Genç yaşlarda tanıştığım Rus yazarlarının ve sinemacılarının yoğun vicdan duygusu ve iç hesaplaşma geleneği beni her zaman derinden sarsmıştır. Sadece Ruslar mı; İngiliz edebiyatının büyük ustası Shakespeare, bugün hâlâ geçerliyse bunu oyunlarındaki inanılmaz iç hesaplaşmalara borçludur. Eski Yunan trajedilerinde de kimsenin yaptığı yanına kalmaz.
Günümüze gelirsek; anımsadığımız pek çok film ve kitap bizi vicdan duygusunu kullanarak yakalar. Nedir bu vicdan duygusu? Nedir vicdan azabı çekmek? Nedir vicdanı rahat olmamak?
Hiç kuşkusuz vicdan duygusunun temelinde, herhangi bir başka güç tarafından cezalandırılma korkusu yatar, örneğin Katolikler, günah çıkararak vicdan duygusundan arınmayı bulduklarından beri son derece rahatlamış olmalılar, öldür, ırzına geç, İşçilerini sömür, kendini beş kuruş İçin mafya babalarına sat, ama papaza gitmeyi asla unutma. Tanrı, kullarının itiraf edil edilmiş suçlarını bağışlar.
Müslümanlıktaysa, öyle papaza filan gidilmez. Suç da, günah da Tanrı'yla kul arasındadır. Ve ne halt edersen et, iki rekât namaz kıldın mı Tanrı seni bağışlar.
insanoğlu, vicdanın bu kadar kolay temizlendiğini görünce toplum düzenini sürdürmek için ahlak ve adalet duygusunu abartıp bunlar herkesin uyması gereken kurallar haline getirmiştir. Bir düşünün, bu dünyanın düzeni sadece insanoğlunun vicdanına bırakılsa nasıl olurdu? Şimdi pek çoğunuzun bugünkünden beter olmazdı diyeceğini biliyorum. Haklısınız, zaten Papa, Katolikleri kutsayıp günahlarından arındırdı. Müslümanlar da namaz kılıp duruyor, geriye ne kaldı?
Rus Ortodokslar mı; onlar da çoktan kendi yazarlarının muhteşem romanlarını okumayı, kendi yönetmenlerinin muhteşem filmlerini seyretmeyi bıraktılar. Şimdilerde Rus mafyası dünyaya hâkim olma harekâtına geçmiş durumda, kim takar vicdan duygusunu...
Ama vicdan duygusu inatçıdır; tıpkı intikam, tıpkı iktidar duygusu gibi nesilden nesile geçebilir. Bütün papaz kulübelerine, kılınan namazlara rağmen yaşamını herhangi bir kimlikte, herhangi bir biçimde sürdürebilir ve hiç umulmadık bir zamanda açığa çıkar.
Bir gün, Amerika topraklarında yaşayan bir annenin sesine yerleşir ve sessiz yataklarında uyuyan bazı anneleri uyandırır. Çünkü o annenin oğlu, hiç bilinmeyen topraklarda, nedenini asla bilemediği bir savaşta ölmüştür. Annenin sesi, haksızlığın sesidir ve usulca diğer anneleri uyandırır.
Bir gün, bir fotoğrafçı Güney Afrika'da akbabaların peşlerinde dolaştığı aç çocukların fotoğrafını çeker ve ardından intihar eder. Ama o fotoğraflar elden ele dolaşır ve koskoca bir isyanı tetikler.
Bir gün bir küçücük kız çocuğunun bir çalılıkta ırzına geçilir ve onun ölü bedeninin acılı resmi gazetelerde yayımlanır. O gazete haberini gören, okuyan binleri, belki bir yargıç, belki bir öğretim görevlisi, kendi kendiyle hesaplaşır ve ertesi gün pek çok nimeti emrin tersiyle iterek yepyeni bir hayatın peşine düşebilir.haberguncel.blogspot
Evet, vicdan duygusunu yok etmek İçin ne kadar çok yol bulunursa bulunsun. İnsanoğlunun belki de bu en görkemli, en insana yakışır özelliği asla yitmez. Ama yitmemesi yetmez, vicdan duygusu ancak bilgiyle, özenle çoğaltılabilir. Yani dünyanın ve hepimizin işi zor. Bu vicdan duygusu bela bir şeydir, geldi mi gitmez ve insanı yollara düşürür. Düşürsün !
Işıl Özgentürk/Cumhuriyet
Yorum Gönder