Kaçak elektriği dürüstler mi ödeyecek? - Ruhat Mengi

Medeni, dürüst, devlete-topluma saygılı olan insanlar vergilerini, elektrik, su ve kullandıkları her şeyin parasını ödüyor

Zaten bize ödetiliyor, bu ülkede “iyi vatandaş” olarak yaşamak “enayilik” gibi bir noktaya getirildi. Medeni, dürüst, devlete-topluma saygılı olan insanlar vergilerini, elektrik, su ve kullandıkları her şeyin parasını ödüyor (bir “soluduğumuz hava” kaldı ödenmedik), onun üstüne “ödemeyenlerinki” de onların omzuna yıkılıyor.

Sustukça da işler iyice çığrından çıkıyor. Devlet “vergi, elektrik vs” ödemeyenlere karşı pek anlayışlı, hatta onlara “ödemedikçe yardımı arttırıyor” ama nedense dürüst vatandaşa aynı derecede anlayışlı ve insaflı değil. Dün haberi verildi, bundan sonra kaçak elektrik kullanımı daha da çok “dürüst vatandaş” a yüklenecek, kaçak kullanımın yüksek olduğu bölgelerde “ödeyenlerin faturaları” da fırlayacakmış. Bunlar açıklanıyor, biz de kuzu kuzu kabulleniyoruz.

Var ya, bunu “girmek için bin takla attığımız” AB ülkelerinden birinde devlet (her kim ise bu kararları veren devlet) halka söylemeye bir kalksın bakalım ne oluyor? Neler olacağını onlar iyi biliyorlar, bunun için de yapamazlar. Ama en önemlisi, oralarda zaten herhangi bir vatandaşın elektrik parasını veya vergisini ödememesi düşünülemez.

Yoksul ise “yoksulluk maaşı” bağlanır, kolaylık sağlanır ama bu konuların istismarına izin verilmez. İnsan düşündükçe kendini “devlet tarafından aptal yerine konmuş” hissediyor yahu!


*****


Ahmet Hakan’a basmakalıp bir cevap!

Pazar günkü yazısında güzel bir fotoğrafımı kullanmıştı Ahmet Hakan, iyi seçimdi doğrusu tebrikler..Ama “Neden ben de mesela Ruhat gibi ‘sanatçıları sanatçılarla kıyaslamayalım, sanatçılarımız çok içli insanlardır, onları üzmeyelim’ türü basmakalıp yazılar döşenmiyorum” benzeri cümleleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. (Bu cümlenin sadece “ilk virgülden önceki” kısmı bana ait..)

Şimdi ben de ona “Basmakalıp sözünü sana aynen iade ediyorum Ahmet’ciğim, çünkü tehlikesiz sularda yüzerken siyasetçisinden sanatçısına ağzına geleni söylüyor, canın istiyorsa alay, istiyorsa hakaret ediyorsun. Kültürlerini ya da yeteneklerini küçümsüyor, eserlerini yerin dibine batırıyorsun ve bunları da ‘bakışını, duruşunu beğenmediğim için’ benzeri en basmakalıp cümlelerle-nedenlerle bile yaptığın oluyor. Oysa ‘tehlikeli bölge’ye girdiğinde üslup değişiveriyor. Karşılaştırmalar dikkatli, eleştiriler özenli ama sonuçta bana göre basmakalıp, çünkü hele şu sıralarda ‘tahmin edilen cümleler’in ötesine geçemiyor” diyebilirim. Demiyorum çünkü..

TAKDİR EDENLERE SAYGISIZLIK

Biliyorum ki onu bu noktaya getiren yeteneğini, zekasını ve farklılığını küçümseme hakkım yoktur, aynen onun da benim için söyleme hakkı olmadığı gibi.. Bunu yapmaya ve ona tepeden bakmaya kalkarsam sadece kendisine değil, onu takdir eden on binlerce, belki milyonlarca izleyicisine, okuruna da saygısızlık etmiş olurum.

