Almanya – Türkiye - Ali Sirmen

Sevgili,
Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff istifası medyamızda geniş yer bulmadı.
Olayın, yalnızca Almanya'da Cumhurbaşkanlığı makamının simgesel yetkiler dışında, gerçek bir politik ağırlığı olmamasından kaynaklandığını sanmıyorum.
Hatta diyebilirim ki, haber bizim açımızdan insanın köpeği ısırması misali önemlidir .
Çünkü, Wulff'un istifasıyla sonuçlanan sürecin başlamasına neden olan kimi iddialar, günümüz Türkiyesi'nde "umuru adiye "dendir.
Gerçekten bir politikacının tatilini zengin bir patron arkadaşının otelinde geçirip, yeme içme beş kuruş ödememesi pek alışılmadık bir olay değildir ve bir Türk bu durumda Wulff olayına bakınca haklı olarak şunu söylen
- Hadi canım sen de, böyle bir şey için istifa mı edilirmiş!..
Ama Almanya'da ediliyor.
Christian Wulff'un da olay meydana çıkar çıkmaz, Alman siyasetinin etik kurulları karşısında hemen yelkenleri suya indirdiğini sanma sakın!
O, başta bu iddialan ortaya seren gazeteciyi kaba bir şekilde tehdit etti.
Ama bu tehdit, onu kurtarmak yerine sonunu hızlandırmaktan başka sonuç vermedi.
Doğrusu, siyasi kadrolar, medyaya kelle vermiş duruma düşmek istemediklerinden, Wulff u istifa etmemesi için iknaya çalıştılar. Ama başarılı olamadılar.
***
Bu durumda istifanın, medyanın bir zaferi olarak yorumlanması doğru olur mu?
Sanmıyorum. Zaten öyle olmuş ofsaydı, demokrasinin sağlığı açısından pek hayra alamet sayılmaması gereken bir durumla karşı karşıya bulunuyor olurduk.
Bir demokraside, basının siyasi iktidarın gücünü kötüye kullanmasını denetlemede ve olayları kamuoyunun dikkatine sunmadaki özgürlüğünün önemi ne kadar büyükse, medyanın bu işlevini yerine getirirken, sınırlan aşarak cellatlığa soyunmaması da o derece yaşamsal bir zorunluluktur.
Evet, medyanın gücünü kullanırken, uyacağı kuralların ve bu kullanımın sınırlan, her ne kadar bugün içinde bulunduğu durum dolayısıyla Türkiye açısından bir gündem sorunu değilse de, basın özgürlüğünün tam olduğu gelişmiş demokrasilerde yine de önemli bir konudur....
Zaten bunun başka türlü olması da beklenemezdi.
Çünkü basının gücü ve özgürlüğü kendisinden değil, yükümlendiği kamuoyunu aydınlatmak işlevinden kaynaklanır.
Yani medya, medya mensubu, hakkın ve gücün gerçek sahibi değil, aracısıdır, bir anlamda kamuoyunun vekilidir o.
O zaman rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Wullf u "Bana güven kalmadı" diyerek istifaya zorlayan basın değil, kamuoyu, yani Alman halkı
***
Benzer bir olayın Almanya'da istifa nedeni olurken, Türkiye'de olmadığı açıktır.
Bu fark nereden geliyor?
Nedir Almanya'da olup da Türkiye'de olmayan?
Almanya'da varolan anayasa ve yasaların benzeri mi yok, Türkiye'de?
Yargı kurumlan mı eksik?
Yoksa Türkiye demokrasisi, çok yeni olduğu için emekleme dönemindedir de, onun için mi dana keyfi bir ortam egemen olmaktadır?
Gerçi Türk demokrasisinin hâlâ emekleme döneminde olduğu doğrudur ama, çok uzun sürmüş olan, kimi zihinlerde "Acaba ebediyen mi sürecek" sorusunu oluşturan bu emekleme, demokrasimizin yeniliğinden kaynaklanmıyor.
Alman birliğinin ilk yıllan, Türkiye'de meşruti döneme adım atıldığı zamana rastlar.
Lafı uzatmayalım.
Gelişmiş demokrasilerde bulunup da Türkiye'de bulunmayan, ne yasalardır ne de demokratik kurumlar.
Gerçek eksiklik demokratik küttür noktasında kendisini belli ediyor.
Demokratik kültürü gelişmiş toplumlarda, demoktatik kurumlar işlevlerini daha iyi yerine getiriyorlar. İşte Türkiye'de eksik olan da bu 'demokratik kültürüdür.
Böylelikle şu ünlü sözün haklılığı da bir kez dana kanıtlanmış oluyor:
- Her toplum layık olduğu yönetime kavuşur.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget