Sayın Enerji Bakan’ımızın Uzanların kendilerine yapılan haksızlıklara karşı ülkemize açtığı yüklü tazminat davasının reddedilmesindeki çabaları kuşkusuz alkışlanacak bir başarıdır. Ancak eğer sözü geçen firma yolsuzluk yapmışsa bunun dava sonucu reddedilmesinden çok, bu tür yolsuzluklara yol açan nedenlerin çok öncesinden önünün kesilmesi daha uygun olurdu. Ayrıca Enerji Bakanı’nın ülkemizi Uzanlara milyarlarca tazminat ödemekten kurtarılmasında gösterdiği hassasiyeti, devleti ülkesinde yaşayanları ile birlikte çok daha büyük zararlara uğratacağı artık tartışma konusu bile olmayan nükleer felaket konusunda göstermemesi düşündürücüdür.
***
Burada sözünü etmek istediğimiz nükleer bir savaş değil. Ama en az onun kadar yıkıcı olacağı son 25 yılda patlak veren Çernobil ve Fukuşima facialarından sonra açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Tek farkı, nükleer savaş düşmanın ateşlediği füzelerden gelmesine karşın “nükleer bombaların”, üstelik para vererek topraklarımıza inşa ettirdiğimiz nükleer santrallardan gelmesi olasılığıdır. Çernobil’den ders almayan dünya, bugün Fukuşima felaketinden ders almak zorundadır. Ama rantçı santral sevdalılarının nükleer aşk gözlerini kamaştırmakta, gerçekleri görmelerini engelemektedir. Gerçekleri görmek istemeyenlerin başını, ne yazık ki bizzat Sayın Enerji Bakan’ımız çekmektedir. Bir süre önce konuyla ilgili bir toplantıya katılmak için gittiği Ukrayna dönüşünde sayın bakan, nükleere veda konusunda başta Almanya olmak üzere kimi Avrupa ülkelerinin karar aldıklarının yazılıp çizilmesini “Yok öyle şey” diye yanıtlamış, kimsenin nükleerden çıkmaya niyeti olmadığın yinelemiştir. Oysa Avrupa’nın nükleerden çıkmaya karar verdiği ortaya çıkınca ısrarından vazgeçmiştir. Japonya’da olup bitenlerin de bakanlık çevrelerinde yakından izlendiği söylenemez. Nitekim, Japonya’nın Sinop’a nükleer santral inşasından çekileceği aylar önce basınımızda yer alırken sayın bakan olayı çok sonra Japon resmi çevrelerinden öğrenmiştir.
***
Japon nükleer faciasına böyle yaklaşılırsa, nükleer sevdalılar Japonya’nın Fukuşima’dan gördüğü devasa zararların üstünü örtmeye çalışmalarını normal karşılamak gerekmektedir. Deprem ve tsunamiyle birlikte gelen facianın yüzbinlerce ölüye ve kayıplara, inanılmaz boyutlarda maddi zarara yol açtığı; Uzakdoğu’nun teknolojik devinin anında büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığı nedense ayrıntılarıyla sergilenmez.
O kadar ki, hiçbir gerekçe bizim nükleer santral tutkunlarını geri adım atmaları için ikna edemez. Örneğin Japonya, Avrupa’nın neredeyse tümü nükleer santral konusunda geri adım atmaya hazırlanırken bizim tutkunlar, hangi kriterlere göre seçildikleri kolaylıkla tahmin edilebilen dolar burslu, iş garantili, 500 genci nükleer uzman olarak yetiştirilmesi için Moskova’ya yollayarak işi sağlama alma telaşı içinde görünmektedir. Kanımızca acelenin nedeni; Japonlar, kendi ülkesinde görmek istemediği nükleer santralların komşu ülkelerde inşasında yer almayı ahlaki yönden içlerine sindiremedikleri için işten çekildiklerini açıklamışlardır. Çernobil’i yaşamış bir Rusya’nın böylesine tehlike arz eden bir işi nasıl kabul ettiğini anlamak kolay değil. Bizim ise güvenlik açısından üçüncü nesil olarak adlandırılan Fransız EPR santrallarının bile sanıldığı kadar güvenilir olmadıklarının tartışıldığı bir sırada Rusya’nın güvenilirliği kuşkulu eski teknolojisine yazılmamız, eğer ortada vazgeçilmesi olanaksız büyük rant beklentisi yoksa, hangi akla hizmettir?
Sökümü yenisinden daha fazla para ve zaman gerektiren, ucuz görünen, ne ki olası bir faciadan sonra tamah eden ülkelere hesaplanması bile başdöndüren paralara patlayan nükleer enerjinin, bizim gibi bir ülkenin atıklarının masrafını bile kaşılaması kuşkuludur. Teknolojik yeterlilik konusunun ise bize yıldızlar kadar uzak olduğunu düşünüyorum. Herkesin çıkmak için sıraya girdiği modası geçmiş nükleer enerjiye girmekte, ülkemizin yığınla temiz enerji olanağı varken onca ısrar niye? AKP, yoksa İran gibi nükleer güç olmanın mı peşinde?
Hüseyin Baş/Cumhuriyet
Yorum Gönder