İşte film olsun, güldürü olsun, müzik-tiyatro olsun herhangi bir alanda milyonlarca izleyici, dinleyici toplayan insanlara veya eserlere “sersemliğin başyapıtı” deme hakkı bundan dolayı Ahmet’e de verilmiş bir hak değildir. Örneğin biletleri vizyona çıkmadan önce satılan, çıktıktan sonra da aylarca beğeniyle izlenen, hemen arkasından Avrupa ülkelerinin satın aldığı bir filme ve yazarına-yönetmenine (Mahsun Kırmızıgül), sadece Türkiye’de değil birçok ülkede milyonlarca hayranı olan bir pop müzik sanatçısına (Serdar Ortaç ) veya daha ilk TV gösterisinde (Dikkat Şahan Çıkabilir) izlenme rekorları kıran bir güldürü sanatçısına (Şahan Gökbakar ) kampanya halinde saldırı, alay, hakaret hakkının olduğunu hiç sanmıyorum.

MEMLEKETTE DEMOKRASİ VAR

Ancak kendisine göre “sersemliğin başyapıtı, sersemin sersemi film” olabilir böyle ilgi gören bir film..Veya şarkı.. Ya da güldürü.. Gerçekten çoğunluğun aynı görüşte olduğu; “yadsınamayacak kadar kötü” bir film, müzik vs farklıdır tabii, ona “gitmeyin, paranıza yazık” denmesine kimse itiraz etmez. Ama diğerlerine ve senin dışında milyonların takdir ettiği sanatçılara “En sevdiğim hobi; sanatçı yıpratmak” diyorsan, “Ben kampanya da yaparım” diyorsan, ben de sana ‘haksızsın Ahmet’ derim.

‘Senin elinde kalem olmasa ve olan biri sana (başarı kazanmış, hakkıyla iyi bir yere gelmiş gazeteciye) karşı kampanya açsa; odun gibisin, mizah anlayışın sıfır dese doğru bulur musun’ diye sorarım. Tamam, “pohpohlama ve gazlama geleneği”ni tarumar etmeye çalışmak iyidir, rahatça “güzel”e güzel, “kötü”ye kötü demeliyiz ama özellikle sanat göreceli bir alandır, ne kadar deneyimli olsak da bu eleştiriler “bizim görüşümüzü yansıtan” eleştirilerdir ve hakarete dönüşmesi kesin bir yanlıştır.

Yani; ortaya konan bir sanat ürünü Ahmet Hakan’ın dediği gibi “eleştiriye, yergiye açıktır” ama yine onun dediği gibi “alaya, sövgüye hatta kampanyaya da açık” değildir. Aynen bizim köşe yazılarımızın olduğu gibi. “Memlekette demokrasi var” ise görüşlerimizi yazarız, beğenmeyenler ne hakla sövecek, alay edecek, kampanya açacaklar?

Bu arada bir örnek vermek istiyorum; ünlü aktör Kevin Spacey’nin başrol oynadığı ve sonradan 5 Oscar ödülü kazanan “American Beauty” filmini ben beğenmemiş ve bunu da yazmıştım. Bana göre “sersemin sersemi” bir filmdi ama bunu yazmamıştım. Zira besbelli ki benim dışımda milyonlarca kişi de beğenecek bir şey bulacaktı, yerin dibine batırmak anlamsız olurdu.

Mesele budur; Ahmet Hakan “pohpohlama ve gazlama” yı tarumar etmeye çalışırken “yüzeysel bir bakışla bile sersemin sersemi” gibi deyimler de kullanmamalı. “Yüzeysel bakmadığı halde beğenenler”e ayıp oluyor, yine “tepeden bakma” oluyor arkadaşım!

(Not: Sevgili okurlarım, yarın izin yapıyorum, yazmayacağım. Bildirmiş olayım.)
Ruhat Mengi/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget