATAN gazetesinde günlerdir devam eden ve dün biten “AK Parti-Cemaat ilişkileri ile ilgili ve “Erdoğan-Gülen karşılaştırmaları” da içeren yazı dizisinde bu konuda bilinmeyenleri açıklayan son derece güzel analizler vardı. Ben bazı noktalarda farklı görüşlere sahip olsam da yararlandığımı söylemeliyim; örneğin “siyasetle ilgilenmediği, kendini hizmete adadığı” tekrarlanan Gülen Cemaati’nin Türkiye siyasetinin “iktidar kadar veya iktidarla ortak şekilde içinde” olduğunu, bu ilişkiyi detaylarıyla izleyen birinden okumak önemliydi..

Dizinin son yazısında Cemaat’in son dönemde hızla yükselişinin akıllı politikalarına bağlı olduğunu ama “yargı-MİT krizinde Cemaat’in stratejik bir hata yaptığını” öne sürüyordu Çakır. Onun anlattıklarından çıkan sonuç “yargının çift başlı olduğu, bir kısmının, örneğin MİT’çilerin soruşturulmasını isteyen savcının Cemaat’e yakın olduğu ve buradaki olayın Hükümet ile Cemaat arasındaki çekişmeden çıktığı”dır. Ki medyada yapılan yorumların çoğu da bu “iki grup arasındaki çekişme”yi esas alıyordu .

BAŞBAKAN ‘ÇEKİŞME YOK’ DİYOR!

Oysa Başbakan Erdoğan bu olayın “münferit bir hadise” olduğunu, “böyle bir çekişmenin mevcut olmadığını, kimsenin kriz beklememesi gerektiğini” esaslı bir şekilde, vurgulaya vurgulaya söyledi. Her ne kadar poliste de yüzlerce tayin yapılıyor ve adeta “belli bir güce ait olan personel” temizleniyor havası olsa da Başbakan’ın ağzından “iktidar partisi ile Cemaat arasında bir çekişme olmadığını, olmayacağını” duyduk. Bu konuyu Başbakan’dan iyi bilemeyeceklerine göre demek ki “Cemaat’in siyasetle ilgilenmediğini” ısrarla tekrarlayıp duranlar da gerçekten yanlış içindeler.

EN AZINDAN ‘ŞİMDİLİK’

İşte benim Pazartesi günkü ‘Çözülemeyen puzzle’ yazımda ve dünkü yazımda aktardığım görüşler de Başbakan’ın söyledikleriyle örtüşüyor. Bu kadar akıllı bir politikayla yükseldiği söylenen ve zaten de bunun ortada olduğu bir cemaat lideri şu anda ülkede “üç erk”in (yasama, yürütme, yargı) ve tüm kurumların kontrolünü elinde tutan.. Bu kontrolü tam sağlamak için her şeyi göze almış görünen, referandumla Anayasa’yı değiştiren, yargı süreci başlamış davalarla ilgili yasa çıkaracağı tahmin edilebilen, istediği her yasayı zaten tek partiyle çıkaran, Cumhurbaşkanı’na anında onaylatan Erdoğan’la (en azından şimdilik) güç kavgasına girişmez. “Akıllı olma” iddiasına da, mantığa da aykırıdır bu.

DİĞER TEZLER

O halde “bu çekişme tezine dayalı yorumlar”ın inandırıcılık payı da tartışmalıdır. Durum böyle olunca, aniden ortaya çıkıveren “MİT-yargı” krizinin arkasında “çıkarılacak yasa için veya artık keyfi kararları su götürmez şekilde ortaya çıkan, hukuk devletine güveni sarsan Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılması için gerekli ortamın sağlanması” gibi bir neden rahatça aranabilir. Ya da “PKK ile görüşmelerde verilen sözlerin tutulması zamanı geldiği için” bu görüşmeleri sürdürecek olan MİT’in “böyle bir sorunla engellenmesi ve zaman kazanılması” akla gelebilir. Ki ben de buna inanıyorum.

BAŞBUĞ’A DAVA NEDEN BEKLETİLDİ?

Bu çerçevede örneğin Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un “devletin tepesinden gelen itirazlara rağmen tutuklu olarak ve Yüce Divan yerine Özel Yetkili Mahkeme’de yargılanması”nın da Cemaat’le AKP arasındaki çekişmeyi gösteren bir başka nokta olduğunu iddia eden yorumlara da katılmıyorum. Bu yargılamanın aynen bu şekilde yapılması isteniyordu ve öyle olması sağlandı diye düşünüyorum.

Oysa bırakın Yüce Divan veya diğer mahkeme meselesini Başbuğ eğer “bir terör örgütünün lideri” olacak kadar önemli hatalar yapmışsa, bunun “tutuklamaya yetecek” delilleri de mevcutsa ona neden daha önce, emekli olmadan veya olduktan hemen sonra dava açılmadığı ve bir buçuk yıl beklendiği başlı başına bir tartışma konusudur. Hukuk devletinde “şartlar oluşana kadar, durumlara göre” beklenir ve dava öyle mi açılır, yoksa bir suç varsa hemen mi engellenir? Şimdi artık onun döneminde askerlik yapmış herkes bu (şimdilik iddia ile) suça ortak mı sayılacak? Kim bu örgütün üyeleri?

Bir zamanlar “şeffaflık”tan söz ederdik, artık etmiyoruz ama şeffaflık deyince ne çok soru var cevaplanması gereken farkında mısınız? Bu soruların açıklığa kavuşması “dürüst siyaset, dürüst yargı, dürüst toplum” açısından şarttır ama bunlar sorgulanamadıkça kim cevaplayacak?

*****

Din, namus ve kin!

Başbakan Erdoğan’ın partisinin gençlik kolları toplantısında yaptığı konuşmada Necip Fazıl Kısakürek’in şiir kitabından alıntı yaptığı “Gençliğe Hitabe”sinin sözleri dün birçok köşede tartışma konusuydu. “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin davacısı bir gençlik” cümlesinde en çok üzerinde durulan “dava konuları” ise din ve kin idi doğal olarak..

Hemen ertesi gün AKP’li Bayburt Belediye Başkanı’nın da (Başbakan’dan “aferin” almak için olmalı) davaları kısaltarak “Dininin, namusunun, kininin davacısı bir gençlik istiyoruz” dediği duyuldu. Bize gelen mesajlarda en fazla “kin” üzerinde duruluyor ve “Kime karşı kin” den söz edildiği soruluyor. Görülen o ki bu alıntı çok kişi tarafından oldukça rahatsız edici bulunmuş.

AMAÇ NE?

Gerçekten de daha “dindar bir gençlik istiyoruz” sözünün yankıları ve tartışması bitmeden, “laik ve her vatandaşın dininin inancının kendine ait bir konu olduğu, devletin-ülke yönetenlerin bu konuya karışamayacağı” konusunda her kesimde çok sayıda ortak tepki ortaya çıkmışken “dindar”ın yanına “kindar” anlamını da eklemek bu tartışmanın sürmesini istemek, hatta daha da ateşlemek değil midir? Zaten 21’inci yüzyılda artık dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir kin ve vahşetle “kendisinden ayrılan eşini, sevgilisini, kızdığı arkadaşını ve dahi öz anasını kıtır kıtır kesen” yaratıkların her gün görüldüğü bir ülkede, toplumundan basınına keskin kutuplara ayrışmış “öfke” dolu bir ülkede “kin davacısı bir gençlik”ten söz etmek çok yanlış değil midir?

Bu sözler söylenip, konuşulup, üstünkörü tartışılıp geçiliyor ama “rol model” kişilerin, önde gelen isimlerin ağzından çıkan sözler de büyük kitleleri etkiliyor. Aslına bakarsanız söyleyen kişinin mesela buradaki “dininin, kininin, ırzının davacısı” alıntılarıyla neleri kastettiğini, neyi amaçladığını açıklaması en doğrusudur, çoğunluk anlayamıyor neyin amaçlandığını, ayıp değil ya!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget